Metin Karabaşoğlu: Cemaat ve tarikatlar o teklifi reddetmeli

Metin Karabaşoğlu: Cemaat ve tarikatlar o teklifi reddetmeli

Türkiye’de siyaset yapmak için ortaya çıkmış bir liderin artık üçüncü Abdülhamid ya da ikinci Atatürk olma vaadinden vazgeçmeli

Metin Karabaşoğlu, "Gülen Yapılanması: 15 Temmuz’a Giden Süreçte FETÖ’nün Analizi ve Tavsiyeler" kitabını yayınladı. Yazara göre, Türkiye’de cemaat kültürü sadece dini gruplara özgü değil ve toplum olarak cemaatler şeklinde konumlanmış durumdayız. Sorunlarsa, bu perspektiften çıkıp kamu kavramını kapsayıcı bir unsura dönüştürebildiğimiz zaman çözülecek:

Dindarlar gibi gayri-müslimler, sosyalistler ve kemalistler de cemaat

“Ülkeyi yönetmek gibi makro düzeyden kendi küçük ilişkilerimizdeki yapı bile cemaatleşmek şeklinde” diyen Karabaşoğlu, bu durumun dindarlara özgü olmadığını, gayri-müslimler, sosyalistler ve seküler kesimlere kadar bu durumun kültürel olarak yerleşik olduğunu belirtiyor.

“Cemaat içinde yaşamak yaygın bir alışkanlık ve cemaat şeklinde yapılanmış durumdayız” diyen Karabaşoğlu, “Devlet bu gelenekte kapanın elinde kalan bir yapı” diyor ve AK Parti’nin iktidara geliş sürecinde cemaatle kurduğu dayanışmaya dikkat çekiyor: “AK Parti, Kemalist cemaatten iktidarı almak için Gülen cemaati ile dayanışarak bu seküler cemaate karşı bir kazanç elde etti. AK Parti bürokrasi de Fetullahçılarla birlikte kazandı. Sonra kendi içlerinde başlayan kavga hala bitmedi.”

'ÖRGÜT KAÇTI CEMAAT YARGILANIYOR'

Yazar, bu kavganın sonunda, devletteki Gülen yapılanmasıyla hesaplaşmayı örgütün yapısı gereği çok mümkün görmüyor: “Burada Fetullahçılığı tanımlamada bir problem var. Yapı üç kademede ele alınmalı. Evet Fetullahçılar bir örgüttür ve devlete sızma planı olan örgüttür. Devlet üzerinden toplumu kendi totaliter zihniyetiyle inşa eden, görünür olmayan, asıl devlet olma çabasında olan bir yapı.

Üç katman olduğunu söyleyebilirim; bir Fethullah Gülen'in etrafında oluşmuş kült tabaka. Bu örgütün gerçek yapılanmasıdır ve istisnalar hariç hepsi yurtdışına kaçmıştır.  

İki, onların buradaki ağları, bu giriş çıkışları ve hareketlerini organize eden, emniyet ve istihbaratta ağırlıklı olan. Buradaki yapıların ne kadarı kaçtı, ne kadarı belirlendi, ne kadarı yargılanıyor buna bakmak lazım.

Üç, bu hareketin cemaat kısmında son tabakasında olan, gazetesini alıp, çocuğunu okuluna gönderen, hayır işlerine karışan insanlar. Burada en büyük bedeli bu en dış tabaka ödüyor. Bu dış yüz, örgütle asla ilişkisi olmayan devleti yıkmak gibi bir çaba ve eylem içinde olmayan ve kriminal işlere bulaşmayan insanlar. Bu insanların 15 Temmuz'da devleti yıkmak ele geçirmek gibi bir misyonu varmış gibi bir süreç yürütülüyor şu anda. 

Özetle, 17/25 Aralık sürecinde, Cumhurbaşkanı’nın ‘Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet’ dediği tabloda, ihanet kısmı yurtdışına kaçtı, ibadet kısmı yargılanıyor.”

