Şaban ayı ve Berat Gecesi

"Şühûr-i selâse" denilen "üç aylar"ın ikincisi de Şaban ayıdır. Bilindiği gibi, üç ayların ilki Receb, üçüncüsü de Ramazandır. Şaban ayının önemli bir hususiyeti de, "Berat gecesi"nin bu ayın on beşinci gecesine tesadüf etmesidir. Berat gecesi, meleklerin inmesi, duaların kabul olunup, geri çevrilmemesi gibi birçok fazilete sahip olduğu için, bulunduğu ayı da değerli kılmıştır.[1]

Şaban ayı, Hz, Aişe validemizin ifadelerine gö­re, Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin birçok gün­lerini oruçla geçirdiği mübarek bir aydır. İbadet ü taatten bir an bile uzak durmayan, her halini ibadete dönüştüren Peygamberimiz ümmetini uyarmış: “Gücünüz yettiği kadar Allah’a ibadet edin, siz usanmadıkça Allah sizden usanmayacaktır.”[2] buyurmuşlardır.

Üsame bin Zeyd sormuş:

-Ya Resûlallah! Hiç bir ayda şaban ayında tuttuğunuz oruç kadar (nafile) bir oruç tutmuyorsunuz, neden?

Efendimiz cevap vermişler:

-Bu ay, Recep ayı ile Ramazan ayı arasındaki Şa­ban ayıdır. İnsanların ehemmiyetini anlayamadığı bir ay­dır. Ki o ayda ameller (ibadetler) âlemlerin Rabbine, kâinatın Yaratıcısına kaldırılır, arz olunur. Ben istiyorum ki benim amelim, ibadetim ben oruçlu iken Cenab-ı Hakk'a arz olunsun.[3] Peygamberimizin bu tavrı Kur’an’ın şu ayetine işaret etmektedir: “Kim izzet ve şeref istiyorsa (şunu bilsin ki) izzetin tamamı Allah’a aittir. (O Allah ki insana izzet ve şeref kazandıran) tertemiz sözler O’na çıkar. O sözleri Allah’a yükseltecek olan da salih (temiz, dürüst, halis) amellerdir.”[4]

Hasan ve Katade: “Temiz söz, Allah’ı zikr etmek, Salih amel de farzları yerine getirmektir. Kim Allah’ı zikr eder de farzları işlemezse onun sözü ameline geri çevrilir.”[5] demişlerdir.

Onun için Fahr-i Kâinat Efendimize gönül veren, O'nun sünnetini ihya edip Allah'ın rızasını kazanmak isteyen mü'minler, mümkün mertebe Şaban ayının bazı günlerini oruçlu, gecelerini, özellikle Berat gecesini ibadetle, salâvatla, Kur'ân okumak ve dua etmekle geçirirler.

BERAT GECESİ

Şaban ayının 15. gecesi Berat gecesidir. Berat, beraet kelimesinin kısaltılmış halidir. Bu da borçtan ve isnad edilen suçtan kurtulma anlamlarına gelir. Onun için borçtan ve isnad edilen suçtan ve günahlardan kurtulmak isteyenler bu gece Allah’tan beratlarını yani kurtuluşlarını isteyeceklerdir. Bu gece ibadet ve niyazımızla Allah’ın rahmetine, mağfiretine ve sohbetine lâyık olmaya çalışacağımız mübarek bir gecedir.

Duhan sûresinde Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Hâmîm! Helal ile haramı açıkça bildiren bu Kitab’a yemin ederim ki, şüphesiz biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz onunla uyarmaktayız. O öyle bir gecedir ki her hikmetli iş tarafımızdan çıkan bir emirle ayrılır, (karara bağlanır.)”[6]  

Bu geceye berat gecesi denildiği gibi mübarek gece, senet gecesi ve rahmet gecesi de denilmektedir.[7]  Ayette geçen “Mübarek Gece” den maksat, Kadir Gecesi’dir, diyenler olduğu gibi Berat Gecesi’dir, diyenler de vardır.[8]

Kadir sûresindeki ayetlerle bu ayetler arasında çelişki yoktur. Berat gecesinde indirilen, Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’dan dünya semasını toptan indirilmiş halidir. Kadir gecesinde indirilen ise, Kur’an’ın ceste ceste, peyderpey indirilmeye başladığı durumun ifadesidir.[9] Her şeyi en iyi bilen Allah’dır.

Bu gecede beş özellik vardır:

1-Her hikmetli iş karara bağlanır,[10]

2-Bu gecedeki ibadetin fazileti hesapsızdır.

