Denizli’de Bir Sıddık: Sıddık Muharrem

Taş yerinde ağırdır. Yeri geldiğinde ağırlığını koymasını bilmelidir. Hak erlerinin yolları taşlarla, dikenlerle doludur. Hizmetlerine taş koyan çoktur. Bazı kahramanlar ise yollardaki taşları, dikenleri temizlemeyi vazife bilirler. Makamlarını, mevkilerini, hatta canlarını kaybetme pahasına ağırlıklarını koyarak kendilerini feda ederek tarihin isimsiz kahramanlar listesinde yerini alırlar. Denizli Ağır Ceza Başkâtibi Muharrem Bey bunlardan biridir.

Muharrem gönül ehlidir. Haramı helali, hakkı hukuku, adaleti bilir. Bu güzel halleri onu önce Hasan Feyzi Yüreğil’in, arkasından Üstad’ın talebesi yapar.

Gayret Devletten Üstündür

Üstad ve talebeleri 1943 yılında Denizli Hapsine konulur. İdam edilmeleri için mahkeme heyetine baskı yapılır. Bazen gayret devletten daha çok iş görür. Muharrem bu bilinçle bir taraftan Nurların yayılması, diğer taraftan da adaletin tecellisi, maznunların beraatı için çalışır. Denizli’yi İkinci Isparta yapmak için gayret eder. Isparta Kahramanlarının ve Barla Sıddıklarının makamlarına yaklaşır. Hz. Ebubekir (ra) ana-babasını Efendimize (asv), Süleyman Kervancı evladını Bediüzzaman’a feda etmeyi göze aldıkları için Sıddık unvanını almışlardır. Muharrem’in bir yanı Sıddık Ebubekir, bir yanı Sıddık Süleyman’dır. O da nur davası için hayatını ortaya koyar. Üstad hizmetinden haberdar olur, çok memnun kalır. Ona Sıddık Muharrem unvanı verir.

Denizli Hasan Feyzi’yi Hafız Ali’ye Uğurluyor

Bir süre sonra Hasan Feyzi vefat eder. Muharrem’in ruhunun yarısı dünyadan göç eder. Yine de acı haberi Üstad’a bildirmek kendisine düşer. Hasan Feyzi’nin değerini ifade eden hüzünlü bir mektup kaleme alır. Haberi alan Üstad Feyzi’nin Hafız’ın yanına gitmesine çok üzülür fakat her ikisinin de Denizli Nur Talebelerine şefaat edeceklerini düşünerek teselli olur. Muharrem’in şahsında Denizli’yi taziye eder.

“Denizli'nin bir mânevî kahramanı merhum Hasan Feyzi'nin (r.h.) Isparta kahramanı merhum Hafız Ali'nin (r.h.) yanına gitmesi gerçi bizi çok müteessir ediyor; fakat onun gayet has bir talebesi ve Nur'un hâlis bir şakirdi Sıddık Muharrem'in dediği gibi deriz:

“O, bir cihette, ölmemiş; belki vazifesini acele bitirmiş, âlem-i berzaha istirahat için gitmiş, terhis edilmiş. Hafız Ali ile beraber, mânen, şefaatleriyle ve bıraktıkları tesirli Nur hakkındaki eserleriyle yardım ediyorlar, yine mânen Nura çalışıyorlar. Elbette mânevî şehid hükmünde olmalarından, Meyve'nin On Birinci Meselesindeki ilm-i nahiv talebesinin kendini medresede bildiği gibi, Hafız Ali ile Nur hakikatlerinin müzakeresi ve vefat eden Nurcuların dairesinde meşgul olmalarını, merhamet-i İlâhiyeden kuvvetle ümitvârız.”[1]

Çileli Yolda Canını Feda Etmek İsteyenler

Hafız ve Feyzi arkalarında tatlı hatıralar bırakarak şehadet mertebesiyle tarihin arşivindeki müstesna yerlerini alır. Üstad’ın iki mübarek şehide gösterdiği ilgi herkesin dikkatini çeker. Bundan mıdır bilinmez birçok hasbi Nur Talebesi Hafız ve Feyzi gibi Üstad için vefat etmek ister. Onlarla anılmak ister. Bu arzuyla sık sık Hafız ve Feyzi’nin kabirlerine gidip dualar ederler, gözyaşı dökerler.

Ruhlarına el-Fatiha…

*Kaynak: Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün / Mustafa Oral / Hiçbişey Yayınları (Genişletilmiş 2. Baskı)

https://www.kitapyurdu.com/kitap/gokyuzu-rahlesinde-hafiz-ali-ergun/619798.html&publisher_id=10964

[1] Emirdağ Lâhikası / 141. Mektup.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum