Okuyucu/Dinleyici ne büyük nimet!

Cenâb-ı Hakk’ın en büyük nimetlerinden biri de, insana konuşma ve düşündüklerini ifade etme kabiliyeti vermesidir. O kadar nimet vermiş ki kullarına, “saymakla bitiremeyeceğimiz” kadar…

Nimet üstüne nimet, kerem üstüne kerem… Hele ikram, Ekremü’l  Ekremîn’den gelirse… Bütün güzellikler, iyilikler, haseneler, hayırlar Allah’tan; kötülükler, seyyieler, şerler ise nefisten…
“Gerçekten de senin üzerinde Allah'ın pek büyük bir lütuf ve keremi vardır ” (Nisa, 4/113)

Nefis cümleden edna, vazife cümleden a’lâ…
Okuyucu ve dinleyici… Ne mübarek bir vazife, ne üstün bir haslet, fedakârlık ve kadirşinaslık…
Bazan yol gösterir, bazen yanlış anlayabilir sizi, ama onlar baş tacımız, velî-i nimetimiz…

Yaklaşık kırk beş yıldır her mahfilde, zemin ve ortamda konuşmaya, yazmaya, öğrendiklerimizi  paylaşmaya ve derslerimizi müzakereye çalışıyoruz.
Bazı meslektaşlarımız gibi kitap olarak fazla yazılı bir eserimiz yok. Teberrüken ve nümûne olarak sadece iki tanecik…
Kur’ân deryasından Rabbimizin bahşettiği hakikatler bütün hayatımızı kuşatmış durumda… Emekli olmamıza rağmen zaman konusunda sıkıntımız var. Koşturmaca ile günlerimiz birbirine katlanmış durumda… Arapça, Tefsir kursları, dersler, konferans, seminer ve yazılar öylesine birbirini kovalıyor ki, takipte zorlanıyor, tembel nefsimizi kamçıladığı için yüce Rabbimize binlerce şükrediyoruz.

Halen devam eden “Kutlu Doğum” programları oldukça yoğun geçtiği mâlumlarınızdır.
Her yazımızda ayrı bir heyecan ve coşku var… Her kürsüye çıkarken ilk defa çıkıyormuşcasına heyecanlanıyorum. Geçtiğimiz haftaki Ankara/Akyurt programında gençlerin dikkatini çekmiş heyecanımız… Radyo programlarında da aynı heyecanı duyuyordum sürekli. Ama olsun kalbin ritmi biraz hızlı seyrediyor, Muhyî ve Mümît’in takdir buyurduğu deme kadar böyle olsun isterim.

Hele tekerlekli sandalyede konferansa getirilen kızımızın ihlâs ve samimiyetinden çok etkilendim. Rabbim bize de böyle bir ihlâs ve iman nasip eylesin inşâallah…
Kitap yerine saygı ile yanaşıp elindeki davetiyeyi imzalatanlardan tutunuz da, ücretsiz dağıtıldığını düşünen mâsum yavrumuzun imzalatmak üzere sıraya geçmesine, daha sonra duygularını ifade ederek dualarını esirgemeyen ve haddimizin fevkinde değerlendirmelerde bulunan okuyucu ve dinleyicilerimize kadar layık olmadığımız o kadar yaşatılmış hâdiseler var ki, bunlara karşı şükrümüzü ifadeden âciz kalmaktayız… Hâzâ min fadli Rabbî…

Zaman zaman okuyucu ve dinleyicilerimizden elektronik mektuplar ve mesajlar alıyoruz. Suallerine yetişebildiğimiz ölçüde cevaplar vermeye çalışıyoruz âcizâne… Çok değerli katkılarından dolayı da kendilerine teşekkürler ediyoruz.
Sualleriyle ufkumuzu açan ve bizi araştırmaya teşvik eden Risale Haber okuyucularından müdakkik Beyma kardeşimizin güzel ve veciz ifadeleriyle sizi baş başa bırakıyor ve hıfz-ı Hâfiz-i Rahîm’e emanet ediyorum.

“Selamun Aleyküm;
 
‘Yüzlerinizi Doğu ve Batı tarafına çevirmeniz «birr» değildir. Lâkin asıl «birr»; Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitâblara, peygamberlere îmân eden, malını seve seve yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dile­nenlere, kölelere, esirlere veren, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, muahede yaptıklarında ahidlerini yerine getiren, s­kıntıda , hastalıkta ve şiddetli savaş anında sabredenlerinkidir. İşte sâdık olanlar da onlardır, muttaki (olanlar da) onlardır.’(Bakara-177)

Değerli Hocama,
Fasid, zorlama bakışın, hatalı görüşün şerrinden Allah’a sığınarak;
Yeraltında açılmış cahiliye çukurlarından birinde hapis kaldıktan sonra Allah’ın(c.c.) rahmetiyle işitip iman ve itaat ederek, imanında sebat göstererek, yoluna sadık kalıp sabrederek Allah’ın(c.c.) esirgemesiyle yeryüzüne temize ulaşanların iman suyu olan “Birr”, bundan sonra öyle bir nehir haline gelir ki; İstikameti, bahr-i rıza-i Bari ile; Yatağı, İslam ile; Meyli, Allah’a(c.c.) kulluk niyet ve gayreti olan amel-i salih ile- (ki bu maddi ve manevi fiili bir durum olup başka türlüsü yerçekiminden- ki bu Allah’ın(c.c.) kulunu zikretmesi gibidir- faydalanıp da akışını ve rıza lillah’a yakınlığını sağlayamaz)-; Yolu, hidayete ya da hidayet ile- (ki bu, mümin nefsinin şehvetine uymamaklığı ve İslam’ın hakkına ittiba etmekliğidir)-; Güzergahı, takvalı hidayet yolunun Allah rızasını ararken izlediği, kasmadan germeden kolayca rahatça seve seve… imkan bulduğu dünya hayatının vücubiyet alanları ile- (ki bu görünüşte değişik yönlerde kavisler oluşturur)-; Akışından yansıyanlar, şüphesiz lekesiz tereddütsüz zararsız… pak hasenat olan nebevi sünnete muvaffakiyet ile mana-i mukayyed olur. Bu da böylece “nehr-i birr” olur.

Dünyada kalblerinde, ahirette altlarında nehr-i birr akan salihlere, nehr-i birre akan salihalara selam olsun. Dininin sırrı olan  şeriat-ı islamiyyesini gizlide ve açıkda var etmekle Bâri olan ve bunu rızasına mübtela kılan, in’amı ve ihsanı çok olan Allah’a(c.c.) hamd-u senalar olsun. Habibi’nin(s.a.v.) isrine mutabaatdan ayırmasın inşaAllah.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum