Mehmet Selim MARDİN
Risale-i Nur terminolojisi ışığında Eşref Edip’in mülakatı veya tahliller
Eşref Edip 1908 yılının Ağustos ayında İstanbul’da Sırat-ı Müstakim adıyla çıkardığı dergisinin adını Sebilürreşad adıyla değiştirip yayın hayatına devam eder. Bu tarihlerde Bediüzzaman Said Nursi ile tanışır ve dostluğunu devam ettirir. Bediüzzaman’ın İngilizlere karşı yazmış olduğu Hutuvat-ı Sitte adlı eserinin basılmasında büyük yardımı olur. 1925 yılında Sebilürreşad dergisi devlet tarafından kapatılır ve Eşref Edip İstiklal Mahkemesinde yargılanır.
1948 yılında tekrar Sebilürreşad dergisini çıkarmaya başlar. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra Haziran 1950 tarihli 82. sayısında Bediüzzaman hakkında makaleler neşreder. 1952 yılına kadar yayınladığı dergi makalelerini ihtiva eden küçük hacimli “Said Nursi Hayatı, Eserleri, Mesleği” kitabını yayınlar. Bu makalelerin büyük bir kısmı Büyük Tarihçe-i Hayatın sonuna eklenir.
Bediüzzaman Said Nursi 1952 yılı Ocak ayında Gençlik Rehberi mahkemesi için İstanbul’a geldiği vakit Eşref Edip kendisi ile görüşür ve bir mülakat yapar. Mülakat metnini de Sebilürreşad dergisinin 1952 tarih Ocak 119 sayılı nüshasında yayınlar. Bu mülakat aynen Büyük Tarihçe-i Hayat’ta da Tahliller başlığı altında iktibas edilir.
Ancak Bediüzzaman’ın sorulan sorulara verdiği cevaplar maalesef Risale-i Nur terminolojisi ile uyuşmamaktadır. Bu durum da akla bazı tereddüt ve şüpheleri çağrıştırmaktadır.
Sanki Eşref Edip Bediüzzaman’ın mülakatını kendine gazetecilik diline dönüştürmüştür. Çünkü Bediüzzaman’ın verdiği cevaplarda kullandığı ifade edilen bazı kelimeler Risale-i Nur’un hiçbir yerinde kullanılmamıştır.
Risale-i Nur diline aşina olan herkes bunu fark edebilir. Bu kelimelere örnek verecek olursak: Kanını içen, büsbütün, batıl formül, mantık oyunları, skolastik bataklığı, felsefe düzenbazlıkları, iç hayat, şuna buna, sataştın, imanım tutuşmuş, kösteklemek, dar düşünceler, dar görüşler vb.
Parağraflardan örnek verecek olursak:
1-“Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir.”
Bediüzzaman hayatının en tehlikeli ve sıkıntılı bir zamanında bile böyle bir ümitsizliği ima bile etmemiştir. Kaldı ki mülakatın verildiği dönemde iman hizmetinin sınırlarımızı aşarak dünyaya yayıldığı bir dönemdir.
2-“Yüz binlerce imanlı talebeleriniz size âtî için ümit ve tesellî vermiyor mu?"
"Evet, büsbütün ümitsiz değilim.”
İşte bir ümitsizlik iması daha. Bir ümitsizlik almış gidiyor. Kainat bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmayacak olan bir zat böyle imalı bir şekilde “ümitsizim ama yine de büsbütün ümitsiz değilim” diyebilir mi? Hem Bediüzzaman hayatında kemiyete hiç ehemmiyet vermediği halde yüzbinlerce talebeden mi ümit ve teselli bekleyecek. İhlas sırrı neyi emrediyor?
3-“Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak?”
Bu soruya Hutbe-i Şamiye adlı eserinde cevap veren ve kurtuluş reçetesini sunan bir zatın böyle bir soru sorması mantıklı mı?
Eşref Edip Bediüzzaman’ı çok sever ve dergide yayınladığı makalelerle sürekli müdafaa etmiştir. Bediüzzaman da onun bu dostluğunu her zaman dile getirmiştir. Her ne kadar siyasi düşüncesine katılmadığını belirtse de Risale-i Nur’a yaptığı hizmetleri takdirle karşılamıştır.
Bu araştırma ile sadece bu konuda hakkın teslimi hedef alınmıştır. Gazetecilik saiki ve iyi niyetle yapılan ama Bediüzzaman’ın hayatında yer almamış olan hamasi nutukların Bediüzzaman’a mal edilemeyeceği ispat edilmeye çalışılmıştır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.