Bu gecede nafile olsun, kaza olsun namaz kılanların, iyilik, ibadet, hayır ve hasenat yapanların, darda kalanlara yardım yapanların cennetle müjdelenmesi, cehennem azabından, dünya afatından, şeytanın hile ve tuzaklarından kurtulması Allah’ın rahmetinden beklenir. Bu gece ile ilgili hususi bir namazın ve ibadetin olduğuna dair rivayetler varsa da bunlar muteber kaynaklarda yer almadığından biz de zikretmeyi uygun görmedik. Bu gece, bol bol kaza namazı kılınabilir. Evrad u ezkarla meşgul olunabilir. Bol bol iman hakikatlerini ders veren dersler yapılabilir. Okuma programları icra edilebilir.

3-Bu gece rahmet iner, Allah, bu gece Kelp kabilesinin koyunlarının sayısınca kullarına merhametle muamele eder.

4-Allah mağfireti ile bütün Müslümanları bağışlar. Ancak tevbe etmedikçe:

a)Kâhinleri yani gayıptan haber verenleri,

b) Büyü yapanları,

c) Kincileri,

d) İçkiye devam edenleri,

e) Ana-babasını incitenleri,

f) Zinaya devam edenleri ve zinayı savunanları bağışlamaz.

5- Bu gece Peygamberimize şefaat hakkının tamamı verilmiştir. Peygamberimiz, Şa’ban ayının on üçüncü gecesi Cenab-ı Hak’tan ümmeti için şefaat hakkı istedi, üçte biri verildi, on dördünde üçte ikisi, on beşinde de hepsi verildi. Bu şefaatten herkes istifade edebilecek ancak deve kaçar gibi Allah’tan kaçanlar değil.

6- Bu gecede zemzem suyunun arttırılması ilahî adettendir.[11]

Aişe validemiz (r.a) der ki: Resûlullah (sav) kalktı, geceleyin namaza durdu, nihayet secdeye vardı. Secdesini o kadar uzattı ki ben ruhunun kabzedildiği (yani vefat ettiği) kanaatine vardım. Kalktım, yanına vardım. Parmağına dokunuverdim, canlı olduğunu görünce geri döndüm. O esnada sec­dede bulunan Resûlüllah (sav) sızlanıyor, yalvarıyor ve şöyle diyordu;

-Allahım! Azabından affına sığınıyorum, gazabın­dan rızana sığınıyorum, Senden yine Sana sığınıyo­rum. Seni, ben, Senin kendini övdüğün gibi asla övemem, Seni, sen ancak övebilirsin, Zât’ına layık övgüyü ancak sen yaparsın Allahım!..

Resûlüllah başını secdeden kaldırdı, namazını ta­mamladı ve dedi ki:

-Ey Aişe! Biliyor musun bu gece hangi gece?

-Allah ve Resulü daha iyi bilir dedim. Bu gece dedi, Şaban'ın yarısı yani on beşinci gecesidir. Allah bu gece kullarına ve kullarının fiil ve davranışlarına bakar, bağışlan­mak isteyenleri bağışlar, merhamet dileyenlere merhamet eder. Kin, hased ve kötü amel sahiplerini tevbe etmezlerse rahmetsiz, mağfıretsiz olarak olduğu gibi bırakır.[12]

Kur’an’ın inişine sahne olan gecelerden birinin de bu gece olduğu söylenmektedir. Bu gecenin en mühim olaylarından biri de Kâbe-i Muazzama’nın ümmet-i Muhammed'e (s.a.v) kıble olarak tayin edilmiş olmasıdır.

Bir hadisde buyurulmuş ki: “ Şa’ban’ın yarı (onbeşinci) gecesi olduğu vakit, gecesinde ibadet için kalkınız, gündüzünde de oruç tutunuz. Zira Allah Teala güneşin batışından itibaren rahmetiyle dünya semasına tecelli buyurur. Bağışlanmak isteyen yok mu? Onu bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu? Onu rızıklandırayım. Dertli yok mu? İstesin de derman vereyim. Bu çağrı şafak sökünceye kadar devam eder.”[13] Bu gecede yapılan muracaatlar, dualar geri çevrilmez.[14]

Onun için bu gece dini bir, Allah'ı bir, Peygamberi bir, kitabı bir, kıblesi bir olan mü'minlerin birbirini sevmeye, saymaya, kardeşçe yaşamaya karar verecekleri bir gece­dir. Kin ve nefreti, şikak ve nifakı, ayrılık ve gayrılığı unutacakları bir gecedir. Bütün inananların küfre karşı, din­sizliğe karşı, ahlâksızlığa, anarşiye, bölücülüğe karşı yek-vücud olup yarınlara tek ses ve tek nefes halinde çıkma­ya niyet edecekleri bir gecedir. Ömrümüzün günahkâr mazisine veda edip, bundan sonra ibadetle dolu bir hayat sürmek, Allah'ın emirlerine sıkı sıkıya bağlı dakikalar ge­çirmek için dua edeceğimiz bir gecedir. Çünkü Allah'ı razı etmek için verilmiş bu fırsat, belki bir daha elimize geç­meyecektir.

