Ayşenur KAHVECİ
Risale-i Nur’a perde olmak
Bizim çocukluğumuzda ders makamına oturan kişi ilk etapta dinlenirdi sadece. Risale-i Nur’ları sadece dinleyerek kafamıza kazıdığımızın semereleri yıllar sonra çıkmaya başladı ortaya. Görüldü ki; o zamanki sadakat ile dinlemeler, meğer o günkü aklın erdiği kadarıyla sadece ninni gibi bir kulağından girip diğerinden çıkmamış insanın.
Bugün ise bakıyorum insanlara; ilk derste yalayıp yutmak istiyorlar tüm hakikatleri. Bu durum şevk bazında takdir edilmeli fakat daha ileri gitmemeli. Cemaatteki bu şevki gören bir başka kardeş ise alıyor eline Risale-i Nur’ları saatlerce anlat anlatabilirsen, bitir bitirebilirsen… Bu gibi derslerde bir saat sonra bile bir bakmışsınız bir sayfa bile Risale-i Nur okunmamış.
Ne yapılmış peki?
Açıklanmış sadece.
Peki açıklamak mümkün mü?
Mümkün… ama her yiğidin karı değil. O yiğitler de zaten saatlerce açıklamazlar az sözle çok şey anlatabildikleri için. Gücü yetmeyen ise kıvranıp durur, altından kalkamaz.
Bediüzzaman Hazretleri her mertebeden insanı düşünerek tedrici örneklerle her bir hakikati açmış zaten. Üstad’ın sözünün üstüne söz söylenmez. Başka bir Risale-i Nur eserinden alakalı mevzulardan ilave açıp okumalıyız belki. Osmanlıca kelimeleri de yerleştirerek okuduktan sonra gerisi laf salatası.
Risale-i Nur’ları “cemaatin fehmini teshil” maksadıyla açıklayarak okuyan kardeşlerimiz farkında olmadan bir çok hasara sebebiyet verir.
Mesela;
-O kişi kendinden katarak ders yaptığı için cemaatin gözünde nurların makamına şahsını isteyerek veya istemeyerek oturtması hasebiyle “hoca” namına müstahak görülür. Oysa Üstad “bizim mesleğimizde hocalık yoktur” buyurmuştur. Hocalığın ihlası kırdığından, ihlasın kırılmasında da nelerin olabileceğinden 21.Lem’a’da uzun uzun bahsetmiştir. Laakal 15 günde bir…
Ayrıca:
“Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. (Kastamonu Lâhikası sh: 89) buyurmuştur.
İnsanların bize fevkalade hüsn-ü zan ve müfritane ali makam vermelerine engel olmalıyız veya kimseye o makamı vermemeliyiz. O noktada Bediüzzaman Hazretleri dahi Allah’a sığınmış. Bu makamdan kaçmak ise sadece “Estağfirullah”ile olmaz, icraat da gerekir. Rehberimiz Nurlar…
-Ders sadece mezkur şahsa hasredildiği için ders yapmak kabiliyeti olan diğer kardeşlerin bu kabiliyetlerinin inkişafına engel olur. Bu ise mezkur kişinin her hangi bir sebepten dolayı derse katılamaması halinde başka ders yapan kişi olmadığı için dersin sekteye uğramasına, iptal edilmesine, hatta bu uzun bir süreç ise tatil edilmesine sebebiyet verir. Fakat ders tatil edilmez, iptal edilmez, sekteye uğramaz. Bütün bunlara sebep de olunmaz. Bu Üstad Hazretlerinin istediği talebe modeli değil.
-Hususan hanımlar taifesinde açıklamak nefislere daha hoş geliyor. Çünkü hanımlar sözü uzatmayı severler. Ders yapan kişi cemaatin idrakini kolaylaştırmak adına laf kalabalığı yaparsa cemaat de buna hemen ayak uyduracaktır. Herkesin alemi başka olduğundan saçma sapan konular üzerinden bile güya Nurları açmak adına örnekler vererek Risale-i Nur’un üstün belagatına gölge düşürülecektir. Lezzeti zevale uğrayacaktır. Bayağılaştırılmış olacaktır. Ders yapan kişi ise buna zemin hazırladığı için “gık” bile demeden hepsini kuzu kuzu dinleyecektir. Risale-i Nur dinlemek için derse gelenler ise hayal kırıklığı ile geri evlerine döneceklerdir.
-Dersi açıklayarak yapan kişi derse geliyor diye derse giden, olur da o gidemezse derse gitmeyen bir grub kısa sürede husul edecektir.
-Bir kişi tek başıyla koca bir hizmete yetişemeyecek ve zamanla seçim yapmak zorunda kalacaktır. Bu da bir tarafı onarırken bir başka tarafı görmezden gelmekten başka bir şey değildir. Bunun da sebebi yine insanların kabiliyetlerinin inkişaf etmesine mani olmaktır.
Velhasılı; bu kişiler Risale-i Nur’a perde olurlar.
Abdullah Yeğin Ağabey bu gibi kardeşlerimiz için: “Birkaç kişiye belki faydaları olur fakat Risale-i Nur’a zararları dokunur” diyor.
Veya sözü birinci ağızdan dinleyelim. Üstad Hazretleri:
"Risale-i Nur imani meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risâle-i Nur'un hocası Risâle-i Nur'dur. Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder" buyurmuş ve sadece ilmine çok güvendiği ağabeylere bu hususta ruhsat vermiştir.
O ağabeylerden birisi merhum Zübeyir Ağabey’in kendi sesinden benzer bir açıklama yapmadan önce şöyle bir hatırlatmasını isteyen dinleyebilir:
“…gerçi Risale-i Nur’da açıklamak olmaz ama…” der ve kısa bir örnekle vesvese bahsini okumaya devam eder.
…ve de “Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder.” Belki bu ifadeyi de biraz düşünmeliyiz.
Bu yanlışın hızla yaygınlaşıyor olması üzücü… Bediüzzaman Hazretlerinin sözüne itimad ile sadakatimizi gösterip okumakla yetinmeliyiz.
Okumak ve okutmak vazifemiz olsun. Gerisi Cenab-ı Hakk’ın vazifesi… İhsan-ı İlahi…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.