Açın Yolları, Bediüzzaman Geliyor

1943 yılıdır. Bediüzzaman ve talebeleri Denizli Hapsindedir. Hayatlarının her anı destansı güzelliklerle bezenmiştir. Sabah 08.00’de mahkeme için hazırlıklar başlar. Hapishaneden mahkemeye giderken, jandarma silahını, kasaturasını kuşanır. Hapishane önünde yetmiş-seksen kişilik kafile toplanır. Mahkûmlar kelepçeyle bağlanır. Yetmeyince ip kullanılır. Herkes Üstad’la kelepçelenmek için gün sayar. Mahkûmlar sıraya konur. Yola çıkılır. Üstad bölük komutanı gibidir. Kafile çevresinde bir sıra gardiyan bulunur. Peşlerinde resmi polisler, bir takım jandarma, bir takım da sivil polis bulunur. Üstad’ı görme aşkıyla kavrulan halk da kafileye eşlik eder.

Mahkemeye giderken kabristandan geçilir. Üstad her geçişte durur. Bütün kafile durur. Bütün Denizli durur. Bütün dünya durur. Bütün canlılar sanki nefesini tutmuş Üstad’dan medet ister. Üstad “Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhu! Yâ ehlel kubur!..” diye kabir ehlini selamlar. Dua eder; etraftakiler “âmin” diye mukabele eder. Dünya umurunda değildir. Telaşı, endişesi, acelesi, korkusu yoktur. Allah vardır, gam yoktur. Durup durup tekrar duaya başlar. Keyfi yerindedir. Çok neşelidir. Latifeler yapar.

Yol boyundaki okullarda okuyan çocuklar “Hoca Dede! Hoca Dede!” diye kalabalığın arasına dalar, Üstad’ın elini öper, eteklerine sarılır. Üstad yavrucakları şefkatle kucaklar. Sohbet eder. Neşeyle iltifat eder.

“Bunlar istikbalin kahraman Nurcularıdır!”

Ey özgürlük

Mahkeme günü gelir, çatar. 15 Haziran 1944 tarihinde hâkimler suç unsuru olmadığı gerekçesiyle Üstad ve talebelerinin beraatına karar verir. Kararda İbrahim Fakazlı’nın kimliği “İnebolu, Yukarı Hatip Bağı Mahallesinden Mehmet Oğlu, 328 doğumlu, 19.9.1943'den beri mevkuf, sabıkasız” şeklinde takdim edilir.

Üstad ve talebeleri mahkemeden çıkarlar. Halkın tezahüratları, “yaşasın adalet” nidaları ve alkışlarıyla cezaevine gelirler. Halk hapishanenin önünde toplanır.

Üstad ve talebeleri hapisten çıktıkları anda meydan şenlikli bir mahşere dönüşür. Risalelerde adlarını duydukları Bediüzzaman’a, Hüsrevlere, Santral Sabrilere, Ahmet Naziflere ilk defa bu kadar yakındırlar.

Meydan baştan sona kadar örtülü kadınlarla doludur. “Bizi kimlere bırakıp da gidiyorsunuz? Biz sizsiz ne yaparız?” diye diye ağlarlar.

Erkekler kapının önündeki meydanda toplanır. Nur Talebelerinin eşyalarını taşımak için atlarını ve arabalarını hazır kıta bekletirler. Gardiyanlar eşyaları kapının önüne bırakır bırakmaz erkekler arasında tatlı bir yarış başlar. Eşyaları kapan kapana… Mevzu anlaşıldı. Denizli halkı: Kim kimin eşyasını kaparsa o kişileri evinde misafir edecek...

Kalk yiğit akıncı

Üstad’ı iki tane yağız atlı güzel bir faytona bindirirler. Yanında Mehmet Feyzi vardır. Yan yana körüğün altında otururlar. Arabacı da kamçı elinde hazır kıta bekler. İnebolu’nun Zübeyir ve Ceylan’ı Fakazlı ve Selahâddin Çelebi kafilenin en gençleridir. Üstad’a çok yakındırlar. Arabanın arka tarafında körüğün dibinde dururlar. Birden orman tarafından bir ses kopar. Üstad körüğün içinde olduğundan göremez. Ağaçların arasından bir süvari sanki uçarak gelip Üstad’ın önünde durur. Atından iner. Askerce sert bir selâm verir. Ayaklarına kapanır. Birkaç kelime söyler. Üstad başından tutar. Kalk yiğit akıncı. Üstad da bir kaç cümle söyler. Fakat süvarinin de Üstad’ın da ne söylediklerini kimse anlamaz. Süvari, Üstad’ın elini öper. Yine sert bir selâm verir. Mahmuzlarını şaklatır. Aynı istikamette aynı şekilde süratle uzaklaşır. Kimse bu hadiseyi çözemez. Kimse Üstad’a sormaya da cesaret edemez.