Hala devlette, hakkaniyetli bir yapı kurulduğunu göremiyoruz

Yargılama süreçleri sorumlulara dönük yürümüyor, diyen Karabaşoğlu, “Güvenlik ve istihbarat bürokrasisinin sorumluluğunun irdelenmesi lazım. Ve bir diğer nokta yurt dışına çıkmış kesimler hala hareket ve faaliyet kabiliyetine sahip" diyor.

Yazar dışarıdaki bu soruna ek olarak içerideki sorunu da şu şekilde ifade ediyor: "Diyelim ki bu bir tasfiye süreci ama biz hala devlette, toplumun bütün kesimlerine eşit, hakkaniyetli bir yapı kurulduğunu göremiyoruz. Bizden olan ve olmayan meselesinin aşılıp ilke ve ehliyet şartlarına göre konumlanışı hala görmüyoruz. Tam tersine, AK Parti etrafında kümelenen unsurlar burada devreye giriyor. Bunlar devletteki bütün yapıya hükmetmek çabasıyla da kalmıyor, toplumu kendi tarzında yeniden biçimlendirmek istiyor.”

CEMAATTEN BOŞALAN KOLTUĞA ÜLKÜCÜLER VE ULUSALCILAR OTURDU

Kimler bu yapılar, kimler öne çıkıyor bu süreçte?

“Gülen cemaati devlette herkesin bildiği bir sırdı. Bir şekilde dini söylemle yola çıkıp, devletin içinde bürokratik kanallara, kılcal damarlara sızmaya çalışan, en son gördüğümüz Gülen yapısında olduğu gibi görünür olmayan, asıl devlet olma çabasında olan yapılar bugün de var.

Bugün ise iktidarın kendini bu kadar güvensiz hissettiği bir dönemde, benim gördüğüm devletteki en güçlü cemaat, Ülkücü cemaattir. Perinçek gibi unsurların temsil ettiği ulusalcı yapı da şu an çok güçlü konumda. Maalesef misyonları dışında dini yapılar da devlette olmak istiyor ama şu an Erdoğan’ın en yakınında ve ağırlıklı konumlanan bu ülkücü ve ulusalcı yapılar.”

Muhalif seslerin ve farklı unsurların bu süreçte cezalandırıldığını belirten Yazar, “Bu cemaatle mücadelenin toplum ve kamuoyu nezdinde meşruiyetine zarar veriyor.”  Burada oluşan mağduriyetlerin zaman içinde AKP’nin kendi aleyhine dönüşeceğini savunan Karabaşoğlu’na göre, iktidar hakkaniyetten uzaklaştı.

‘SİYASETÇİ PRAGMATİKTİR, İTİBAR KAYBEDEN CEMAATLER OLUYOR’

Karabaşoğlu, bakanlıkların dağılımından, ihalelere kadar cemaatler ve tarikatların aktif olduğunu kabul ederken, bunun sadece devlete değil cemaatlere de zarar verdiğini belirtiyor:

“Son dönemde en çok din ve dini duygular zarar gördü” diyen Karabaşoğlu’na göre; “Siyasetçi pragmatisttir. Ortaklık edip yarın “Ben kandırıldım” der geçer ama din adamı için itibar her şeyin önündedir. Saygınlığını bir kez yitirdi mi biter.”

‘Biz cemaatiz. İnsanlara dini, imanı, güzel ahlakı anlatmakla yükümlüyüz’ deyip teklifi reddetmek gerekir

Cemaatlerin kuruluş amacı ve misyonunu hatırlatan ve kendini Bediüzzaman felsefesi üzerinden tanımlayan Karabaşoğlu, iktidarların veya iktidar adaylarının kendilerini güvensiz hissettikleri zamanlarda cemaat ve tarikatlara sarıldığını belirterek:

“Bunu özellikle cemaatlerin tavır koyması gerekir çünkü cemaatlerin kuruluş amacı meşruiyetleri devlet değil insan faktörü üzerindendir. Fetullah Gülen gibi ağır bir tecrübe yaşanmış olsa da olmasa da bu durum sağlıklı değildir. Ancak yaşanmış bir tecrübe varken de buna karşı hala liyakatler üzerinden rollerin dağıtılmaması geleceğe dair umut vermiyor. ‘Hayır biz cemaatiz. Biz insanlara dini, imanı, güzel ahlakı anlatmakla yükümlüyüz’ deyip bu teklifi reddetmek gerekir. Devlet kademelerinde kimin istihdam edileceğine dair objektif kriterler vardır. İnsanlar pazarlık sonucu değil, hak ettiği için orada olmalı.”

