Mehmet Asıf IŞIK
Gençler, Güzel Giyinin ve İyice Süslenin!
İnsan ömrünün bahar faslı gençliktir. Hayatın coşkuyla yaşandığı, kanın kaynadığı, taş sıkılsa suyu çıkarılacak kadar bedeni gücün zirvede olduğu, sıhhat ve afiyetin doya doya hissedildiği ömrün en güzel yıllarıdır. Zindeliğin ve tazeliğin yaşandığı, gül endamlı, servi boylu kızlarıyla, çakı gibi levent-endam delikanlısıyla, hayatın ömre en tatlı lezzetleri bıraktığı hayatın en güzel mevsimi…
O gençlik yılları ki, en güzel ve en değerli şeylerin insana yakıştığı, güzele ve güzelliğe meftun olunan, his ve heyecanların akıldan daha baskın olduğu zaman dilimidir. O vakitler, bazen başta kavak yelleri esen, bazen kara sevdalara esir olunan deli çağlardır. Geçtikten sonra kıymeti anlaşılan pek güzel yıllar. Yine de yaşanmaya değer…
İyi eğitilerek dinamizmine doğru yön verilmiş genç nesil bir milletin istikbâline dair umutlarıdır. İnsan yaratıldığından beri bugüne devam edegeldiği gibi, yaşayanların yarınlarını teslim edecekleri kuşaktır gençlik. Bugünün gençleri bir önceki neslin emek ve ümitlerinin meyveleridir. Şu halde, yarınlar nasıl yaşanmak isteniliyor ise gençlik çağına erecek müstakbel gençleri de hayata öyle hazırlamalı. Çünkü o fidanlar kendi yarınlarını yaşayacak ve onlar da sonraki yarınları yaşayacak olanları yetiştirecek.
Dünya sınavının en kazançlı dönemi olan gençliği, geride acı ve buruk tatlar, türlü pişmanlıklar bırakmadan temiz ve nezih yaşayıp kârlı ve faydalı geçirmeli. O yılların her ân’ına güzellikler katmalı. En güzel giysiler giyilip süslenmeli; üstelik en yakışan, en alımlı ve en parlak ziynetlerle hem de. Zaten gençler üst-baş bakımını ve itinayla giyinmeyi sever; onları güzelce giydirip iyice süslemeli. Öyle ki, her biri hazine kıymetindeki gençleri mücevherler gibi pırıl pırıl parlatmalı. Nasıl mı?
“Ey Âdem oğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alâmetlerindendir.” (A’raf/26) Yaratılmış en güzel varlık olan insana, ömrünün en güzel çağı olan gençliğe, giyinip süslenmeye en fazla meyyâl olan gençlere, âyetin ifâdesiyle en güzel giysi ve süs olarak yakıştırılan TAKVA’dır. Yakıştıran, hidayet kaynağı olan hikmetli kitabıyla bizzat Cenâb-ı Allah’dır.
Lügatlerde ve yaygın kullanımıyla “kendini günahlardan korumak ve/ya dinin yasak ettiği işlerden ve/ya haram olduğu hakkında şüphe duyulan şeylerden kaçınmak” diye bilinen “Takva” kavramını Bediüzzaman Hazretleri şöyle tarif eder: “Menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek (sakınmak); ve amel-i sâlih ile, emir dâiresinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedâr hevesât zamanında bu takva olan, def-i mefâsid ve terk-i kebâir üss-ül esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş.” (Kastamonu Lahikası)
Ahir zamandayız ki, tarih boyunca emsali görülmemiş fitne ve fesat hayatın her alanına yayılmış! Haramlar cazibelerle süslenip insanın akıl ve iradesini felç ederek işlemez hale getirmiş! Özellikle fitne yangınlarının yakıp yutan alevlerinin, önce gençler olarak bütün insanlık tabakalarını sardığı bu hengâmda “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrim S. 6) rahimâne ikâzına kulak verip “sakının” emrine titizlikle uyulmalı. Ayette “Ku(v) enfusekum ve ehlikum” buyurulmuş. Emir edatıyla ifade dilen “ku(v)” ikazı “takva’ya bürünün”, yani “korunun/sakının” mânâlarını ihtiva eder.
