Muhammed Numan ÖZEL
Bediüzzaman'ın Teröre Bakışı
Risale-i Nur Külliyatı'nda, Bediüzzaman Said Nursî, terör, şiddet ve düşmanlık gibi davranış ve hisleri açıkça reddeden ve zararlarını ifade eden birçok önemli beyanatları bulunmaktadır.
Gençlik Rehberinde, "Üç günden fazla bir mü'min diğer bir mü'mine küsmemek" İslâmiyet emrediyor.
Eğer o katl, bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise; çabuk barışmak elzemdir. Yoksa o cüz'î musibet büyük olur, devam eder.
Eğer barışsalar ve öldüren tövbe etse ve maktûle her vakit dua etse, o halde her iki taraf çok kazanırlar ve kardeş gibi olurlar.” (Gençlik Rehberi, 50)
Bu gibi açıklamasıyla toplumda barışa, asayişe ve emniyete ciddi manada hizmet etmiştir.
İslam’ın Barışçıl Yapısı ve Teröre Karşı Tavır
Bediüzzaman, savaş ve çatışmanın yerine barışı ve adaleti koyarak toplumsal kaynaşmayı, İslâmiyet'in temel esaslarını göstererek vurgu yapar.
Mesela:
“Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Evet, zaman, cihad-ı manevi zamanı, maddi kılıçla cihad kapalıdır.
Düşmanlarımız dâhilimizdeki cehâlet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.” (Tarihçe-i Hayat, 59)
Burada toplumun huzur ve barış içinde yaşaması ile beraber ekonomik olarak kalkınmanın ve sosyal olarak kaynaşmanın da yolunu bizlere göstermektedir.
Bediüzzaman asla ‘hır-gür'den hoşlanmamış ve bundan bir siyaset beklememiştir. Daima uhuvvet, muhabbet, İttihat ve tesanüt esaslarını göz önüne sererek insanları ortak paydada birleştirmeye çalışmıştır. Asla ve asla insanları ayrıştırmak kutuplaştırmak yolu tercih etmemiştir.
“Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” (Şualar, 312)
"Bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir veliden ziyade mevki alıyor." (Şualar, 317)
“Kardeşlerimden rica ederim ki:
Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan, arkadaşlardan sudûr eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve "Haysiyetime dokundu" demesinler. Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın. Bin haysiyetim olsa, kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim.” (Uhuvvet Risalesi, 48)
Buralarda Müslümanların asıl düşmanlarının cehalet, fakirlik ve ihtilaf gibi manalar olduğunu ve bu düşmanlara karşı mücadele etmenin silahla değil, bilim, eğitim ve birlikle sosyal kaynaşmayla mümkün olduğunu anlıyoruz. Maddi savaşa gerek olmadığını ve manevi cihat zamanında olduğumuzu vurgular.
“...manevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıncıyla olacak.” (Şualar, 271)
“asıl mes'ele bu zamanın cihad-ı manevîsidir. Manevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhilî asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.” (Emirdağ Lahikası-2, 241)
Düşmanlığa Karşı Sabır ve Hoşgörü
Bediüzzaman, her türlü kin ve düşmanlığı reddeder. Sabrı ve hoşgörüyü öğütler:
“Mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased; hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.” (Mektubat, 262)
Evet, bir mü’min bir mü’mini sevmemesi ciddi bir düşmanlık olmadığı takdirde pek geçerli bir sebep olmayacaktır. O halde mü’min olan, mü’min kardeşini ifrat-ı muhabbet ve ifrat-ı adavet ile incitmeyecek. İfrat olan hiç şey iyi değildir. Müslümanların birbirlerini aşırı sevgi veya aşırı nefretle incitmemesi gerektiğini, düşmanlık ve şiddetin hakiki müminin yolundan sapma göstergesi olduğunu anlıyoruz.
