
Mahir DUMAN
Tefekkür
“Ahmaklar zamanı nasıl öldüreceğini, akıllılar ise nasıl kazanacağını düşünür.” Alain
“Tefekkür, gafleti izale eder.” diyor üstad.
İnsanı düşüncesiz, düşünceyi insansız tasavvur etmek mümkün değildir. İnsan, kâinattaki en değerli varlıktır. Tefekkür de insanın en belirgin özelliğidir. İnsanın düşünen bir varlık olması, onun seçilmiş olduğunu göstermektedir.
İçimizdeki bu coşkun seli, bu düşünce küheylanını iyiye yönlendiremezsek, bu sel önüne gelen bütün bentleri yıkacaktır. İnsan, düşüncelerine yön veremezse bir mecnun olur. Ancak onu hayra kullanırsa devletler kurar, beşeriyete yol gösterir. Yine onun sayesinde, bir saatte senelik ibadetin sevabını kazanır. İnsana verilen her duygu bir silâh. İnsan, bu silâhı yerinde kullanırsa hayatını kurtarır. Aksi halde hayatından olur. Yani bize ihsan edilen her kabiliyet, ya elimize bir kelepçe, ya da bir demet gül... Bütün mesele, O’nun huzuruna eli kelepçeli değil, ibadet ve tefekkür çiçekleriyle çıkabilmektir.
En basit bir menfaate eğilenler, maddenin karşısında küçülenler, zalimin huzurunda dilsiz kesilenler... Belki de kendi geleceklerini inşa ediyorlar.
Basit çıkarlara boyun eğmeyenler, haksızlık karşısında susmayanlar, madde karşısında basitleşmeyenler... Bunlar da geleceklerini kuruyor, cennetlerini inşa ediyorlar.
Rabbimiz şöyle ferman ediyor: “Başka değil, Müslüman olarak ölmeye bakın!” (Bakara, 132)
Efendimiz (asm): “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” buyuruyor.
Bütün mesele düşüncelerimize, duygularımıza hâkim olabilmek, hayat yolundaki işaret ve işaretçilere dikkat edebilmektir. Aksi halde yolumuz üzerinde kurulmuş şeytanî tuzaklara düşmek kaçınılmaz olacaktır.
Her an ufkumuzda beliren bu hortlaklara yem olmak ya da Rabb’imizin nimetleriyle şereflenmek... Gerisi boş.
Kur’an-ı Kerim de hep bunu tavsiye ediyor: “Düşünmüyorlar mı?.. Akıl erdirmiyorlar mı?..”
Yıldızları gökyüzüne serpen, güneşi bir kandil gibi dünya sarayının damına asan, elsiz bir böceğin eliyle bize ipeği giydiren, zehirli bir sinek marifetiyle bize balı yediren bir yaratıcımız var. O’nu düşünelim. O’nu tanıyalım. Zaten dünyaya geliş gayemiz de bu değil mi?
Beyin hücrelerini çalıştırmak, düşünce dünyamızın kapılarını aralamak, tefekkür ufkumuzu genişletmek elimizde…
N. Fazıl şöyle sorar kendine:
“Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bu yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?”
Dönüşü olmayan bir pazarda, kâr ve zararın bol olduğu bir çarşıdayız. Pazar bozguna uğramadan yükümüzü tutmaya bakalım.
Bir bakıma genç kalmanın da sırrı buradadır. William Gladstone, bu gerçeği şöyle ifade eder: “Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece, genç sayılırız.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.