Atilla YARGICI
Risale-i Nur'un iman esasları ile ilgili ayetleri tefsiri
Bir Tefsir Olarak Risale-i Nur-2
B-İman esasları ile ilgili ayetleri tefsiri
1-Allah’a iman
Önceki asırlarda İslam’a bu kadar saldırılar olmuyordu, iman esaslarını köklerini sarsmak için organize olmuş faaliyetler yoktu. Özellikle son birkaç asırdır bilimlerin ilerlemesi, ama pozitivizm sayesinde bilim-Allah, bilim-din ilişkisinin ortadan kaldırılması, adeta dinsiz bir ilmin bütün dünyada olduğu gibi bizim gibi Müslüman ülkelerde de yayılması, bir de devletin dinsizliği yaymak için bir araç haline gelmesi gibi hususlar, insanların zihinlerinde iman esasları ile ilgili şüphelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu, inançla bağı kopmuş bilimleri okuyanlar, dini eğitimden de mahrum olunca insanların hiçbir kural ve kaide tanımaz hale gelmişler, hedonist felsefenin peşine düşmüşlerdir. Hedonizm, insanın yalnızca kendi zevklerini tatmin etmek için yaşaması, haram helal ayırımı yapmaması, tıpkı bir hayvan gibi hayat sürme amacında olmasıdır. Diğer değerler ters yüz edilince, manevi değerler ortadan kaldırılınca maddi olan değerler, dünyevi olanlar ön plana çıkarılmıştır. Din bir kenara itilirken, bilim bir din haline getirilmiştir. Bu anlayış, bilimlerin öğretilmesinde halen devam etmektedir. Gençlerimiz okudukları ortaokul ve liselerde hala bu bakış açısıyla ders görmektedir. Birkaç orta okul fen bilimleri kitaplarında isim verilmeden Darwinizm bakış açıları bulunmaktadır. Bu kitaplar, inançla, Allah ile bağlantısız bir şekilde verilmektedir.
İşte Said Nursi, tefsir yazarken, çağdaşı olduğu başta gençler olmak üzere insanların inançlarını etkileyen bu yanlış bilimsel bakış açısının açtığı yaraları, ortaya çıkardığı inançla ilgili hastalıkları tedavi etmek amacını gütmüştür.
Bediüzzaman’ın tefsirinde ilk önem verdiği husus tevhid inancıdır. Kur’an’ın dört önemli maksadından en önemlisi tevhid inancıdır. İnsanların bir kısmı ya Allah’a olan inançlarını kaybetmişler ya da yüzeysel taklidi bir imana sahip olarak kalmışlardır. Bu yüzden önce bu imanın Kur’an’daki ayetler, deliller çerçevesinde insanların anlayabilecekleri şekilde açıklanması gerekmektedir. Bediüzzaman’ın eserlerinin büyük bir kısmında bu tevhid konusu bu güne kadar yapılmamış bir tarzda günümüz insanın anlayışına uygun bir şekilde anlatılmaktadır. Said Nursi’nin bütün bunları yaparken, tefekkürün, yani evren ve insan üzerinde, yaratılış üzerinde düşünmenin ibadet olduğu gerçeğinden de hareket etmektedir. Bu açıdan bakılacak olursak onun bu konudaki izahları, Kur’an’ın yüzlerce ayetinde var olan tevhid ile ilgili ayetlerin tefsiri olarak kabul edilmelidir. Bediüzzaman’ın bu tefsiri yaparken, bilimin verilerinden faydalanması da en orijinal yanını oluşturmaktadır.
Onun Kur’an’dan ödünç alarak ifade ettiği gibi iman bir nurdur. Bu nur, insanın kalbine, insan kendi iradesini kullandıktan sonra Allah tarafından koyulur. İşte bu nur, evrendeki varlıklarda ve evrenin küçük bir örneği olan insanda gizli olarak bulunan Allah’ın isimlerinin yansımalarını, nakışlarını okutur. İnsan o iman nuru sayesinde kendisinin her bir uzvunun ve her bir hücresinin Allah’ı gösterdiğini, evrenin her bir atomunun da Allah’ın varlık ve birliğine delil olduğunu idrak eder. İnsan o iman nuru ile bilimlere baktığında onlar da aydınlanır, bilimlerin her bakımdan Allah’ı gösterdiği anlaşılır. Ona göre örneğin bir hava zerresi, o kadar çok iş yapmaktadır ki, gözle görülmeyen bu havanın kendi kabiliyetiyle bunları yapması mümkün değildir. Hava, sesleri, görüntüleri, dünyanın her yerine aynı anda taşır. Bulutların hareket etmesi hava sayesinde olur. Çiçeklerin aşılanması havada meydana gelen rüzgarla gerçekleşir. Bunların hepsini aynı anda birbirine karıştırmadan yapmak havanın kendisine verilemez. Ona bu özellikleri veren, onlara sözünü dinleten bir Allah olmasa bunların gerçekleşmesi mümkün değildir.
