Hüseyin YILMAZ
Müslüman kalınarak ıkçı olunabilir mi?
Başlıktaki suale en kestirme yoldan “Hayır!” dedikten sonra mevzua geçelim.
Fakiri tâkib edenler sık sık Kürt Meselesi’ni yazdığımı bilirler. Meseleye İslâmî bir zâviyeden bakmaya îtinâ gösterdiğim de mâlûm. Zirâ bu kâinatı bütün müştemilâtı ile birlikte yaratan Allah’ın vaz ettiğinden daha iyisini bilebilecek durumda değilim, başkası da değildir. Doğruluğundan bütünüyle emin olduklarım, sadece İslâmî olanlardır.
Bu hakikati yüzlerce defa ifâde etmeme rağmen, bir parça Türkçü olanlar fakirin alnına “Kürtçü”, Kürtçü olanlar da göğsüne “bizden” yaftası yapıştırma gayretinden vaz geçmiyorlar. Estağfurullah, haşa sümme haşa.. Irkçılığın her türlüsünden Allah’a sığınırım ve nazarımda ırkçıların tamamı da mel’undur, en az Şeytan kadar...
Zirâ, ırkçılığın ilk ceddi Şeytan’dır!.. Şeytan’dır, çünkü menşe ve mensubiyetine üstünlük atfedip gururlanan, üstten bakan ilk mahlûk ve ilk ahmaktır o. Mevzuu Cenab-ı Hak’tan dinleyelim:
“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, ‘Adem için hürmet ile eğilin’ dedik. İblisten başka hepsi hürmet ile eğildiler. O, hürmet ile eğilenlerden olmadı.
“Allah, ‘Sana emrettiğim zaman seni hürmet ile eğilmekten ne alıkoydu?’ dedi. (O da) ‘Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın’ dedi. (A’raf; ayet 11-12)
Şeytan’ın hamâkatine bakınız ki, Allah’ın kudreti karşısında ateş ile toprağın müsavi olduğunun bile farkında değil. Kendi idrâk ve kudretine kıyasla ateşte bir üstünlük vehmedip onunla gururun en çok lânete müstehak olanına düçar oluyor.
Irkçının şeytandan farkı, ondan da ahmak oluşundan ibaret. Zirâ, ırkçının kıyası ateş ile toprak kadar bile kabul-e şâyân değil. Hareket noktası, basit bir kavmî mensubiyet. Irkçı, Şeytan’dan daha ebleh bir şuursuzlukla kavmine yaradılıştan bir üstünlük atfeder ve diğer bütün kavim ve insanlardan üstün olduğuna hükmeder. Bu, basit bir gaflet değil; düpedüz isyan ve küfürdür. Şeytan’ın âkibetine müstehak olmaktır.
Allah, “Bir kavmin bir başka kavme üstünlüğü yoktur!” derken; ırkçı, “Hayır var, kavmim üstündür!” der. Apaçık Allah’a isyan ve itirazdır bu. Irkçılık herhangi bir günâh değildir. Meselâ namaz kılmayan, namazın farz olduğunu inkâr etmeyip sadece nefse mağlubiyetinden dolayı kılmıyor olsa bu, amelî bir zayıflıktır ve sadece günahtır. Reddettiğinden dolayı kılmazsa zâten küfürdür, o bahs-ı diğer. Ama ırkçı, Allah’ın söylediğinin aksini dâvâ edinmiş kimsedir. Farkında olsa da olmasa da neticesi küfre çıkar...
Onun için Müslüman kalarak ırkçı olmak mümkün değildir... Fikr-i milliyet ırka üstünlük atfetmek olmadığı müddetçe tasvib edilebilir. Meselâ Türkler cedlerinin İslâmiyet’e yaptıkları büyük hizmetten dolayı tefâhur etseler, câizdir. Çünkü iftihar ettikleri, cedlerinin niyet ve amellerinin neticesi olan hizmetleridir. Yâni o muvaffakıyet ırkî bir tahsis değil, beşerî bir gayret, bir cehd ve ihlâsın neticesidir. Aynı şey sair kavimler için de câizdir... Meselâ Kürtler Selahaddin-i Eyyübî’nin gayret ve cehdine istinad eden muhteşem zaferleri ile iftihar etseler başkalarını rahatsız etmez. Ama o zaferleri Selahaddin’in Kürtlüğü’nün neticesi olduğunu ima etseler hem o güzel insana iftira ve haksızlık olur, hem de ırkçılık olması sebebiyle küfre kapı açar....
Hulâsa, İslâmiyet ile ırkçılık bir arada aynı kalbde olmaz... Herkes kalbini iyi yoklamalı. Irkçılıktan eser taşıyanların vay hâline!.. Bence aslolan insan olmaktır... İnsanlığın nihaî noktası İslâmiyet’tir, zirâ Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin muhteşem ifâdesi ile “insâniyet-i kübrâ”dır o.
Cumhuriyet devri devlet mekânizmaları bütünüyle Türkçülüğü telkin ve şırınga ettiğinden Müslüman Türklerin bu meş’um faaliyetten müteessir olmaları kaçınılmazdı. Onun için az veya çok kişide şuurî olmasa bile bir parça Türkçülük damarı gelişmiştir. O damar sebebiyledir ki, Bulgaristan veya Doğu Türkistan’daki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulümlere isyan ederiz de bin yıldan beri birlikte yaşadığımız Müslüman Kürtlere revâ görülen haksızlıkları görmezliktin geliriz. Sadece görmezlikten gelmek değil, çoğu zaman tasvib ile müstehak olduklarını da düşünürüz. Bu his Müslümanlığımızdan gelmediği gibi ona büyük de zarar verir. Şuurlu olsa affa kabiliyetini kaybeder ve küfürle muaheze oluruz. Şuursuzca olanı da vebâl ve zarardır.
Netice-i Kelâm, Ey Türkler ve Kürtler! İnsaf ediniz, düşman diye sarıldığınız ve boğmaya çalıştığınız gırtlak kardeşlerinizin gırtlağıdır, kendi gırtlağınız... Bu derin gafletten bir an önce uyanıp bin yıllık kardeşlerinizle kucaklaşmazsanız âkibetiniz elîm olacaktır. Kardeşlerinizin hayatına kastettiğiniz için kaderî noktadan kãtil ve câni muamelesi görecek, dünyada perişan âhirette de Cehennem’e müstehak olacaksınız. Artık yeter!.
Bugün
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.