Risale-i Nur'daki Haşir Risalesini okurken gülüyorum
Türkiye’ye gelince gördüklerimden dolayı şaşırmıştım
Geçtiğimiz haftalarda İİKV’nin Akademik Söyleşiler seminerinin konuğu olarak “İnsan Şahsiyetinin Oluşmasında Kur’ân Tefekkürünün Rolü: Risale-i Nur Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini sunan Esra Ahmed Salih ile Türkiye, Sudan ve dünyada iman hizmetleri konusunda sohbet ettik.
Kendinizi tanıtır mısınız?
27 yaşındayım. Evliyim. Eşim Türk. 2003’de ilkokulu bitirdim. 2011’de Hortum Üniversitesinde Alman edebiyatı ve İslâm bilimlerinden çift ana daldan mezun oldum. Bitirme tezim “Said Nursî Perspektifinden İman-ı bi’l-Gayb” başlığını taşıyordu. 2015’de Isparta Üniveristesinde burs kazanarak Yüksek lisansımı Türkiye’de yaptım.
Daha önce Besmelenin böyle anlatıldığı bir eser görmemiştim
Risale-i Nur ile nasıl tanıştınız?
İlk kez üniversitede önemli İslâm âlimlerini okuduğumuz bir derste hocamız Feyruz Osman Salih’ten Bediüzzaman’ın kısa tarihçe-i hayatını dinledim. Diğer âlimlere âşinaydım. Ama Bediüzzaman’ın ismi ve hayatı bana çok farklı geldi. Özellikle uğradığı zulümler dikkatimi çekti. Bir arkadaşım da konuyla ilgilendi ve Bediüzzaman hakkında seminer hazırladı. Ben de ona yardım ederken eldeki imkânlarla internet üzerinden araştırma yaptık. O zaman kütüphanemizde Risale-i Nur yoktu.
Bediüzzaman, Türkiye açısından çok önemli dönemlere tanıklık etmişti. Hilafetin sona erip, Cumhuriyetin kurulduğu bir dönemleri yaşamıştı. Yaşadıkları ilgimi çekince okuma ve araştırmalarıma hız verdim. İlk okumalarım sırasında Besmelenin anlatıldığı Birinci Sözden çok etkilendim. Daha önce Besmelenin böyle anlatıldığı bir eser görmemiştim. Hissettim ki burada büyük bir ilim var. Birinci Sözü okuduktan sonra Risale-i Nur’da derinleşmek istedim. Dr. Feyruz’a gittim ve Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için ondan yardım istedim. O da beni Nur talebeleri ile tanıştırabileceğini ve onlardan kitap temin edebileceğimizi söyledi.
Böylece Sözler ve Tarihçe-i Hayat elime geçti. O sene üniversite son sınıftaydım ve tez yazmam gerekiyordu. Dr. Feyruz’a gidip tez danışmanım olmasını rica ettim. Kabul etti ve Allah razı olsun bana çok emek verdi. Öyle ki eskiden hoca-talebe seviyesinde olan münasebetimiz neredeyse ana-kız ilişkisine döndü.
Okulda kitap fuarı düzenlenmişti. Abiler bu fuarda Risale-i Nur’un tanıtımını yaptılar. Oradaki ağabeylerden biri olan Zübeyir ağabey daha sonra beni arayıp İİKV’den Genç Akademisyenler Toplantısından bahsederek bu toplantıya davet etti. Böylece 2011’de İİKV’nin düzenlediği Genç Akademisyenler Toplantısına katıldım.
Altı ayda bütün külliyatı okudum
Bundan önce Risale-i Nur’a yönelişim akademik anlamdaydı. İstanbul’a geldikten sonra ise medresede kalmakla beraber, Risale-i Nur’u daha yakından tanımam mümkün oldu.