Şiddet ve İslam’ın Yanlış Yorumlanması
Bediüzzaman, İslam’ın terör ve şiddetle ilişkilendirilmesine karşı çıkar ve şiddetin dine zarar verdiğini söyler:
“...bir masumun hayatını ve kanını, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez.” (Mektubat, 474)
"Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz." (Tarihçe-i Hayat, 477)
Burada, İslâmiyet'in masumları koruyan bir din olduğunu, bir suçlunun suçu yüzünden masum insanların zarar görmemesi gerektiğini belirtir. Bu, toplu cezalandırmayı ve masumların terörle hedef alınmasını kesin bir dille reddeder. Bu sebeple Bediüzzaman siyasetten çekilmiş ve karışmamıştır. Talebelerini de mümkün olduğu kadar karışmaması için ikaz etmiştir.
XX. Yüzyılın Kelam âlimi Bediüzzaman Said Nursi İslâmiyet'in esas mücadele şeklinin şiddet değil, eğitim ve ahlak olduğunu ısrarla ifade etmektedir. Güç kullanmak bir mücadelenin en son yöntemidir.
Kur'an'ı Kerim'de, Yunus Suresi 38. Ayet meali: “Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz, onun misli bir sûre getirin ve Allah'tan başka gücünüz yettiği kimseyi de çağırınız.”
"Şu Kur'anın, Muhammedü'l-Emin gibi bir ümmiden nazirini yapınız ve gösteriniz. Haydi bunu yapamıyorsunuz; o zât ümmi olmasın, gayet âlim ve kâtib olsun. Haydi bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zât olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin.. hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin. Haydi bununla da yapamayacaksınız; eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip, hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp, Kur'anın nazirini gösteriniz, yapınız.
Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur'anın mecmuuna olmasın da, yalnız on suresinin nazirini getiriniz. Haydi on suresine mukabil hakikî doğru olarak bir nazire getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden, asılsız kıssalardan terkib ediniz. Yalnız nazmına ve belâgatına nazire olsun getiriniz.
Haydi bunu da yapamıyorsunuz; bir tek suresinin nazirini getiriniz. Haydi sure uzun olmasın, kısa bir sure olsun nazirini getiriniz. Yoksa din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir!" (Mektubat, 186)
"Ya bir tek surenin mislini getiriniz veyahut dünyada ve âhirette helâket ve zilleti kabul ediniz." (Sözler, 446)
Buraya dikkat ettiğimizde Nebevi bir metot olarak müsbet hareket dersini Bediüzzaman bizlere vermektedir. Emirdağ Lahikası-2 kitabının son dersine baktığımızda da bunu görmekteyiz. O dersten önce Diyarbakır'dan Mehmet Kayalar Ankara'dan Said Özdemir abileri Üstadımız ısrarla bu derste bulunması gerektiğini söylüyor. Mehmet Kayalar uçakla Ankara'ya geliyor ve bu derse iştirak ediyor. Tabii ki bu ders ülkemize bakmaktadır bütün her yerde müsbet hareket metodu uygulanması mümkün olmayabilir maddi cihadın farz olmuş olduğu İslam ülkeleri de mevcuttur. Filistin gibi...
Terörün her türlüsünü kimden ve nereden olursa olsun şiddetle kınadığımızı ne yanlış bir metot olduğunu ifade etmemde fayda var.
Terör saldırılarında şehit olan şehitlerimize Allah'tan rahmet geride kalanlara sabır yaralananlara da acil şifalar temenni ediyorum.
Hülâsâ, bu yazımızda şunlara dikkat çekmek istedim.
- Risale-i Nur'da Bediüzzaman Said Nursî, İslâmiyet'in barış, adalet ve şefkat dini olduğunu tekrar tekrar vurgular.
- Şiddet, terör ve masumlara zarar vermenin İslam’ın ruhuna tamamen aykırı olduğunu...
- Ve Müslümanların böyle eylemlerden uzak durması gerektiğini...
- Asıl mücadele, cehalete ve ahlaki bozulmaya karşı maneviyat ve eğitim yoluyla yapılan cihada...
- Başkalarının eksikliğini görüp göstererek kendisini mükemmel bir insan gibi göstermenin yanlış olduğunu...
- Toplumsal ayrışmanın yerine toplumsal kaynaşmanın önemini...
- Daima nispet bir şekilde her ne işte meşgul oluyorsak hareket etmenin önemine...
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.