Mehmet Asıf IŞIK
Derin ve Değerli Dostluklar
(Dosta, Dostluğa ve Dostlara…)
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve sālihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisā/69) Çünkü, “O, bütün sālihlere dostluk (velilik) eder.” (A’râf/196)
…
Dostluklar olmalı; derin, hem çok derin. Kökleri kalplerin derinlerine, kılcal damarlarına kadar nüfûz ederek sökülüp koparılamaz olmalı.
Dostluklar muhabbet ister; vefā, sadâkat ve fedākârlık ister, sevgi ve saygı ister. Hülâsa bu insāni erdemler dostluğa hayat verip değer katar…
Hayat bu ya, çeşitli vesilelerle türlü insanlarla karşılaşıyor, tanışıp ilişki kuruyoruz. Bāzısını yakından tanıdıkça selâmette kalmak için uzun sürmesin der insan. Fakat kimisini tanımak ister, tanıdıkça hayranlık duyar. Kimisini kan çeker, kanlar kaynayıverir, kalpler ve hisler kucaklaşır. Kimi dostu can çeker, canlar dostla canlanıverir.
Bāzısı insan evlâdıdır, hakiki dosttur. Dünyada emsāline az rastlanır cinstendir; yiğittir, adamdır. Sanki rûhlar asırlar öncesinden tanışıktır, hemen ülfet ve ünsiyet ederler. Ayrı mecrālarda akan ırmakların deryada kavuşması gibi gönülden gönüle yollar açılır, sevgiler akıverir birbirine.
Kimisi nezâket ve zarafet timsalidir, rûhu nezihtir. Sıcaktır kimisi; dost sıcaklığı verir. Kimisi ilim ehlidir, ciddi ve vakurdur. Kiminin ilmi-irfanı vardır, bilgedir ve gönül adamıdır. Kiminin ilmi yoktur, kalbi saf ve temizdir, nice âlimin ders alacağı insanlığı vardır.
Kiminin içi yüzünden görülür; dāimâ güler yüzlüdür, sinesi simāsından okunur. Kiminin her hal ve duruma bal katan tatlı dili vardır.
Kimi dost derde dermandır. Kimisi sırdaştır; rûh daralınca, başını yaslanacağı omuz oluverir. O vakit insan döker içini, derdini-kederini. Kimi dost Hızır gibidir, sādıktır, fedakârca dostuna yetişiverir. Kimisi ferāset ehlidir; sezgileriyle dostunun sesinden-nefesinden kalbini okur. Öylesini kelimeler tārif etmekten âcizdir; ayarı ve kıymeti kantara vurulamaz.
Yıllar yılı gurbetlerde yaşadım. Yerimden, yurdumdan, yar’dan ve yāren’den uzak kaldım. Gurbetlerde gurbet yaşatmayan dostlarım oldu. Geride bıraktığım gözümün nûrları evlâd-u iyâlimi gözlerinden sakınan dostlarım oldu. Bu gönül birliği ve iman hizmetindeki berāberliğimiz dünyadaki en değerli varlığımdır.
Bugün bazı dostlarımla ayrı mekânlarda olsak, ayrı mecralarda aksak bile aynı denize dökülüp ummanlarda buluşan akarsular gibiyiz. Mekânlar birbirine uzaksa ne gam! Eller semāya doğru açıldığında kalplerden dile gelip kalpte olanlara muhabbetle sarmalanarak edilen duālar âsumânda buluşup kucaklaşmaz mı?
Rûhumun sevgilisi Muazzez Üstādım, “Bu zamanda vefālı dost kalmadı” diyenlere “İşte ben şāhit gösteriyorum ki o vefālılar sizlersiniz” sözleriyle Kur’an hizmetinde kendisine dost ve talebe olan bahtiyarları işaret ile tebrik ve tebcil etmişti.
Şükürler olsun ki omuzlarımıza aldığımız mukaddes davanın hizmetinde bizim de öyle dostlarımız oldu. Aynı sevginin sıcağıyla kaynayıp karşılıklı ve samimi duygularla beslendiğimiz insan güzeli mümtaz dostlarımla, yıllar geçtikçe değerleri artarak devam eden arkadaşlığımız ve ona can veren muhabbetimiz derindir ve ebedidir.
Kur’an ve iman hizmetinde ömürleri uzun olası bu can dostlarımı hatırlarken bazen Hazreti Yusuf (as)’un duāsı aklıma gelir. “Kıssaların en güzeli”nin anlatıldığı sûrede, Yusuf (as) uzun yıllar çektiği baba ve aile hasreti son bulmuş, seneler süren zindan hapsinden sonra hazine emiri olmuş, Züleyha’ya kavuşmuş olarak dünya nimetlerinin zirvesinde iken, Rabbinden hepsinden daha da güzelini istemiş; “(Allah’ım) Beni Müslüman olarak öldür ve beni sālih kulların arasına kat.” (Yusuf/101) Bu duānın son kısmı, Allah’ın dostu ve halili Hazreti İbrahim (as)’in de dileğidir. (Şuāra/83)
Ecelin vakt-i muayyeni bilinmez, o her ne vakit ise, bu fâni dünyadan o can dostlarımın sevgileriyle gideceğim. Ey Rabbim, inanırım ki, Sen onları sevdiğinden bize sevdirdin. Biz de Senin için onları bāki sevgilerle sevdik ve sevildik. Sana yönelen de, Senin yolunda olan da bākidir ve bekā bulur. O halde, Sen de bizi sev ve sevdir; şu mübārek peygamberlerin o hārika duālarıyla Senden istedikleri gibi, beni ve ömürlerini Kur’ān’a ve Risāle-i Nûr hizmetlerine vakf eden sālih bildiğim şu aziz dostlarımı da sālih kullarının arasına kat ve ebediyyen sevindir, diyorum.
İmān ve Kur’an hizmetlerine koşan ve bu mukaddes dāvānın yüküne omuz veren genç Saidlere, civanmert yiğit kardeşlerime, bütün peygamberlerin ortak dāvāsı olan Allah’a imān hizmetinin dünyadaki lezzetli meyveleri olarak, Allah’ın Kur’an’da “ne güzel arkadaştırlar” diye övüp vaad ettiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sālihlerle arkadaş olacakları hizmet berāberlikleri dilerim.
Kur’an hizmetinde olmanın dünyadaki peşin mükâfatı olarak Cenāb-ı Allah öylelerini zāten gönderir. Gönül gözüyle etrafına dikkatlice bakıveren, çok fazla olmasa da, hakiki dostlar bulabilir. Şu âlemde öyle üç beş dostu olan, saysın ki dünyanın hazinelerine sahiptir.
Öylesi ve ölesiye sevilesi dostsuz kalmayın duā ve temennisiyle…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.