Bu arada Ankara’daki bir medresede bir hafta kaldım. Orada çok ihlâslı ve Risale-i Nur’a vukufu yüksek düzeyde olan Şule abla bana Risale-i Nur’u İngilizce olarak çok güzel anlattı. O zamanlar hiç Türkçe bilmiyordum. Sonra bana bir takım külliyat hediye etti. Altı ayda bütün külliyatı okudum. Normal olarak erken uyuyan biri olmama rağmen, o günlerde Risaleleri elimden bırakamıyor, gece yarılarına kadar okuyordum.
Risale-i Nur ne hissettirdi size?
İlk okuduğumda Risale-i Nur’un hakikî ilim olduğunu hissettim.
Bütün ailem Risale-i Nur’u tanıyor
Aileniz o dönem Risale-i Nur’a ilginize nasıl baktı?
Türkiye’ye gelmek istediğimde izin almam gerekiyordu. Babam nereye ve kimlerle ve ne için gideceğimi bilmek istedi. Ağabeylerle tanıştırdım. Çok memnun oldu. Şimdi o da, bütün ailem de (sekiz kardeşiz) Risale-i Nur’u tanıyorlar. Ama özellikle küçük kardeşim çok ilgi gösterdi. Hatta bir gün Mektubat’ı bırakmıştım. “Cehennem nerededir?” sorusunu ihtiva eden ilk Mektubu okumuş ve ona çok mantıklı gelmiş. Bana bir sürü soruyla döndü. O zaman küçüktü. Şimdi üniversiteye gidiyor ve Risale-i Nur’a ciddiyetle yönelmiş durumda. Çok okuyor, okuma kamplarına da gidiyor.
Önceden de Müslümandım Risale-i Nur’u okuyunca anladım ki
Risale-i Nur sizi nasıl etkiledi?
Çok etkiledi. Risale-i Nur’un en büyük dâvâsı, taklidî imanı tahkikî imana dönüştürmektir. Ve Risale-i Nur’u okuyan hemen herkeste bu dönüşüm çeşitli derecelerde mümkün olur.
Evet önceden de Müslümandım, ama gelenek gibiydi benim için. Risale-i Nur’u okuyunca anladım ki bu eserler gerçekten tahkikî imanı ve marifetullahı kazandırıyor elhamdülillâh. Zaten insan hayatının gayesi, zikrullahtır, ibâdetullahtır, marifetullahtır. Diyemem ki ben tamam oldum, ama niyetim var, ben bu yola çıktım.
Eşiniz de Nur talebesi mi?
Elhamdülillâh.
Üstad, Resulullah örneğini günümüzde temsil ediyor
Hem üniversite bitirme tezinizde hem de yüksek lisans tezinizde Risale-i Nur üzerine çalışmayı tercih ettiniz. Nasıl bir süreçti?
Üstadın hayatını tanımak benim için çok ümit verici oldu. Peygamber sallâllahu aleyhi ve sellem ve Sahabelerin hayatları bize en güzel örnektir. Ama bazen şeytan vesvese verir ki “Onlar kim, sen kim? Onlar tabii öyle olabilir ama sen o örnekten çok uzaksın!” Hz. Üstad ise bize çok yakın bir örnek ve tamamen Resulullah örneğini günümüzde temsil ediyor. Resulullah’ın ahlâkını günümüzde yaşamanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Üstadın “Bin ruhum olsa iman hakikati için feda ediyorum” demesi beni çok etkiliyor. O, bu ümmete iman hakikatlerini ulaştırmak için nelere tahammül etti! Onun gayreti, beni de iman hizmeti için teşvik ediyor. Üstadımdan iman hakikatlerini tatbik ve tebliğ etme dersi aldım.
Haşir Risalesini okurken gülüyorum bazen
Teziniz geniş ve kapsamlı bir okumanın ürünü olduğunu gösteriyor.
Ama denizden bir reşhadır. Ben bazen anlayamıyorum ve neden anlayamıyorum diye hırslanıyorum. Ama sonra Hz. Üstadın talebesine dediği gibi diyorum: ”Anladığın yeter.”