2-Ahiret inancı
Ahiret inancı Kur’an’ın dört önemli esasından birisidir. Son birkaç asırdır Allah inancı ile birlikte ahiret inancı da sarsıntıya uğramıştır. Halbuki öldükten sonra tekrar diriltileceğine inanmayan, hesap verileceğine inanmayan bir kimsenin dünyada yapmayacağı kötülük ve zulüm yoktur. Cahiliye toplumundaki zulümlerin en büyük sebeplerinden birisi o toplumdaki insanların ahiret inancına da sahip olmamalarıdır. Bediüzzaman bu meselenin önemine binaen Haşir Risalesi ismiyle bir eser telif etmiştir. Bu eser, bugüne kadar benzeri yazılmamış bir eserdir. Bu eser,
فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ayeti gibi haşir ve ahiret ile ilgili yüzlerce ayetin akıl, mantık ve delillere dayalı mükemmel bir tefsiridir. Bu gibi ayetler, diğer tefsirlerde kelimelerin kökenlerinin, anlamlarının ayetin genel manasının verilmesi şeklinde tefsir edilmiştir. İbn-i Sina gibi bazı İslam alimleri de “haşir nakli bir meseledir, akıl ona yol bulamaz” demişlerdir. Bu açıdan Haşir Risalesi geleneksel tefsirlerin çok ötesinde modern bilimlerin verilerinden de faydalanmak suretiyle hazırlanmış dikkatle okunduğu zaman herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir eserdir.
Bu eserde haşirle ilgili ayetler tefsir edilirken, insanın öldükten sonra dirileceği ve hesap vereceği Allah’ın, Muhyi, Mümit, Rahim, Rahman, Hafiz, Mucib, Kerim, Adil, Hakim, Cevad, Cemil gibi isimlerine dayanılarak açıklanmaktadır. Bu tefsirde ayetler tek tek alınıp her birisinde kelimeler üzerinde durulmamış, bu konudaki ayetlerin büyük ekseriyeti mânâ bakımından tefsir edilmiştir. Bediüzzaman, bu eseri tanıtırken yukarıya aldığım ayeti zikrettikten sonra, bu mealdeki ahiret hakkındaki ayetlerin akli, mantıki ve apaçık on iki hakikat ile tefsir edildiğini bildirir. Ve “bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o ispata karşı teslim olur, Allah’ın izni ile imana gelir, imana gelmezse de inkardan vaz geçmeye mecbur olur” demektedir.
Bir defasında ahireti inkar ettiğini söyleyen birisini bu tefsirdeki manaları anlattığım zaman, “hiç böyle düşünmemiştim. Bize Rus okullarında böyle hiçbir şey öğretmediler. Bu konuyu iyice düşünmeliyim” demişti. Sadece zikrettiğimiz ayette geçeği Muhyi ve Mümit isimleriyle anlattığı hususlar, öldükten sonra dirilmenin kesin olarak meydana geleceğini anlamaya büyük ölçüde yardımcı olacak hususlardır.
Allah, yeryüzünde sayısını bilmediğimiz kadar bitkileri, hayvanları kışın öldürüyor. Mümit isminin en geniş tecellisini gösteriyor. Baharda tekrar hepsini aynı özellikleri taşıyarak diriltiyor olması da, Muhyi isminin en geniş tecellisini gösteriyor. Bununla Allah, dünya yaratıldığından bugüne kadar bu varlıkları öldürüp tekrar diriltebildiğini, buna gücünün yettiğini bize göstermiş oluyor. Sayısız varlıkları binlerce seneden beri öldürüp diriltmeye gücü yeten bir Muhyi ve Mümit elbette insan gibi bir neviyi de bir defaya mahsus olarak öldürüp diriltmeye gücü yetecektir. Aslında Allah ayette dünyanın öldürülüp diriltilmesine dikkat çekmesi de, bizim de aynı şekilde diriltileceğimizin en güzel örneğini teşkil ediyor ki, ayet bu noktaya da إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ifadesiyle dikkat çekiyor. Bir de ahiret inancının insanın bireysel, ailevi ve toplumsal hayatında ne gibi etkileri olduğunu da bu tefsir çerçevesinde izah etmektedir.
3-Peygamberlere iman
Kısaca peygamberlere iman hususuna da temas etmek istiyorum.