Üstad, talebelerine hemen memleketlerine dönmelerini söyler. İnebolu talebeleriyse Üstad’ın kendileriyle İnebolu’ya gelmesini ister. Beraat kararına rağmen Üstad’ın Denizli’den ayrılmasına izin verilmediği için Üstad teklifi nazikçe geri çevirir. Onlar da akşam İnebolu’ya dönerler.

Keselerinde yok, kalplerinde çok

Hapse gelen yardımları Fakazlı dağıtır. Bundan dolayı kendisine ‘taksimci’ denir. Denizli halkının içlerinden seçtiği Hafız Mustafa Kocayaka, Nur Talebelerine dağıtmak için bir mendil parayla gelir. Fakat kimse kabul etmez. Eşyalar trene yüklenirken birçok tüccar ve mevki sahibi zat yardımcı olur. Denizlililer evlerinde misafir ederler.

İzzet Durgut, Fakazlı’nın köylüsüdür. Kalp ehli, paradan puldan anlamaz, kimseden bir şey istemez, fakir ve garip biridir. İbrahim, İzzet Durgut’u memlekete götürmek ister. Akşam trene binmeleri gerekmektedir. Fakat İzzet Efendi için bilet parası bulamamıştır. Bazı kardeşlere müracaat eder. Netice alamaz. Oraya buraya koşarken bir arkadaşı “Seni Âtıf Ağabey arıyor. Ahmed Çavuşun kahvesinde” der. İbrahim zaten Âtıf Ağabeye “Allah'a ısmarladık.” demek için uğrayacaktır. Nur Talebeleri hapisteyken Hasan Âtıf kendisine emanet edilen yardımları İbrahim’e gönderir. İbrahim de fakirlere dağıtır. İbrahim, Âtıf’ı Mustafa Kocayaka ile otururken bulur. Âtıf, İbrahim’e döner.

“Bak, bu ağabey fakir Nur Şakirdlerine yardım ediyor. Senin de tanıdığın böyle kimse varsa söyle.”

İbrahim, “Ben de bizim İzzet Efendi için koşuyorum, çok iyi oldu.” deyince Kocayaka masanın üzerindeki kocaman bir mendili çözer. Mendil demet demet parayla doludur. 100 liralık demeti uzatır. O günlerde yüz kuruşla 15 tane somun ekmeği alınmaktadır. İbrahim demeti sayar. 36 lirasını alır, gerisini iade eder. Fakat Kocayaka kabul etmez, alması için rica eder, yalvarır. İbrahim şartlı kabul eder.

“Bu parayı ben de emaneten alıyorum. Bakın, cebimde 36 liram var. Bana İnebolu’ya kadar yol parası ve harçlık olarak kâfidir. Sizden ancak İzzet kardeşimiz için 36 lira alabilirim, yoksa hiçbirisini almam.”

Kocayaka çok üzülür fakat sonunda razı olur.

“Daha başka fakirler varsa gönder.”

Tren akşam namazı vakti hareket edecektir. İbrahim zar zor yetişir. Bakar ki Kocayaka istasyonda, elinde para bohçası ile dolaşmakta, istediği gibi bağış yapamadığı, paralar elinde kaldığı için ağlamaktadır.

Fakazlı’nın da dediği gibi bu bir evliya menkıbesi değildir. Bizzat kendisinin içinde bulunduğu Nur Şakirtleri arasında cereyan eden bir gınay-ı kalbî hadisesi ve onların ihlâslarının son derece dikkate değer bir numunesidir. Zira hepsi fakirlik içindedir. Yol parası olmayanlar o uzak yerlere yürüyerek gitmişlerdir ama kimseye minnet etmemişlerdir. Seneler sonra bile Fakazlı ile Mehmet Feyzi cefası gitmiş, sefası kalmış o günleri büyük bir neşe ile anlatırlar.

*Daha fazla bilgi için İnebolu Nur Talebelerini anlattığımız Hiçbişey yayınlarından çıkan “Kuzey Işıkları: İnebolu Nur Kahramanları” isimli kitabımıza bakabilirsiniz.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/kuzey-isiklari-inebolu-nur-kahramanlari/654956.html&publisher_id=10964

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum