Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Perspektif ve Bediüzzaman

Perspektif bir şeye farklı noktalardan bakmak. İnsanların çoğu bir yolda yürür gibi gider gelir bir yerde Azrail yakalar. “yolculuk sona erdi” der götürür, yolcuyu.

Yahya Kemal iyi ifade etmiş ama sıradan bir insanın macerası.

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daimâ yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Bediüzzaman çok yönlü çok öğeli bir perspektife sahip. fakültede Dede Korkut Hikayelerinin estetik ve kurmaca nitelikleri üzerine daha önceden yazdığım bir kitabı okutuyorum. Safça bir arkadaşa yaptığımı anlattım, bana “böyle şeyler okutma, kendi başını da bizim başımızı da belaya koyarsın” dedi. Adam o kadar dar bir dünyada Bediüzzaman’a yaklaşmış ki, birileri bu dar perspektifi öyle yaydı ki üst katta hep despot iyiye güzele karşı bir blok oluştu. Korkarım bir gün bu dar perspektif Bediüzzaman’ın bakışını bir gün belaya sokar. Malum hoca interpreteyşın yaptı hem kendi yandı hem cemaatin başını yaktı. Ateş daha sönmedi. Birileri kendini güçlü hissetti mi hemen herşeye engel olan bir gruba dönüşüyor. Son kırk yılım bu tür adamların hanzoluğu ile karardı gitti, nereye gider bu iş Allah bilir. Birileri Kürt Sait der. Halbuki Bediüzzaman diye bir adam var, o çok farklı bir adam herşeye estetik bedii bakabilen bir adam. Yok böyle insanlar, bediiden istifade edip onun bedayiinden dışarı bakamayan insanlar.

Yaratılış konusu Bediüzzaman’ın eserlerinde saymadım çok yönlü anlatımlarla gündemde tutulan bir bahis, öyle ki bir sinema gibi, ama daha çok fantastik. Zaman zaman ironik zaman zaman da felsefi bir sinema. Bunlardan biri On Birinci Söz. Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daimâ yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Onun doğduğu doğuş cümlesi:
“Her cemal ve kemal sahibi  kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek  istemesi sırrınca o Sultan-ı Zişan dahi istedi ki bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin, ta nasın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi sanatının harikalarını hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Bir veçhi bizzat nazar-ı dakaik aşinasıyla görsün, diğeri gayrın nazarıyla baksın.“

Yukardaki cümlede merkezdeki kelime meşher kelimesi. Eminim gördüklerimden istidlalle diyebilirim Bediüzzaman’ın en çok tutku ile, aşk ile bağlandığı kelimelerden birisi bu meşher kelimesi. Bundan doğan kelimeler var, teşhir, teşhirgah. Bediüzzaman adeta görmek için yaratılmış, bütün eserleri görmek üzerine kurulmuş desek yerindedir. Ona gelinceye kadar tefsir geleneği görmekten çok metni çözümlemek üzerine ama o teşhir, teşhir edilene bakmak ve görmek ve anlatmak ile ömrünü geçirmiş.

Bediüzzaman bir mekanda hayatını geçiren münzevi değil, hapishanelerde dahi zaman zaman dışarıda görülmüş, ricali şaşırtmış, ne malum onun dağlarda tabiatın bağrında dolaşmadığı. Bir Cuma vaktinde camide görülen bir hapis olur da neden tabiatın bağrında olmaz. Büyük sanatçılar hep gezmişler tabiatı keşfetmişler. Cezan, ünlü ressam renk görmek için paytoncusu ile dolaşır renkleri görünce bağırır, “Aman Allahım bu ne biçim kırmızı, bu ne biçim sarı“ dermiş. Faytoncusu içinden “bu adam deli“ dermiş. Orhan Veli de bir görme delisi, “deli eder insanı bu dünya, bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” der. Hamid “Ne alemdir bu alem aklı fikri bikarar eyler“ demiş. Ünlü bir ressam “Tanrı’yı tabiat seyirlerinde görüyorum“ demiş, ruhum rahatlıyor. Peygamberimiz gece dolaşmasını  sever “Bana böyle güzel bir kainat yarattığın için teşekkür ederim Allah’ım“ dermiş. Beni de bu Bediüzzaman deli edecek çok yönlü.