Hakikaten Risale-i Nur’da Kur’ân’dan bir ruh var. Üstad “Ben aklımla fikrimle yazmamışım” diyor. “Kur’ân hazinesinden gördüğümü yazmışım” diyor. Kur’ân’ın mertebesi çok yüksektir, Risale-i Nur da onun tereşşuhatıdır. Gerçekten her okuduğumda yeni bir şey keşfediyorum.
Meselâ Haşir Risalesi. Ben onu okurken gülüyorum bazen. Ben nasıl üniversite okudum, sertifika aldım? Bu ne yüksek bir ilim! Başka anlatımlarda haşir fantezi gibi, çok uzaklarda. Ama Üstad nasıl da yakınlaştırıyor ve on sayfa içinde tam ikna ederek anlatıyor.
Hem haşre böyle inanmak dünya hayatı için de çok önemli. Haşre yakînen inanan insan, dünyayı ona göre yaşar.
Çam Dağına çıktım ve neden Üstad hep yükseklere çıkmış, anladım
Biz Sudan’da bahar yaşayamıyoruz. Bahar, yaz içindedir. Haşir Risalesini okuduğum zaman, bahar tasvirlerini, baharda bir anda gibi ve aynı sistemde diriltmeyi, tam anlayamamıştım. Ne zaman ki Türkiye’ye baharda geldim, Haşir Risalesini Cennet Bahçesinde okudum, o zaman tam anladım.
Akademik olarak da Risale-i Nuru daha derinden anlamak için hangi mekânlarda nasıl yazıldığını bilmek çok önemli. Barla’ya gittim. Çam Dağına çıktım ve neden Üstad hep yükseklere çıkmış, anladım. Çünkü yukarıya çıktıkça dünya küçülüyor ve nazar umum manzarayı daha ziyade ihâta ediyor.
Tez konunuzu, tez danışmanınız Prof. Dr. İshak Özgel hoca mı önerdi?
Ben seçtim ama tabii o düzenledi. Konu ve başlığı İnsan şahsiyetinin gelişmesinde Said Nursî örneği diye belirlemiştik. Ama ben Risale-i Nur örneği demeyi tercih ettim. Çünkü Üstad kendisini değil hep Risale-i Nur’u takdim etmiş, “Ben bir hiçim” demiş. Ama zaten o ve Risale-i Nur bir bütündür.
İsraf etmek, haddi aşmaktır
Sunumunuzda “Şükürsüzlük istibdat doğurur” demiştiniz, bunu açabilir misiniz?
Evet çünkü şükürsüzlük ki israfı intac eder ve israftan gelir. Haddi aşmaktır. Meselâ musluğu çok açarak suyu israf etmek, haddi aşmaktır. Bir yanda Afrika’da susuzluk yaşayan insanlar, bir yanda bu israf… Zaten bir yerde zengin varsa fakirin hakkından gasp ettiği içindir.
İngiltere girdiği yere nifak tohumu atar, öyle çıkar
Sudan’da İslâmiyet nasıl yaşanıyor?
Sudan, Hz. Osman’ın halife olduğu dönemden bu yana Müslümandır. Sudan yakın zamanda Güney ve Kuzey Sudan diye ikiye ayrıldı. Daha önce İngiliz sömürgesi idi. İngiltere girdiği yere nifak tohumu atar, öyle çıkar; bölünme bunun sonucu. Şimdi Güney Sudan Hıristiyan, Kuzey Sudan ise Müslüman. Ama ben Güney Sudan’a İslâmiyeti yeterince tanıtamadığımızı düşünüp üzülüyorum.
2010’dan bu yana fuarlar ve ağabeyler Risale-i Nur’un Sudan’da tanınmasında büyük ölçüde hizmet ettiler. Ama daha yapacak çok şey var.
Türkler, Araplarla da ittifak ederek yeniden İslâma çok hizmet edecekler
Türkiyede İslâmiyetin yaşanmasını iyisiyle kötüsü ile nasıl buldunuz?