En büyük mesele, en büyük dava Allah'ı razı etmektir. O'nun sevgisini kazanamazsak, bütün dünya dostumuz, dünya dolusu da malımız olsa faydası yok. Çünkü ka­bir, yalancılığın, sahtekârlığın, rüşvetin, torpilin sızamadığı ahiret kapısıdır. Şairin dediği gibi:

“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler 

Yevme lâ yenfeu'"de kalb-i selim  isterler.”

Yani:

Ey Efendi! Ne malın, ne evladın, hiçbir şeyin fayda vermeyeceği bir günde, sanma ki senden altın gümüş is­teyecekler. Sadece ve sadece sağlam bir iman, günah kirleriyle kararmamış veya günahlardan arınmış bir kalb, ibadetle geçmiş bir hayat istenecektir. İşte ahirette senden istenecek şeyler bunlardır. Kabirde geçerli olan da bunlar olacaktır.

Öyleyse insan, en büyük sermayesi olan ömür dakikalarını; hasseten bu geceleri ganimet bilmeli. Yaşadığı her anı, tövbe etmek için verilmiş bir imkân olarak değer­lendirmeli. Elinden gelirse gözyaşlarıyla günah kirlerini yıkamalı, günahlarla paslanmış kalp aynasını silmeli. Silmeli ki Hak tecelli etsin, Hakk'ın cemali görünsün, Manzar-i Rahman olsun.

Dünyanın cazibesi, Leylaların güzelliği insanı aldatmamalı, Mevla’dan uzaklaştırmamalı. Şunu iyi bilmeli ki Mevla'yı bulursa, Leyla'lara, hem de güzelliği solmayan Leylalara kavuşmak mümkün olacaktır. Şu gelecek söz ya baş üstüne asılmalı, ya da kulaklara küpe olarak takılmalıdır:

“Dost istersen Allah yeter, Çünkü O dost ise her şey dosttur. Yaren istersen Kur'ân yeter. Çünkü Kur'ân'da isimleri geçen peygamberler ve meleklerle hayalen görüşür, başlarından geçenleri seyredip ünsiyet eder­sin. Mal istersen kanaat yeter; çünkü kanaat, iktisad et­meye sevk eder, iktisad, berekete vesile olur. Nasihat is­tersen ölüm yeter. Çünkü ölümü düşünsen, dünyaya dalmaktan kurtulur, ahiretine ciddî çalışırsın.”[15]

Öyleyse şimdiye kadar kılamadığımız namazları kılmaya, bir daha da namazı bırakmamaya karar verelim, verilmemiş zekâtlarımızı, sadakalarımızı verelim, açık saçık ve tesettürsüz geçen hayatımıza veda edelim, hayatımızı imanla hayatlandıralım, Allah’ın emri olan farzlarla süsleyelim. Haramlardan, küçük ve büyük günahlardan uzak durmakla hayatımızı ve sağlığımızı koruyalım. Küsmüşsek barışalım, incitmişsek helallik alalım, incinmişsek affedelim, incittiğimiz alim-ulema varsa, özür dileyelim, af isteyelim, ana-babamızın ellerini öpelim, ihtiyaçlarını karşılayalım, dualarını alalım, kibirden, gururdan, hava atmaktan, şımarıklıktan uzak duralım. Kula yakışır şekilde, alçak gönüllü, herkese şefkatle, muhabbetle kucak açalım. Çaresizlere çare olalım, Allah’ın dinini yaşayalım, Onun koruması altına girelim. Ancak bu şekilde gecemiz mübarek olur, evimiz, gönlümüz, yurdumuz huzur ve bereketle dolar.

Geceniz mübarek olsun. Allah razı olduğu hayattan ve istikametten hiç birimizi ayırmasın.

 

 

 


 

 

[1] Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, III, 302

[2]  Bkz. Buhari, Savm, 39; Müslim, Müsafirin, 215,220; Tirmizî, Kıble, 13; İbn Mace, Zühd, 28; Ahmed b.Hanbel, II, 231,250

[3] Ahmet b.Hanbel, V, 201; Nesaî, Sıyam, 70

[4] Fatır, 10

[5] Nablusî, a.g.e, s.36

[6] Duhan, 44/1-4

[7] Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, VI, s.4293-4294

[8] Nablusî, a.g.e, s.42

[9] Farklı görüşler için bkz.Yazır, aynı yer.

[10] Duhan, 44/ 6

[11] Yazır, a.g.e, VI, s.4293-4294

[12] Et-Terğîb ve’t-Terhib, II, 119

[13]  İbn Mace, İkame, 191; Ahmet b. Hanbel, VI, 238; Tirmizi, Savm, 38

[14]  Nablusî, a.g.e, s. 43

[15] Nursî, Mektubat, 26. mektup, s.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.