Bir estetik kural var, göstermek. Bütün estetikçiler bu kuralı bilir. “Her kemal ve cemal sahibi kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi…“ Bir ressam yaptığı resmi hapsetmez, onu bir teşhir yeri galeri açar teşhir eder ve seyircileri seyreder. Kadınlar stilistlere gider saatlerce aynanın önünde nasıl daha güzel olunur için mesai sarfeder. Bütün hayat görünmek ve görmek için dizayn edilmiş dense yeridir. Bediüzzaman İstanbul’a dünya cenneti der: Yahya Kemal İstanbul hayranıdır, “sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul“ der. Ankara’nın nesi güzel demişler, “İstanbul’a dönüşü” demiş. Nedim “Bu şehri stanbul ki bi mislü bahadır, her sengine binler adem mülkü fedadır” demiş. O da İstanbul şairi. Bir şair de “İstanbul’u düşünüyorum gözlerim kapalı“ demiş. Bu eski İstanbul’un güzelliği için bugün gerçekten İstanbul gözleri kapalı düşünülebilir, bütün estetizmini kaybetmiş, gözünü açarsan…

Otuz Üçüncü sözün başındaki ayetin sonu “innehu ala külli şeyin şehid” diye bitiyor, muhakkak Allah yarattığı herşeyi görüyor, çünkü o kendi cemal ve kemalini seyrediyor, birinci elden. Bediüzzaman bu ayetin kainat ve tabiata yansımalarını pencerelerde görüyor, yani sahnelerde, bütün kainat bir sahne, iç içe sayısız sahnelerden oluşuyor, kendi seyreder, sonra bize seyredin der.

Bütün Risale-i Nur meşher kelimesinin penceresinden izah edilebilir, o kelimenin etrafında dokunabilir, kelimelerin pencerelerinden eserler diye yüzlerce eser yazılabilir. Meşher kelimesinin etrafında dokunan eserler mesela birinin adı. Sonra Teşhirgah kelimesinin etrafında dokunanlar.

Yaratılışı bir estetik kurala bağlıyor Bediüzzaman. “Her cemal ve kemal kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o Sultan-ı Zülcelal dahi istediki, bir meşher açsın.”

Genel bir giriş yapmış, her cemal ve kemal tahsis yok, insan da olur Allah da olur. Cemal ve güzelliği varsa onu göstermek ister. Bütün cemal ve kemallerin kaynağı olan mutlak güzellik kendi cemalini görmek istiyor, bütün kainat bütün güzellikler, ki güzellik insana heyecan verir, onu titretir, onun dokusunu karıştırır. Allah da bütün güzelliklerini bu koca kainat tablosunda göstermek istiyor. Layüadd ve layühsa kainatta sayısız varlıklarda sayısız güzellik tabloları ve terkipler yaratıyor ve kendi güzelliklerini önce kendi seyrediyor.

Seyretmek insanı aşan bir durumdur. “Seyreyle güzel kudreti Mevla neler eyler” demiş Alvarlı Efe, bu da bir sanatın tasavvufi sarhoşluğu değil mi?

“Ben bu tabiat tablolarını bin sinema tiyatroya değişmem” diyen, grandiosamen seyrederken ne hissediyordu bunun parametresi var mı? Güzelliği seyredip sevdiğine kapanmak, secdeye kapanmak da bu değil mi. Heyecansız değil o secdeye gerçekten o güzelliğin sarhoş ediciliğiyle kapanmak ve kalkmamak, işte Allah Resulu sonra uzun zaman orada kalmış.

Mikelanj kilise duvarına bir resim yapmış yıllarca çalışmış sonra yarım bırakmış gitmiş, bir daha da dönmemiş, o resim anfinişh art olmuş, yarım kalmış sanat, tam olanından daha çok dikkat çekmiş, deha böyledir. Her sanat her hali harika. Yarım kalan sanat tam olandan daha düşündürücü. Biri Afrodit’in iki kolunu yarım yapmış, nice heykeltraş ona muhayyilesinden kollar takmış. Açılmış bir meydan-ı müsabaka. Sakatlar da anfinish art değil mi?