İkisi de var. Benim aklıma Türkiye denince hemen hilâfet-i İslâmiye geliyor. Türkiye’nin geçmişte İslâma yaptıkları hizmetleri, fetihleri okumuştum. Ama Türkiye’ye gelince gördüklerimden dolayı şaşırmıştım. Hattâ benim Endonezyalı bir arkadaşım, Risale-i Nur üzerine çalışmaya Türkiye’ye geldiğinde yanlış yere geldiğini zannetmiş. Ama şimdi şunu da görüyorum ki günden günden daha iyi oluyor. Hz. Üstadın, Osmanlının bir Avrupa devleti doğuracağı öngörüsü gerçekleşti. Şimdi bundan sonra benim ümidim odur ki, Türkler, Araplarla da ittifak ederek yeniden İslâma çok hizmet edecekler.
Üstadın dediği gibi bu asır cemaat asrı
Sudanda Risale-i Nur hizmetleri için neler yapılabilir?
Ben bunu hep düşünüyorum. Sadece Sudan için de değil, bütün bir Afrika bölgesinde Risale-i Nur’u nasıl tanıtabiiriz? Müslüman ülkelerde İslâmiyeti nasıl güçlü bir şekilde tespit edelim? Uhuvveti, tesanüdü nasıl temin edelim? Hıristiyan ülkelerde nasıl İslâmiyete teşvik edelim? Meselâ bağımsızlıktan sonra hep savaş hali yaşadık ve 50 yıl boyunca biz Güney Sudan’a İslâmiyeti anlatamadık. Bunun için taksirimiz var, üzülüyorum buna.
Ben Risale-i Nur’u ilk defa okuduğumda, kendi kendime okumanın yeter olacağını zannediyordum. Ama hayır, yetmiyor. Üstadın dediği gibi bu asır cemaat asrı. İslâmiyeti tanıtmak için önce güzel öğrenmek ve kendi nefsimizde iyi tatbik etmek mecburiyetindeyiz.
Afrika bizim için doğduğumuz yer, anamız gibi
Dünya Müslümanlarının kalpleri nasıl birleşir?
Kur’ân ile irtibat kurarak. Kur’ân büyük bir mürşid. Kur’ân elimizde, yolumuzu aydınlatan fener gibidir. Bir de sünnet-i seniyyeye ittiba etmek gerek tabii. Müslümanlar Kur’ân ile irtibatlarını sağlam tuttukları ve sünnet-i seniyye ile yaşadıkları zaman güçlüydüler. Bugün de aynı şey geçerli.
Dünyanın her tarafında konferanslar yapılıyor. Ama asıl olan yaşamak. Hadiste de buyurulduğu gibi ilmiyle âmil olmayan, ilmi şöhret için isteyen ihlâssız âlim en kötüsüdür. Mü’min bildiği ile yaşarsa arkasından uhuvvet de gelir, tesanüd de gelir.
Gerçekten Risale-i Nur’a çok ihtiyacımız var. Meselâ benim ülkemde senelerce savaşlar oldu. Teknoloji geri. Amerika ambargosu v.s. bir sürü olumsuzluk… Ama “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” buyuruyor Kur’ân. Üstad Hutbe-i Şamiye’de “Yeis ölüm hastalığıdır” diyor. Afrika ülkeleri türlü zulümleri yaşıyor. Eğer biz onlara Risale-i Nur ve Bediüzzaman örneğini verebilsek yeisten kurtulacaklar. Üstad ne çok karanlık günler gördü, hilâfet-i İslâmiyenin sona erdirildiğini, batılılaşamayı gördü ama asla yeise düşmedi, cihad etti. Üstad “Cihad burada, hiçbir yere gitmiyorum” diyerek kalmıştı. Benim ülkemde de ülkelerini terk edip daha iyi yerlere gitmek isteyenler oluyor. Ama Afrika bizim için doğduğumuz yer, anamız gibi. Burada kalıp manevî cihadımızı burada yapmalıyız. Ben de Üstad gibi çok ümitliyim.
Risale-i Nur talebelerinin vazifeleri başka herkesten daha fazla çünkü cehalet gibi bir mazeretleri yok; hakikatler ellerine geçmiş.
Kaynak: Tuba Türkoğlu-Şeyma Gür / Barla Platformu
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.