Bediüzzaman, Peygamberlerin insanlık için ne kadar lüzumlu olduğunu, “Karıncayı emîrsiz, arıyı Yasupsuz bırakmayan Rabbimizin, insanlık camiasını peygambersiz, öndersiz, rehbersiz bırakmayacağını” söyleyerek anlatır. Sırat-ı Müstakim peygamberlerin yoludur. Peygamberler insanlara sadece manevi olarak değil, maddi olarak da yol göstermişlerdir. Yani onların Mürşid olmaları, hem iman ve ahlak bakımdandır, hem de Allah’ın onlara verdiği mucizelerle maddi terakki, ilerleme bakımındandır. Çünkü insanlar ancak tabiatı taklit ederek, ya da önlerinde var olan bir örnekten ilham alarak bilimsel gelişmelere, teknolojiye katkıda bulunabilirler. Bu açıdan bakılacak olursa, Kur’an’ın insanlığı peygamberlere verdiği mucizelerle çalışmaya ve ilerlemeye sevk ettiği ifade edilebilir. 20. Söz bu konuyla ilgili ayetler, çağdaş ve ufuk açıcı bir tefsiridir. Onun şu sözlerine bir bakalım:
“İşte enbiyaların manevì kemalatını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mucizelerinden bahsetmekle de onların benzerlerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya teşvik ediyor. Hatta denilebilir ki, manevì kemalat gibi maddi kemalatı ve harikaları dahi en evvel mucize ile nevi beşere hediye etmiştir. İşte Hz. Nuh’un bir mucizesi olan gemi, Hz. Yusuf’un bir mucizesi olan saati, en evvel insanlığa hediye eden mucize elidir. Bu hakikate latif bir işarettir ki, sanatkarların çoğu, herbir sanatta birer peygamberi pir kabul ediyor. Gemiciler Hz. Nuh’u, saatçiler Hz. Yusuf’u, terziler Hz. İdris’i.
“Evet madem Kur’an’ın herbir ayeti, çok vücuh-u irşadi ve müteaddit cihat-ı hidayeti olduğunu ehl-i tahkik ve ilm-i belağat ittifak etmişler. Öyle ise Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın en parlak ayetleri olan Mu’cizat-ı Enbiya ayetleri; birer hikaye-i tarihiye olarak değil, belki onlar çok irşadi manaları ihtiva ediyorlar. Evet, peygamberlerin mucizelerini zikretmesiyle fen ve sanat-ı beşeriyenin nihayet hududunu çiziyor. En ileri gayelerine parmak basıyor. En son hedeflerini tayin ediyor. Beşerin arkasına teşvik elini vurup o gayeye sevkediyor. Zaman-ı mazi, zaman-ı müstakbel tohumlarının mahzeni ve şuunatının ayinesi olduğu gibi; müstakbel dahi mazinin tarlası ve ahvalinin ayinesidir.” (Said Nursi, Sözler, Sözler Yayınevi, İstanbul 1980, s. 236-237.)
Kur’an-ı Kerim Hz. Süleyman’ın rüzgara binip uzun mesafeleri kısa sürede katettiğini onun bir mucizesi olarak anlatırken, insanlara da havada böyle bir mesafeyi katetme yolunun açık olduğunu gösteriyor. Said Nursi, Cenab-ı Hakk’ın ayetin lisaniyle manen şöyle dediğini belirtiyor:
“Ey insan! Bir abdim, hevay-ı nefsini terkettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin tenbelliğini bırakıp bazı kavanin-i adetimden güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz.” (Said Nursi, age, s. 237.)
Hz. Musa’nın asa ile taşa vurup su çıkarma mucizesi, insanları asaya benzer aletlerle yerden su çıkarma tekniğini bulup geliştirmeye teşvik etmektedir. Hz. İsa’nın ölüleri diriltme ve müzminleşmiş hastalıkları iyileştirme mucizeleri, müzminleşmiş dertlere derman bulmaya ve ölüme geçici bir hayat rengi vermeye teşvik etmektedir. Sesten hızlı uçakların yapıldığı, teknoloji harikası makinalarla her türlü sert zeminden suların çıkarılabildiği, müzmin hastalıklara çareler bulunmak suretiyle ölüme geçici bir hayat renginin verildiği günümüzde, peygamberlerin insanlığın terakkisi önünde nasıl bir kapı açtığını göstermektedir. Hz. Davud’un demiri eliyle yumuşatıp ona şekil vermesinin, çeşitli aletler yapmasının, medeniyetin bel kemiği olan demirin nasıl kullanılacağı hususunda insanlığa ışık tuttuğunu söylemek mümkündür. Diğer taraftan yine Hazret-i Süleyman için bakırı kaynağından sel gibi erimiş bir şekilde akıttığını söyleyen Yüce Allah, peygamberler eliyle insanlığa bakır gibi büyük bir nimetin ve benzerlerinin nasıl kullanılması gerektiğini adeta ders vermektedir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.