Afife ARTIK
Maydanoz
Çorbanın içine doğranacak olan maydanozlar tezgahta beni bekliyor. Saatlerdir ertelediğim kaylule de öyle. Evlerdeyiz vakit geniş hamd olsun lâkin her dâim bir şeylere yetişmem gerekiyor hissi nedense yakamı bırakmıyor. Büyük büyük ertelenmiş ötelenmiş işlerim var belki… Ve belki de onlar yetişmesi gereken küçük işler suretinde kendilerini bana gösteriyorlar kim bilir…
Sokağımızdaki ağaçları neredeyse ağaçların canına kast edercesine bu kadar derinden budamasalardı şimdi tülleri açarak oturabilirdik, karşı binalar ile aramızda tam bir perde vazifesi görebilirlerdi. Böylece camın önündeki masadan yeşillikleri perdesiz seyrederek size yazabilirdim. Bizim de mi bazı yanlarımız fıtrî olmayan derin budamalara gelmiş… yeşermemiz, neşv-ü nema bulmamız gereken alanlarda yokuz... Biz olmasak da işleyebilecek işlerin ise kendimizi tek işlettiricisi addetmişiz.
Kurumuş çamaşırları katlamaya başlamıştım ders dinlerken ama onları bitirmemişim. Dışarıya çıkarken kullandığım çantayı ve onu koyduğum yeri çamaşır suyu ile silmek ne zamandır ertelediğim bir işti, araya o girivermiş. Sonra balkonda kalıp toz olmuş küçük leğen ve maşrapanın temizliği planlanmamış bir iş olarak sahneye çıkmış yine.
Sırayla ve sakin iş yapmayı başaramamışım bir türlü… Zihnime gelenler ne denli acele gelip gidiyor iseler işler de sanki hepsi birden görünüveriyorlar. Evet şimdi hatırladım bir ara bir gün içinde yapacağım işleri kısıtlamak, bir sınır koymak için liste yapıyordum “yarın sadece bunları yapayım başka bir iş yapmayayım” diye. Sonra ne oldu ise o listeler sadece yazıda kaldı yapılacak işler öylece kaldı bir zaman.
Size ev işi veya başka işleri yapmanın kolaylaştırıcı püf noktalarının bilimsel izahını yapan bir yazı yazmak isterdim lâkin durum vaziyet bu işte… Kâh hiç durmadan işlerin peşinde koşuveren kâh bütün işleri hem de elzem olanları bile seriveren dengesiz bir hâl.
Yok diyor içimden bir ses bunları paylaşmamalısın insanlar seni tumturaklı, dengeli, istikametli bilsinler…
O zaman bana dua etmezler ki ama. Şimdi istikameti ve dengeyi bulmam için dualarını esirgemeyeceklerini umuyorum.
Bir yandan “sırf bir yazı yazmış olmak için mi bu yazıyı yazıyorsun?” sorusu beynimi kemiriyor.
Günlerce, haftalarca, aylarca üzerinde çalıştığın, senelerce derdini çektiğin, uykularını kaçıran, rüyalarına giren bir mühim mevzu hakkında yazmalı değil miydin? Neden gözlerim doldu ve boğazım düğümlendi bunu yazınca? Dert edindiğim bir dâva göremedim mi yoksa nefs-i emaremin tahakkümünden başka… Yok yok şeytan benim kuvve-i maneviyemi kırıp perişan etmek için bir fırsat bildi bu tefekkürümü galiba.
Gerçi aklımla düşündüğümde de hakiki bir derdim olsa idi farklı bir şevk, farklı bir himmet, bir hamiyet görünmez miydi?
Ne çok arızalar var bir dâva adamı olmaya mâni. Hususen de bu zamanda. Lâkin bu sakin kalınan dönemde (salgın hastalık nedeniyle evlere kapandığımız bir dönemdeyiz) insan biraz daha kendini sigaya çekme fırsatı bulabilir. Eğer sosyal medya bağımlısı olmamışsa ve evde nefislerle eneler kendilerini fazlasıyla göstermeye başlamamışsa…
Hususen de Ramazan-ı Şerif ayında bulunuyor olmak bir nefis muhasebesi için muvafık bir zaman. İşte bu yazı da işlerime benzedi… Nereden girdik nereden çıktık. Maydanoz biraz karışık görünmesine rağmen onun bile bir formu, belli bir şekli, ilmî ve nazarî bir kalıbı (nazarî kader) ve göz ile de görünen bir kaderi (bedihî kader) var.
Esasen bizim de o kadar muntazam bir kaderimiz var. Biz resmin bütününe (geçmiş, gelecek ve bu güne ve dünya ve ahirete birden) bakamadığımız için, nazarımız kısa olduğu için bâzı haller bize karışık görünüyor. “Yerincedir o öyle” diyenler doğru söylemişler. Evveli ve ahiri, zahiri ve bâtını var her hâdisenin.
Yazı yazınca toparlandım sanki biraz, mesele ilmî güzel bir noktaya geldi. Sadece şu an olan hâlâta baktığımızda bize bâzı hadiseler zulüm gibi görünüyor bir adaletsizlik var-mış gibi görünüyor. Halbuki evveline ve ahirine, zahirine ve bâtınına bakabilecek olsak hârika bir adalet ve parlak bir Rahmet bütün bu hâdiselerin arkasında işlemekte olduklarını göreceğiz.
Mesela “bu zulüm neden dünyada ânında karşılığını bulmuyor” veya “neden bunca fedakârlık ve iyilik bu dünyada hemen karşılığını görmüyor” dediğimiz çok şeyler var ki âhiretteki neticeleri görünmek veya ilmen bilinmekle ancak tatmin edici cevap bulunabilir. Yoksa bu dünyada çok şeyler abes kalacaktı. Ahiretsiz bir dünya tasavvuru hakikaten insanın insanlığını rencide eder.
Zerre miskal hayrın mükafatını göreceği ve zerre miskal şerrin de karşılığını bulacağı bir yer var ki bu işler böyle kalıyor yoksa bakılmıyor değil. Dikkate alınmıyor değil, başı boş bırakılacak değil. İnsan yaptıklarının hesabını verecek ve işlediği hayırların mutlaka mükafatlarını görecek. Kalbinin safiyetine halel verenlerin ise hem dünyada hem ahirette ıstırabını çekecek.
Rabbim kendisi ile aramızda bir iletişim aracı olan kalbimizi her daim sâfi tutmayı nasib eylesin ve günahlarla karartmaktan muhafaza eylesin. Günah kirlerini tövbe ile temizlendirsin, seyyiatımızı hasenâta tebdil eylemekle bizleri rızıklandırsın inşallah…
Bayramınız mübarek olsun, hem kendimizle yüzleşmeye hem kendi fıtrî hâlimizi bulup yaşamaya vesile olsun inşallah. Fıtrata darbe vuran bunca saldırı içinde bu kolay değil lâkin güzel olana ulaşmak her zaman bedel ister…
İnşallah ben de çok çalışmak, bedelini ödeyerek güzel yazılar yazarım… Böyle daldan dala gezmeyiz o zaman.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.