Senai DEMİRCİ
Meydanlarda kim vardı?
Yirmiye yakın meydanda bulundum; bazılarında sabahladım sessiz sedasız, bazılarında sahneye çağrıldım. Ramazan’da meydanlarda yaptığım konuşmaları hatırladım. Sanki Ramazan bir yılı beklemeden geri dönmüş, daha bir coşkuyla, daha bir hayat dolu olarak kaza ettiriyordu kendini.
Mikrofon elime tutuşturulduğunda, ilk hissettiğim heyecan olurdu ama bu defa utancım ağır bastı. Mahcubiyetimden mikrofonu elimden düşürür gibi olduğum anlar oldu. Susmak, susmak, sadece susmak istedim aslında. Karşımdaki insanlar hiçbir şiirin ifade edemeyeceği ahengi fısıldıyordu. Bu kararlı topluluk, hiçbir cümlenin mukabele edemeyeceği muhteşem bir sözdü. Fiilî bir konuşmaydı; ama söz bana düşmüştü.
Kalabalıktı meydanlar. Hep kalabalık. Kalabalığın yetmediği küçük yerlerde ise, kalpler zirvesi edası okunuyordu. Küçücük kasaba meydanı, Uhud’u nefesleniyordu, Bedir’i canlandırıyordu adeta.
Aslında, kalabalıklar, rastgeledir; eh, biraz da gürültücüdür. Ama burada; mütevekkil bir bekleyiş var, sorumlu bir susuş vardı. Kimse kendini bir yukarı koymaya yeltenmiyor, meydandaki varlığını taşırmaya kalkmıyordu. Görünme telaşı olmadan, karanlıktaki yerini alıyordu insanlar. Sadece Allah’a görünmenin huzuruyla var oluyordu; oruçta olduğu gibi. Kargaşa yoktu; örgütlenme de yoktu; tatlı bir akış, göksel bir dokunuş vardı her köşede. Her şey yerli yerinde, herkes kendince ve barış içindeydi. Birbirini seyrederek, birbirlerinin yüzlerinde ümit okuyordu insanlar. Herkesi birbirine bağlayan görünmez bir ibrişim vardı sanki. İncelikler etrafında kümeleniyorlardı, bahar dallarının ucunda tomurcuklanıyordu saf dualar.
Şu mahzun yeryüzünün gerdanına kolye edilesi bir inci güzellikti görünen. İmanın ete kemiğe bürünmüş hali. Allah için atan kalplerin kan kırmızı çağlayanı. Şehitlerin diriltici nefesinin, yöreleri, bölgeleri, köşeleri, şehirleri tek nefes eylemesi. Farklılıkları sürekli fitne konusu edilmiş, habire birbirine düşman ve yabancı belletilmiş milletin, üzerine zorla giydirilmiş deli gömleğini yırtış sesi…
Bu güzelliğin karşısına geçip de konuşmak ne mümkün! Vazife icabı konuşurken, bir taraftan adını koymaya çalıştım olan bitenin. Aklıma ilk düşen, malum örgüt elebaşının taklidini yaptığı, istismar ettiği “Mesih” oldu. İsa[as] üzerinden gösterilen mucizedir ya; bir mesh edişle, bir dokunuşla, ölüler dirilir. Bel[li]ki, o gece, Mesih indi aramıza. Ve hep aramızda kaldı.
Dirildik. Hiç tahmin edilmez, hiç hesap edilmez bir canla canlandık. Ruh üflendi bize. İnsanlığın biricik ümidi olan İslam, seslerimizde, nefeslerimizde, bakışlarımızda bayraklaştı. Kuvvetlinin haklı olmadığını, hakkın kuvvetli olduğunu canımızla yazdık yeryüzü sayfasına. İslam adına üretilen nice çirkin görüntüleri, arsız imajları, sinsi çerçeveleri bir gecede sildik, parçaladık, kırdık. Tevhidin yeryüzündeki canlı anıtı olduk; vahdetin altın sütunu olarak doğrulduk, dikeldik. İslam sancağı diye asıldık âlemin burcuna… Allah’a imanın, Peygamberce var olmanın, kutsiler pazarında can satmanın, merhamet ve adalet adına koşturmanın ete kemiğe bürünmüş hali olduk. Yetim kalmış vaktin göğsüne bir kalp olarak konulduk, ne şeref!
En çok sevindiğim ise, meydanın bir köşesinde, sessiz ve şansız bekleyen çilekeş Nur talebeleriydi. Bugünkü yağmurun bulutlarına ‘nüve’ olan sabırlı susuşları, hürriyet adına yaşanan bu uyanışı iman adına uyanışa tahvil edecektir ümidindeyim. İslam adına sadece hürriyeti isteyen Aziz Üstad’ın ismi ve eserleri etrafındaki karartmanın son bulduğu bugün, yeryüzü imanî uyanışın meydanı olacaktır. Hakikatin meydanını “Bediüzzaman Said Nursi”, “Risale”, “Nur”, “hizmet”, “himmet”, “şakird”, “cemaat” gibi kutsi kelimeleri kirleten işgalcilerden temizleyen Allah’a hamd olsun.
Artık meydan gerçeğin sözcüsü olmayı mahcubiyet sebebi bilen “aziz ve sıddık”larındır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.