Serdar BİLGİN
Risale-i Nur Deryasının Piri Reisi: Abdulkadir Badıllı Ağabey
Abdulkadir Badıllı Ağabeyi, vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle yad ediyoruz.
Abdulkadir Badıllı Ağabey, 1936 yılında İbrahim Halilullah'ın bir menzili olan hıllet-i İbrahimiye’nin parlayacağı, taşıyla toprağıyla mübarek şehir, peygamberler şehri Şanlıurfa'da doğar. Köyünde okul yoktu ancak ilme ve irfana sevdalı; öğrenme heyecanı ile taşan müdrik yüreği, onu müdakkik bir alim yapmıştı. Yedi yaşında Kur'an-ı Kerim okumaya başlamış; Arapça, Farsça ve Osmanlıcayı kendi gayretleri ile öğrenmişti. Yazısı güzel, aklı keskindi. Sade ve gösterişten uzak hayatı, sakin bir duruşu vardı. İyi bilmeden söylemez, bilmediği konuda susar ve iyi öğrenmek için gayret sarfederdi. Gönlündeki bir mürşid-i kâmil bulmak ve ona intisab etme meyli, Üstadın Urfa'ya gönderdiği talebeleri Abdullah Yeğin Ağabey ve Hüsnü Bayram Ağabeyle karşılaşmalarına vesile oldu.
"Sene 1953... Eylül ayı içinde idi. Bir gün kalktım, artık bu gaye-i kalbiyemi tahakkuk ettirmek, gidip sevgili Üstadı ziyaret edip, tarikatını almak niyetiyle Urfa'ya gittim. Vakit, kuşluk vaktiydi. Rıdvaniye Camiine doğru yürüdüm. Yaşım 16-17 civarındaydı. Vücutça hayli gelişmiş, pehlivan tipliydim. Fakat çok utangaç ve çekingendim. Caminin dış kapısından avluya girdim. Fakat şimdi girip ne diyeceğim diye çok utanıyordum. İki defa talebelerin bulunduğu hücrenin köşesinden başımı çıkarıp, bir daha içeri çekildim. Üçüncü defasında kendimi sıkıp yürüdüm, hücrenin kapısına vardım. 'Esselâmü aleyküm' deyip kuru bir tahta ve üstüne serilmiş çok eski bir kilim üstünde oturdum. Talebelerden birisi çok genç, birisi de 25-30 yaşlarında idi. İkisi de bana 'Hoşgeldin kardaşım' dediler.”
Ve Abdulkadir Badıllı Ağabey, Hizmet-i Nuriyeye bu vesile ile adım atar. Hizmet-i Nuriyede ilk hizmeti, 20-30 büyük sahifelerden müteşekkil el yazması kitabı yazmak olur. Hızlı ama güzel yazar. Pratik zekası, çalışkanlığı ve güzel yazısı ile ağabeylerden takdir alır. 1953 yılında Üstadın ziyaretine Isparta’ya gider.
"'Gel kardaşım, Üstadımız seni bekliyor.” müjdesiyle sanki dünyalar benim oldu. Çok heyecan içinde merdivenleri çıkıyordum. Evvelâ Zübeyir Ağabey huzur-u pâke girdi. Ben de arkasından. Koşup hemen ellerinden sarılıp öptüm, başıma koydum. O şefkat sultanı da beni ağuşuna kemâl-i alâka ile çekip başımdan öptü. Ve 'Otur kardaşım' dedi. Hemen diz çöküp oturdum. 'Merhaba, safa geldin kardaşım' dedi. Ben de mukabele ettim.”
Üstat, kendisini has talebelerim içinde evlâd-ı mânevî olarak, Zübeyir ve Ceylân gibi; talebelerinin içindeki bütün Abdülkadirlerin birincisi olarak kabul etmiş, Üstadın duâsını almıştı ve kendi ifadesi ile “kendinde sanki dünyayı fethedebilecek bir iktidar ve cesaret bulmuş, gönlü gülşene dönmüş, gönlündeki mürşid-i kâmili bulmanın ve ona intisab etmenin huzuru ile Isparta’dan ayrılmıştı.
Bu ziyaretten sonra, Urfa'daki Nur medresesinde kalmaya ve Risale-i Nurları okuyup yazmaya, Risale-i Nurun meziyetlerini ruhuna nakşetmeye devam etti. Annesinden kalan kırk kadar koyunu ve ailesinden kalan bütün arazilerini satarak Risale-i Nurların neşri için harcadı, Risale-i Nurların basımı için teksir makinesi aldı. 1960 ihtilali döneminde, Urfa merkezinde ailesine ait evin bir bölümü iki yıl dershane haline getirdi. Üstada muhabbeti onu münevver eyledi. Risale-i Nura vukufiyeti arttı. Teksir makinesinin Hizmet-i Nuriyede kullanılması Üstadı çok memnun etti ve kendisine çok dua etti.
“İnşaallah bu teksir makinesi ileride Urfa'nın âlem-i İslâma ilim hakikatını neşreden bir merkez halini almasına vesile olacak. Bütün Nurları neşir için sana izin veriyorum.
Ve Üstadın gözünde Badıllı Ağabey, Risale-i Nurların sıhhatine azami dikkat edecek bir “neşir doktoru” oldu; o nedenle Abdulkadir Badıllı Ağabey, Risale-i Nurları tahrip ve tahrif girişimlerine ömrünü set eylemiştir. Şunu söyleyebilirim; Abdulkadir Badıllı Ağabey, Risale-i Nur deryasının “Piri Reisi”dir. Risale-i Nur deryasındaki her seyahatinde yeni mânâlar, yeni hisler, yeni coğrafyalar keşfetmiş, Risale-i Nurların zengin ve derin anlam haritasını çizmiş, Hizmet-i Nuriyenin Piri Reisi olmuştur. Hiçbir resmi eğitim almamış ancak hayatı boyunca ilimle iştigal etmiş bu koca Piri Reise, Harran Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilmiştir.
Üstadın sağlığında olduğu gibi vefatından sonrada hizmetleri sürdüren Badıllı Ağabey, üç cilt halinde Üstadın hayatını yazdı. Arapçadan Türkçeye başta İşaratu’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye olmak üzere çok değerli tercümeler yaptı. Bilimsel kaynakları referans göstererek Mufassal tarihçe-i Hayat ve Risale-i Nur’un kutsî kaynakları gibi dev-asa iki eseri kaleme aldı ve yayınladı. Üstada ait belge ve vesikalardan, alternatif kaynaklardan derleme ve araştırmalar yaptı, kitap olarak bu çalışmalarını yayımladı.
İlhamla coşan bir gönülde zerre güneş, damla derya olur misali gönlüne muhabbet düşen Nur yolcusu Badıllı Ağabey, gönlündeki o Kudsî heyecan ile bizlere model olmuştur.
"Nur Yolcusu" insanlığa örnek olacaktır.
Kudsî heyecanlarla, gönüller dolacaktır.
Mefkûresi, günden güne erdikçe kemâle;
Gark olmada iç âlemi, en tatlı visâle.
Coştukça denizler gibi kalbindeki iman;
Bin ders-i hakikat veriyor ruhuna Kur'ân.”
Ali Ulvi Kurucu
Rabbim kendisinden razı olsun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.