Tülay KARATEKİN
Pencere betonuna tüneyen gri güvercin
On iki ocak, akşamüzeri… Hava bulutlu; ama sakin, huzur verici bir gün. Mız mız değil, şükürdâr sayılırım. Pencereye bakıyorum şimdi tam oturduğum yerden. Perde hafif aralı. Pencerenin dış betonuna tünemiş gri bir güvercin… Kafasını hafif sağa eğmiş, küçük kırmızı gözüyle beni seyrediyor. Ben de yazarken arada bir başımı kaldırıp ona bakıyorum. Olduğu yerde, hiç kımıldamıyor. Hareket eden sadece göz kapağı… Açık gri, hızlı bir şekilde açıp kapıyor… Dışarısı soğuk olsa bile tüylerin seni sıcacık tutmaya yetiyordur. … O yüzden senin için endişelenmeme kararı alıyorum.
Tam boynunun kökünden kanatlarına doğru inen, ebruli renk yelpazesinden bahsedeyim sizlere. Kat kat, ışıl ışıl… Ebruli desenlerin bittiği yerden ise gri kanatları uzanıyor, üzerinde koyu gri nakışlar var. Bakıyorum. Evet, hâlâ beni seyrediyor. Kafası sağa yatık, bir gözü bende. Yaklaşık on beş dakikadır orada duruyor. Gözleri kapanıyor gibi, zannedersiniz birazdan uykuya dalacak. Saat 16.20 hava kararmak üzere.
İç perdeyi kapatmak için bile pencereye yanaşmak istemiyorum. Biraz daha benimle kalmalı. Şimdi de kafasını tamamen pencereye çevirdi, odanın içini seyrediyor güvercin.
Düşünebilme yetisine sahip olsaydın eğer şu an aklından geçenleri bilmeyi ne çok isterdim. Bir anlam verebiliyor musun masaya, dolaba, yatağa, kitaplara? Anlam nedir bilmezsin ki, ya da kim bilebilir bilmediğini?
Düşünmüyorsun. Düşünmediğin için de hiçbir şeyin anlamı yok senin için. Ben bu rahatlıktan mahrumum. Şimdi şanslı olan kim sence? Düşünerek yaşayan ben mi? Yoksa farkında olmadan yaşayan sen mi? Eğme kafanı öyle, evet evet bakma öyle tuhaf tuhaf senden bahsediyorum. Bahsetmenin senin için bir anlamı yok biliyorum.
Şimdi sen uçup gitsen, bir saat sonra pencere betonuna tekrar bir güvercin konsa, onun sen olup olmadığına bile garanti veremem. Üzgünüm; ama öyle. Üzülmüyorsun biliyorum; çünkü senin için bunun da bir önemi yok. Bunun için bana darılmazsın bile. Senin öyle garip takıntıların da yok. Uçarsın, konarsın, arada garip uğultular çıkarırsın… Dertsiz, tasasız yaşar gidersin.
Senin anlamlandıramadığın şu koca dünyayı, benim için anlamlı hale getiren örneklerden sadece birisin. Eser sahibinin varlığını icra ediyorsun. Renginle, bakışınla, varlığınla…
Hava iyice karardı. Ev, aile, yuva gibi telaşların var mıdır bilmem. Burada hâlâ durduğunuza göre, rahat bir hayatınız var bayım… Sorumluluklarınız da yok. Şeytan seninle de uğraşıyor mu? Nefsin var mı? Ezan okunuyor. Kuş kafasını dışarı doğru çevirdi. İkimiz de duyuyor muyuz? Ezanın senin için bir anlamı var mı? Nasıl ibadet edersiniz siz? Günah da işlemezsin sen, işlesen de mesul olmazsın ki. Akıl gibi bir yükün yok ki senin. Yük… Eğer bu dünyaya gelişteki tek amaç Yaradan’ı bulmak ve O’nu tanımaksa, senin O’nu benden daha iyi bildiğine eminim. Kim şimdi şanslı olan?
Bence sen daha şanslısın. Ama yine de senin yerinde olmak ister miydim? Emin değilim. Çünkü tam da bunu yazarken insanlık gururum giriyor devreye koştur koştur ve senin mahrum olduğun aklım, insan olmanın erdemlerini sıralamaya başlıyor bana. Sayıyor da sayıyor anlayacağın….
Neyse, sanırım kuş hem bu geceyi pencere betonunda geçirmeye, hem de beni düşündürmeye devam edecek. Gitmeye pek de niyeti yok.
Gri, duman grisi bir güvercin üzerine yazılmış dizelerdir biline… Adını, sanını bilmeden bütün güvercinler adına…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.