Nurettin HUYUT
Norşin Medresesi ve Said Nursi…
Norşin veya Nurşin biri Bitlis’te bir ilçenin adı (Norşin), diğeri Van’da bir caminin adı (Nurşin) .
“Yeni oluşmuş yerleşim” anlamına geliyor. Van’da bu kelime Nurşin olarak değişime uğramış…
Bu kelime kendi mekanında ve Norşin halkının önünde, Cumhurbaşkanı tarafından telaffuz edilince tartışmanın adı olmaya yetti. Bir anda bir takım senaryoların ve bir kısım tartışmaların da adı oldu.
Bilindiği üzere 1960’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde küçük nüfuslu, ismi duyulmamış tüm ilçe ve köylerin adları, çıkarılan bir kanunla bir gecede değiştirilmişti. Fakat bu durum umumiyetle makes bulmamış, hemen hepsi eski adları ile telaffuz edile gelmiştir. Hatta bir kısım ilçeler ilgili kurumlara müracaat ederek düzeltme cihetine gitmişlerdir. Güroymak (Norşin) da bu günlerde bu değişimi düzeltmek için Milletvekilleri aracılığı ile isim değişikliği önergesini meclise taşımış bulunuyor. Umarız isteklerine kavuşurlar. Her şey (eskilerin tabiriyle) aslına rücu eder, yani normale döner.
Bizi ilgilendiren ciheti bu tartışmaların yönünün bir şekilde, bir takım yazarlar tarafından, Üstadımızın Norşin Medresesinde ders almış olmasına kaydırılmasıdır.
Güya Bediüzzaman Hazretleri orada ders aldığı için bu isim telaffuz edilmişmiş...
Bir diğer adı Şeyh Abdurrahmanı Taği Medresesi olarak geçen bu medrese Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı İsparit nahiyesinin Tağ köyünde kurulmuştur. Bu konuda bilgisine başvurduğumuz Sabri Okur (Nurslu -bugünkü adı Kepirli- Bediüzzaman Said Nursi’nin akrabası) şunları söylemiştir.
“Bediüzzaman hazretlerinin de orada eğitim aldığı, Tağ köyünün ismiyle anılan bu medrese Nurs’a (Kepirli) dört km. mesafededir. Bu medreseyi Şeyh Abdurrahmanı Taği hazretleri kurmuştur. Bu medreseyi kurduktan bir müddet sonra Norşine geçmiş ve medresesinin bir şubesini de orada açmıştır. Oradaki bu medreseye bugün Norşin Medresesi deniyor.
Bu gün Güroymak adını alan bu ilçenin bir de yaylası var. Adı Şeyhan Yaylası (Risale-i Nurlarda adı geçiyor) Şimdiki Norşin’in (Güroymak’ın) dağ tarafında ve Şeyh Abdurrahmanı Taği hazretlerinin metfun olduğu yerin yukarı bölgesindedir.”
“Bediüzzaman Hazretleri daha çocuk denecek yaşlardayken Tağ Medresesinde okumaya gider. Oradan da zaman zaman Hocası ve Abisi Abdullah ile birlikte Norşin’e gelir. Bir defasında yaz aylarına denk geldiği için de Norşin halkı ile birlikte o da Şeyhan Yaylasına giderek derslerine orada devam eder. Tarihçe-i Hayatta geçen malum hadiseyi işte bu yaylada yaşamıştır.”
Tarihçe-i Hayat’ta da bu mesele kısaca şöyle ifade edilmiştir. “Biraderi Molla Abdullah ile beraber Nurşin köyüne geldiler. Yaz olması dolayısıyla, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan Yaylasına gittiler.” (Tarihçei Hayat sh. 49)
Ayrıca, Said Nursi’nin 1922’de Ankara’dan Van’a geldiğinde -sürgün edildiği tarihe kadar- Nurşin isminde bir camide kaldığı bilinmektedir. Eskiden camiler aynı zamanda birer medrese gibi kullanıldığından Üstad da orada bir kısım talebelerine ders verir. Burada bir çok talebe yetiştirdiğini biliyoruz. Bunlardan ismini sayabildiğimiz Molla Hamid, Molla Resul ve Molla Habib gibi… Bir de zaman zaman yanına giden Bekir Tunçtürk var.
Üstad kışın Nurşin Camiinde kalır ama yaz ayları geldiğinde Erek Dağına çıkar talebelerinin kazdığı bir sütrede (Üzeri ağaç dalları ile örtülmüş toprak çukur) yazı geçirir.
Bu kısa bilgiden sonra isterseniz asıl meseleye dönelim.
Cumhurbaşkanı söylediği bir sözün buralara kadar varacağını bilemezdi elbet. Ama basın bu, nerede nasıl davranacağını bilemezsin. Habbeyi kubbe, kubbeyi de habbe yapmakta üstüne yoktur.
Madem mesele açılmış biz de bu konuda görüşlerimizi iletelim…
Bediüzzaman Hazretleri Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelmiş ve yine o günün üniversitesi sayılan Abdurrahmani Taği (Norşin) Medresesinde yetişmiş bir kişidir. Ayrıca bulunduğu bölgenin problemlerini teşhis ederek yüz sene önce mükemmel öneriler sunan ilk insandır.
Mesela o bölgenin en büyük hastalıklarından birinin “cehalet” diğerinin de “ırkçılık” olduğunu tespit ettikten sonra buna çare olarak Van’da, Bitlis’te ve Diyarbakır’da birer Üniversite kurulmasını önermiştir. Gerek Sultan Reşat zamanında gerekse Cumhuriyet döneminde bunun için tahsisat çıkarmayı başaran ilk ve tek kişidir.
Denebilir ki, o gün bu teşebbüs başarı ile sonuçlanmış olsaydı, yetkililer onun teklifini kabul edip uygulasalardı şüphesiz bu gün “Kürt Sorunu” diye bir sorun yaşanmıyor olacaktı. Ama olmadı üzerinden tam yüz yıl geçti.
Ve Cumhurbaşkanı geçen hafta işte o üniversitenin, şimdiki adıyla Eren Üniversitesinin temelini atmış oldu.
Bu vesile ile şunu da ifade etmek isterim. Konuşmalarda bir vefa borcu olarak o Zatın da ismi bir şekilde ifade edilebilirdi, ama edilmedi. Önemli olan onun isminin telaffuz edilmesi değil. Kendisinin de zaten böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Burada öncelikli olarak önemli olan şey, cehaleti yıkacak böyle bir kurumun tesis ediliyor olmasıdır.
Bana göre ondan çok, o Üniversitenin ve Bitlis ilinin buna ihtiyacı var. Bugün bütün dünya Bediüzzaman’ı tanıyor ve biliyor. Onun isminin orada geçmesi Üstada değil üniversiteye fayda sağlayacaktı. Nitekim her şeye rağmen bir çok gazete ve köşe yazarının olayı Bediüzzaman’la ilişkilendirerek vermesi bu iddiayı destekliyor diyebilirim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.