M. Maruf ÖZÜLKÜ

M. Maruf ÖZÜLKÜ

'O çok güzeldi ama yalancının biriydi...'

Şekip Ayhan Özışık'ın yazıp bestelediği şarkıyı hatırladım bir an.

"İçin için yanıyor, yanıyor bu gönlüm
Onu niçin arıyor, arıyor bu gönlüm
O bir vefâsızdı, o bir hayırsızdı
Neden gönül anıyor..."

TRT'de dinleye geldiğimiz, Türk Sanat Musikisi'nin muhayyerkürdî makam eserin sözleri insan-hayat ikilemini anlatıyor.

Dünyadaki aşkların, tutkuların, sadakatle ve vefâ ile buluşmaması halinde karşılaşılan manzarayı böylesi bir nedamet ve isyanla ancak ifade etmek mümkündür.

Zaten eldekiler, harcadığımız emeklerle, türlü sıkıntılarla bizlere pahalıya mal olmaktadır. Hemencecik elimizin altında kaydığında düştüğümüz hayal  kırıklığı, ruhumuzda böylesi isyana dönüşmektedir.

Hayat, tüm cazibesiyle fettanlığıyla bizi peşinden sürükleye dursun. 
Zaman, bizi  o yandan bu yana alsın götürsün. 
Saçlara ak düşerken yada düşmezden evvel, "demir almak günü" gelir ve zevki, eleme dönüştürüverir.

O zaman dünyaya ve tüm bağımlılık yapan sevgililerine bakıp demek ister insan;
"O çok güzeldi ama yalancının biriydi..."

İhtiyarlıkla, hastalıkla, gurbetle ve imkansızlıkla son bulan güzeller, siz, gerçekten güzel misiniz?..
Bunca kara sevdadan sonra, koşturmacadan sonra, yüzüstü bırakmak olacak şey midir?..

"Açık yeşildi gözü, güneş gibiydi yüzü
O çok güzeldi ama yalancının biriydi
Ah, unut onu gönlüm, unut onu sen de..."

***

Atilla İlhan'ın "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular" dizesi gelir akla. Hakikatte hep var olmayan, günün birinde apansız biçimde seni yüzüstü bırakan sevgili, hayatına mal olan sevgiyi hak ediyor mudur?
Belki de, "Gerçek değildiler, birer umuttular" diyeceksindir.

Hayatta karşılaştığın her objenin bir hakikî yüzü vardır, bir de mecazî yüzü. Herşeyi veren ve seni yoktan var edip hayat levazımatını hazırlayan Allah adına seversen sayarsan...

Yani O'nun adına, O'nun ikramı ve O'nun rızasına uygun olarak bir yol izlersen hayal kırıklığı yaşamazsın. Çünkü bilirsin ki kaybolan bir şey yoktur, boşa giden bir emek yoktur.

Burası geçici, sıkıntılı dar bir hayat alanı olabilir. Geniş ve sonsuz bir hayatta limitsiz-engelsiz ve arızasız yaşayacağını bilirsin. Bilirsin ve Cennet'i dünyada arama çabası sergilemezsin.

***

İtiraflar, iç muhasebeler acı sona varmadan evvel yapılırsa anlamlı olur. Aksi takdirse, hasarın telafisi olmaz.
Bu diyarda asıl gündemin seni buradan günün birinde koparacak olan ecel celladıdır. O her an tepende ve ne zaman filmi koparacağını bilemezsin. Öyleyse "Bütün planları, programları yırt at; asıl sorunun bu" dersek abartmış mı oluruz?..

"O kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü'l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dâr-ı dünya da, katî bir yakîn ile anladım ki, hâliktir gider ve fânidir ölür. Ve bilmüşahede, içindeki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmâreyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.(Lemalar/17. Lema)

***
Muhabbetler elde tutulamayınca nefrete dönüşebilir. Dünyayı zapt ü rapt altına alamayan insanın, türlü hakaretlerle onu tavsifi de bu yüzdendir. Bazılarının kah zalim dediği kah kötü kadına benzettiği, bazılarının ise perestiş ettiği dünyanın asıl mahiyetini anlamalısın. 
Dünya nedir ve kimler dünyadan neden nefret eder?..
Çağın söz sahibini dinlemelisin dostum:

"Dünyanın üç yüzü var:
Birinci yüzü: 
Cenab-ı Hakk'ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mana-yı harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedaniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.   

İkinci yüzü: 
Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır, Cennet'in mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır.

Üçüncü yüzü: 
İnsanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesatı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünki fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadîste vârid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret, bu yüzdedir.

Kur'an-ı Hakîm'in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir.

Şimdi, dünyayı tahkir edenler dört sınıftır: 
Birincisi: 
Ehl-i marifettir ki, Cenab-ı Hakk'ın marifetine ve muhabbet ve ibadetine sed çektiği için tahkir eder.

İkincisi: 
Ehl-i âhirettir ki; ya dünyanın zarurî işleri onları amel-i uhrevîden men'ettiği için veyahut şuhud derecesinde iman ile Cennet'in kemalât ve mehasinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdar mehasini varsa, Cennet'in mehasinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.

Üçüncüsü: 
Dünyayı tahkir eder. Çünki eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor; muhabbetinden ileri geliyor.

Dördüncüsü: 
Dünyayı tahkir eder. Zira dünya, eline geçiyor. Fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder. "Pistir" der. Şu tahkir ise; o da, dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Halbuki makbul tahkir odur ki, hubb-u âhiretten ve marifetullahın muhabbetinden ileri gelir.

Demek makbul tahkir, evvelki iki kısımdır. Cenab-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Âmîn bi-hürmeti Seyyid-il Mürselîn. (Sözler - 625)

Yani bir dünya laf edersin ama, dünyaya doyamazsın dostum. Herhalde doğrusu, dünyayı tadında bırakmak ve ona değil onu hediye edene bağlanmaktır. Yoksa sorar durursun...

"İçin için yanıyor, yanıyor bu gönlüm
Onu niçin arıyor, arıyor bu gönlüm
O bir vefâsızdı, o bir hayırsızdı
Neden gönül anıyor..."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum