Metin DOĞAN
‘Onursal’ ya da ‘onur-masal’
15 Temmuz 2009 tarihli “Atan Galip” başlıklı, kamuoyunda “askere sivil yargı yolu” diye bilinen kanunla ilgili yazımızda konunun dönüştürüldüğü durumu vurgulamış ve bu noktadaki hassasiyete işaret ederek şöyle demiştik:
“Neydi bu heyecanın sebebi? Kanunun imzalanması gol müydü? Kim, kimin kalesine atmıştı?
…..
Belli olan tek şey milletin bu maçın hem oyuncusu hem seyircisi hem de taraftarı olmasıydı.
Bu kanun nasıl olmuş da “atan galip” durumuna dönüşmüştü?
Maçı kim kiminle yapıyordu?
Birileri için demokratik devrim niteliği kazanan bu kanun, nasıl olup da diğer bir kesim için “dünyanın sonu” olabiliyordu.
Maçın en heyecanlı yeri. Avrupa Birliği çok ısrarcı olmasa da çağırıyor.
Bu bir gol ise son gol müydü, atan gerçekten galip miydi?”
Çok değil bir hafta sonra Antalya'da Lozan Barış Antlaşması'nın 86. yıldönümü nedeniyle düzenlenen 'Lozan'dan Lozan'a' konu başlıklı bir panelde Prof. Dr. Ünsal Yavuz “Biz Atatürkçüler olarak bu maçı alırız. Silivri'ye gitmeden önce bunu çözmeliyiz” deyince ona destek mahiyetinde konuşan panel başkanı “Evet bir maç benzetmesi yaparsak, süresi belli değil, hakem diye seçilenlerin işbirlikçi olarak seçildiği ortada. Öyle zannediyorum ki, rakip takım oyuncu eksilmesinden dolayı bu maçı kaybedecek” buyurmuş.
Tahmin edin bakalım, Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş’ın da katılımcı olduğu panele başkanlık eden kim?
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu.
Evet, 367’nin mucidi Sayın Kanadoğlu.
“Rakip takımdan oyuncu eksilmesi” ifadesindeki vahamete ve garabete bir mim koyalım.
Bugün, artık sıklıkla duymaya başladığımız “onursal” sıfatına değinelim.
Onur, Fransızca “honneur”den dilimize aktarılmış bir kelime.
TDK sözlüğüne göre anlamı: İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis.
Tarama Dergisi'nde “Kamus-ı Türki'de yer aldığı” ifade edilse de onur kelimesine 1934'ten önceki herhangi bir yazılı kaynakta rastlanmıyor.
Dilimize girmesi, 30’lu yıllardaki gayretlerin eseri.
-sal/-sel, isimden isim yapan ek. Görevi, eklendiği kelimeye ilgi kurmak. Eskiden sadece kumsal ve uysal örneklerinde görüyorken son yıllarda biraz da batı dillerindeki, mesela Fransızca national kelimesindeki -al ekinin karışımıyla olsa gerek çok kullanır olduk.
Onursal’ın sözlükteki tam karşılığı fahri.
Fahri ise gönüllü, karşılıksız demek. Yani şerefle, haysiyetle, izzetinefisle ilgisi yok.
Asıl problem kelimeye yüklenen anlam ve bundan doğan kargaşa.
Bir kelime bir başka kelimenin yerini aynen tutmaz. Onursal yerine fahri, fahri yerine gönüllüyü koyup deneyebiliriz.
Fahri Konsolos yerine Gönüllü Konsolos, Onursal Konsolos olmaz.
Adının önünde“onursal ve eski görevi” yazanlar nedir, ne iş yaparlar, kime hizmet ederler?
Onursalla ne kastedilir? Eski mi, emekli mi?
Yoksa “onursal” olarak bir üst basamağa mı çıkarlar?
Neden bazı mesleklerde onursallık modadır?
Mesela onursal rektör, vali, genel müdür, genelkurmay başkanı, başbakan niçin denmez?
Eski ve emekli olanı şeref ve haysiyetle ilişkilendirirsek halen görevde olanı nereye koyacağız?
Emekli olan “onursal” oluyorsa, halefi de emekli olunca “Onursal ötesi” ya da “ultra onursal”, bir sonraki emekli olursa “fresh onursal” mı diyeceğiz?
Fabrikadaki işinden atılan, istifa eden veya emekli bir işçi artık “onursal işçi” midir?
Okuldan ilişiği kesilen öğrenci “onursal öğrenci”.
Hazır mübarek Ramazan ayı geliyor. Geçen seneki davulcumuz artık “onursal davulcu” mu oldu?
Kim bilir belki de yağlı güreşteki sıklet basamakları gibi “Baş onursal, başaltı onursal, deste, küçük orta” şeklinde isimlendiririz.
Yıllarca maaşını veren millete, o milletin değerlerine hiç aldırış etmeden, statükoyu korumak için ömrünü heba eden bir kısım bürokratlardan çektiğimiz yetmiyor mu?
Bir de bunların “onursal”larını mı taşıyalım sırtımızda?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.