Hazreti Bediüzzaman, bu vatanda fitnelerin ateşlendiği devirlerde bir baba şefkatiyle, “karşısında evlâtlarını ve hatta milletini yakmakta olan alevleri göklere yükselmiş imansızlık yangınlarını söndürmenin” telâşı ve gayretinde idi. Yukarıda atıf yapılan âyette “giyiniz” denilen takva elbisesi, ateşlerin yakmadığı amyantlı kıyafetler misâlidir. Siz de “takva elbisesini giyin” ki bu çok tehlikeli zaman ve şartlarda, âhir zamanın helâkete ve felâkete sürükleyen imânsızlık cereyanlarıyla devamlı harlanan ve gün geçtikçe yayılan fitne ateşleri sizi de yakıp yutmasın!..
Günahlar ki, yüzlerce âyette işleyenin, işletenin, teşvik edenin, yol açıp gösterenin âkıbetinin “ateş”, “azab” ve “ikâb”ın büyük ve elem verici cezalara muhatap olacakları tekrarlarla hatırlatılır!!! Esâsen, belki de azabın en büyüğü ve dayanılmaz ateşlerden daha acı vereni -Allah korusun- İlâhi rahmetten, sevgiden ve ilgiden uzak ve mahrum bırakılmaktır. Bizler de, gençlerimiz de öylesi akıbetten uzak ve emin olalım inşaAllah…
Hayatı mutlulukla doya doya yaşamaya, sevip, sevilmeye ve takdir edici nazarlara arz-ı endâm etmeye meftun ve meyyâl olan gençler, "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz" (13. Söz’den) tavsiye ve ikazını akıldan hiç çıkarmamalı.
Durdurulamadan akıp gitmekte olan bir hayat var ve her genç vakti gelende gençliğine veda edecek. O halde, daha elden gitmeden, onu kirletmeden, maddi ve mânevi her tehlikeden koruyup kârlı ve kazançlı bir ticarete çevirmeli. Gençlik çağlarında insan üzerinde gösterilen bir güzellik var ki, güç ve kuvvetten güzelliğe/yakışıklılığa, madden-mânen, bedenen-ruhen sağlıklı olmaya kadar, hesaba gelmeyen paha biçilmez nimetlerle donatılmışız; o halde her bir nimet için şükür istenecek. Teşekkürün en güzeli ve makbulü ise verilen nimeti, verenin gayesine uygun olarak yerli yerince kullanmaktır.
Günümüz gençlerinin, helâl-haram sınırlarını ihlâl etmeden iffette, edepte, ahlâkta ve istikamette gözbebeklerimiz kız evlatlarımızın Hz. Meryem, oğullarımızın ise Hz. Yusuf (as)’ın âhir zamandaki birer timsalleri olmalarını umarız. En güzel süs olan “takva elbisesi” giyilerek Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna misali, mazhar ve müzhir (yansıyan ve yansıtan) olarak, dâima üzerimizde göstermek olmalı; Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmalı. Öyle ki, mü’min her hâli ve tavrıyla, görüldüğünde Allah hatıra gelmeli…
Hayat rehberimiz, dünyevi-uhrevi saadetimizin kaynağı olan Yüce Kitabımızı okuduktan sonra, O’nu Rabbimize şefaatçi kılarak yaptığımız hatim duâsının çok hoş ve bir o kadar tatlı cümlelerinden birinde Rabbimizden şunu istiyoruz: “Allah’ım! Bizi Kur’ân-ı Hakim’in nuruyla aydınlat ve süsüyle süsle. Kur’ân ile bize lütfet! Kur’ân ile bizi şereflendir. Kur’ân elbisesini bize giydir.” Kur’ân’dan, O’nu "Takva" dairesinde yaşayarak bürüneceğimiz halden daha güzel libas ve süs var mı?
Ve sözlerimizi bir âyetten ilhâmen şu duâ ile bağlayalım: “Ey Rabbimiz, bize imânı sevdir ve onunla gönüllerimizi süsle; küfür ve inkârı, günahkârlığı ve Senin emirlerine karşı çıkmayı bize çirkin göster.” (Hucurat/7)
Giyinip süslenmeye, iyi görünmeye meraklı gençler; Kur’ân’ın emrettiği “Takva elbisesi”yle giyinip kuşanın. "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz.” Kur’an’ın târif ve tavsiye ettiği imân ve güzel ahlâkla süslenin ve her şeyi işitip gören Allah’a güzel görünün. Güzelliği ve bütün güzellikleri yaratan Cemâl ve Kemâl sıfatların sahibi Güzeller Güzeli olan Allah’ın katında, biz kulları için bundan daha güzeli yoktur vesselâm.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.