Said Nursi bu yolda trafik polisi konumundadır
Benliğinden ve değerlerinden uzaklaşan bu yolda trafik polisi konumundaki âlim Bediüzzaman Said-i Nursi’dir
Abdullah Kırgıl'ın yazısı:
Mayın tarlasında olmak
Alabildiğine geniş bir mayın tarlasındayız. Atacağımız her adım günah mayınına denk düşüp bizi tarumar edecek güce sahip. Bugünkü şartlarda bir Müslüman’ın mayına basmaması için azami derecede dikkat etmesi gerekiyor; eskiden gösterdiği uğraşın çok daha fazlasını göstermek koşuluyla tabii... Bu mayın tarlasında yürürken, elimizdeki silahın “namaz”, zırhımızın “takva” olması şart. Aksi takdirde bomba olup patlamamızın önünde hiç bir engel kalmayacaktır...
O mayınlar nasıl döşendi
Mayın tarlasının bugün ne kadar tehlikeli bir hâl aldığını söylemekle beraber, tarlaya mayınların ne zaman ve nasıl konmaya başladığını da ifade etmemiz gerekiyor. 1789 Fransız İhtilali diyeceğim ; “Her şeyin başı da bu illet..” siteminin dudaklarınız arasından döküldüğünü duyar gibi oluyorum. Fransız İhtilali birçok şey için milat olduğu gibi İslam toplumunun inanç ve değerlerinden uzaklaşmasında da önemli bir kavşak noktası. İslam toplumu bu kavşak noktasından çok keskin bir viraja girmiş ve bu virajda büyük bir kaza yaşamış, ardından da birbirini takip eden nisbeten birbirinin devamı niteliğinde yol kazalarına maruz kalmıştır.
Evet, maruz kalmıştır; çünkü direksiyon Batı’nın ve Avrupa’nın elindedir... İslam toplumunun kazada hiç mi suçu yok? Elbette ki var : “Otomobilden inmeye cesaret edememesi.” Benliğinden ve değerlerinden uzaklaşan bu yolda trafik polisi konumundaki âlim Bediüzzaman Said-i Nursi’dir. Nursi, kendi döneminde başlayan ahlaki ve inançsal yozlaşmayı fark edip bunu dile getirmiştir. Şu ifadeler, İslam toplumunun nasıl bir durumda olduğunu gösterir niteliktedir: “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadiseler bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler...”
Said-i Nursi, İslam âleminin düşeceği bataklığın farkına o sıralarda varmış, bunun reçetelerini sunmuştur...
Asıl sorun birey yaşamına yansımayışı
Süreç, aslında zahiri sistem ve yönetim değişiklerini hesaba katmazsak aynı minvalde ilerledi ve bugünkü tehlikeli hâli aldı. İslam toplumu hiçbir zaman kendisine gelemedi, akıntıya karşı beyhude kürek çekti. Çünkü asıl sorun İslam’ın hakiki anlamda birey yaşantısında hâkim olmuyor oluşuydu. Yine Said-i Nursi’nin dediği gibi: “Eğer biz ahlak-ı İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef’alimizle (fiillerimizle) izhar etsek (açıkça göstersek), sair dinlerin tabileri, elbette cemaatler halinde İslamiyet’e girecekler. Belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslamiyet’e dehalet edecektir (dâhil olacaktır).
Namaz ve takva silahını hep taşımalıyız
Kutlu Ramazan mevsimini biraz da bu açıdan anlamak ve anlamlandırmak lazım. Dürüst olmak gerekirse 11 aydır hiç olmadığımız kadar günahlardan uzağız, huzurluyuz, sakiniz.. Asıl mesele ise Müslüman’ca bir yaşamın bir ayla sınırlı kalmaması. Bayramdan sonra Ramazan’a kaldığı yerden devam etmek asıl mesele. Evet, Ramazan ve oruç dolayısıyla mayın tarlasının sakin ve huzurlu bir yerinde dinleniyoruz şu an ama Ramazan ayından sonra tekrar o tehlikeli kıskaca girebiliriz. Ki bu ihtimal çok da güçlü. Ramazan ayının huzur ve bereketini bundan sonraki her günümüzde yaşamak istiyorsak, “namaz” silahını ve “takva” zırhını üzerimizden hiç atmamamız lazım. Asıl ileri görüşlülük bu işte... İleri görüşlülük, ahirette cennet ve cehennemle karşı karşıya kalacağını bilip, dünyaya neden geldiğinin irakine varıp, kısacık fani ömrünü Allah’ın razı olacağı meşru dairede geçirmek hedef ve ümidi... Tüm bunları gerçekleştirmenin çok zor olduğunu söyleyenler de vardır eminim. Mevlana diyor ki: “Zor diyorsun, zor olacak ki imthan olsun.”
Taraf