Tıpkı bir ressam nasıl içindeki resmetme heyecanını fırça ve tuvalin dilinden yansıtıyorsa, sonra onun karşısına geçip beğendiği an fırçayı bırakıyorsa, işte buna kendini ifade etme doğum heyecanı deniyor. Sanatta buna dışa vurum da deniyor. Adamın her satırı bir sanat kuralına intisap ediyor, estetik ve sanat fakültelerinde okutulması gerekir, satır satır eleştirilip ortaya eleştirel sanat metinleri çıkarılması gerekir.

Mutlak güzellikten yansıyan sınırlı güzellikler, güneş o mutlak güzellikten en geometrik şekilde fırlamış gökyüzüne. Ya gergedan o garabet canlı aynası yok ki kendine baksın. Gergedanı sinir krizi tuttuğu zaman önüne gelen her canlıya saldırır. Fil ve aslanlar bundan uzaklaşmayı tercih ederler. İri gövdesiyle 50 kilometrelik bir hızla koşabilir. Ürkütülmedikçe insana saldırmaz. Kırmızı renge düşman olduğundan, bir insan üstünde kırmızı elbise görürse o zaman üzerine hırsla hücum eder. Gündüzleri dinlenerek, sabahın erken saatlerinde ve gece dolaşarak beslenir. Tek tek veya küçük aile grupları halinde dolaşır. Boynuzları deri tarafından üretilen kıl kitlesinin iyice sıkışıp katılaşmasından meydana gelir. Boynuz altındaki alın kemiği oldukça kalın ve kuvvetlidir. Tos darbelerinin basıncına dayanır. Boynuz kırıldığında yenisi sürer.

“O Sultan-ı Zişan dahi istedi ki bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin, ta nasın enzarında  saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi sanatının harikalarını hem  kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin.”

Sultan-ı Zişan şanlı sultan dahi içindeki güzelliği göstermek istedi, sen o dışarıya  yansımış olan güzelliğe bakarkan  O’nun güzelliğini seyretmiyor musun. Bak kainat güzel sanatlar galerisi. Nesimi bu yüzden “sırrı ezel oldu aşikara aşık neylesin müdara“ demiş. Güzelliği seyrederken özne ile fiili karıştırmış bedelini derisinin soyulmasıyla ödemiş. Acaba kabirde Münkir Nekir ona ne sordular, soruları mı karıştırdın derler.

Mutlak güzellik öyle bir tuval yapmış ki koca kainat bir tuval, ucu yok, bucağı yok, Allahu Ekber tuvalin büyüklüğünü göstermiyor mu? Bu cümlenin de sonu yok. Ama azametin sonu secdede teskin oluyor.

Önce meşheri yapmış, önce salonların yapıldığı gibi sonra oraya herşeyi yerli yerine koymuş. Yaratılış önce yeryüzünün sonra sanat eserlerinin yerli yerine konması değil mi? İlk yaratılışta güneş yerine konurken veya giderken neler hissetti.

Ne olmuş salona, ”içinde sergiler dizsin, ta nasın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi sanatının harikalarını hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin.”

Buraya göre sanatını görmeyen göz suçludur, her şeye baktın benim eserlerimi hiç görmedin bile?

Ünlü ressamın galerisini kör gözlerle dolaşmak, ressama hakaret değil mi? Sümmün bükmün ümyün fehüm la yübsirün bu değil mi? Kainat bir sergi salonu ama gerçekten dağları şehir ortasına değil kenarlara koymuş, denizler tam yerinde, koyun da tam yerinde, sahne iyi düzenlenmiş.

Saltanatının haşmeti
Servetinin şaşaası
Kendi sanatının harikalarını
Kendi marifetinin garibelerini…

Haşmet, şaşaa, harika, garibe… Haşmeti anlıyorum ama şaşaa ne demek, neyi göstermek şaşaa, harika, ya garibeye ne dersin, hangi canlı garibe.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.