Cemaatlerin iktidar ilişkisi bahsini kapatırken Karabaşoğlu Şeyh Sadi’ten bir hatırlatma yapıyor: Züht geleneği bir nevi muhalefettir, dünyayı elinin tersiyle iten bir gelenektir. Tasavvuf ve tarikatlar ağırlıklı olarak bu züht geleneğine dayanır. Şeyh Sadi anlatır: Bir Sultan vardır. Zahitleri çok sever, çok takdir eder. Vezirlerine der ki “Ben bu zahitleri çok seviyorum. Onlar da borç dert içindeler, bir kese altın veriyorum. Bunları zahitlere ver ki biraz rahat etsinler. Akşam Vezir bir kese altınla geri döner. Sultan sorar, “Zahitleri bulamadın mı?” Vezir der ki; “Sultanım zahitler kabul etmedi. Kabul edenler zahit değildi.”

Bunu bu ülke için hayırlı bir durum olarak görmüyorum

2019 seçimleri için AK Parti nasıl bir tutum alacak? AKP’nin yüzde 50 faktöründen dolayı kendi tabanını yetersiz görerek, daha liberal bir duruşa döneceği savunuluyor?

“AK Parti açısından yaşanan bu otoriter dönemin ardından bunda ciddi bir inandırıcılık sorunu olacak. Bir de bunun için kurduğu ittifaklara bakmak lazım. Referandum sürecinde ve sonrasında gördüğümüz AK Parti ile MHP ittifakı devam ediyor. Paralelinde devlet içine baktığımızda bürokrasi ve yargı organları, milliyetçi-ulusalcı ittifaklarla ilerliyor. Buradan özgürlükçü ve kapsayıcı bir işaret veremez. Bunu bu ülke için hayırlı bir durum olarak görmüyorum. Bu ittifak kısa vadeli AK Parti için devlet içinde bir hareket alanı sağlıyor belki ama sağlıklı yapılar kurulmuyor.”

‘ABDÜLHAMİT YA DA ATATÜRK OLMA İDDİASI DIŞINDA YENİ BİR ŞEYE İHTİYAÇ VAR’

AK Parti'nin bugün ilk hitap ettiği muhafazakar kesimlerden saptığını ve daha pragmatik ilişkilere kaydığını belirten Yazar, bu rahatlığın “Biz bunları bir şekilde ikna ederiz” ve “Zaten gidebilecekleri bir yer yok” şeklinde iki bakış açısından kaynaklandığını belirtiyor.

Karabaşoğlu'na göre bu yıpranmalar aşılamayacak ve yeni bir yapıya ihtiyaç var: “Kendi hayatımı dindar olarak yaşamaya çalışan bir insan olarak, siyasi tercihte otoriter bir yapıya karşı daha özgürlükçü daha seküler bir yapıda yaşamayı tercih ederim. AK Parti, 2002'de verdiği sözleri, demokratikleşme yolunda kurumsal adımlar atmış bir parti olmasına rağmen unuttu. Özgürlük, adalet perspektifini kaybetti.

Alternatif olarak CHP bize hala Kemalizm vaat ediyor. Bizim artık kişi kültlerin aşmamız lazım. Dindar ve seküler iki otorite arasında seçim yapmamamız lazım. Türkiye’de siyaset yapmak için ortaya çıkmış bir liderin artık üçüncü Abdülhamid ya da ikinci Atatürk olma vaadinden vazgeçmesi lazım.

Kamu kelimesinin anlamını tekrar tekrar okuyup, kavramın hakkını veren, herkesin ‘Benim de orada yerim var. Ben orada itilen ya da kayırılan değilim’ dediği bir yapıya ihtiyaç var. Toplum çok yoruldu toplumun arzusu budur.”

Kaynak: Fatma Yörür-Artı Gerçek

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
20 Yorum