Said Nursi, iyisi olmadığı için siyasete mesafe koydu
Bulaç, Said Nursi'nin iyi siyasetin mümkün olduğunu bildiğini söyledi
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Ali Bulaç, Said Nursi'nin verili duruma bakarak siyasetle arasına mesafe koyduğunu, ancak iyi siyasetin mümkün olduğunu bildiğini söyledi.
Öncelikle İslamcılar ve dindar çevrelerin “din ve cemaat yapılarının siyasetle ilişkisi” konusuyla artık yüzleşmelerinde hayati zaruret olduğunu belirten Bulaç, Zaman'daki yazısında cemaat yapılarının siyasetle ilişkisinin “radikal kopuş” veya “red” temelinde şekillenmediğini, Muhammed Abduh ve Said Nursi'nin verili duruma bakarak “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığındıklarını" ve siyasetle aralarına mesafe koyduklarını söyledi.
Bediüzzaman Hazretlerinin, “Bir zaman bu garazkârane tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki: Mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i sâlihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârane medhetti. İşte siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim” sözlerinin bunu delili olduğunu açıklayan Bulaç, "Abduh da, Üstad da biliyordu ki 'iyi siyaset' mümkündür. Dünya işlerinin ilahi değerler, hüküm ve hudutlara uygun yürütülmesi işi Kur’an’ın emridir ki bu ancak iyi siyasetle tahakkuk eder. Hz. Peygamber (sas) bunun somut pratiğini (sünnet ve siret) ortaya koymuştur. Dört halifeden son Osmanlı’ya kadar 'iyi siyaset ve iyi siyasetçi' örneklerini göstermek mümkündür" dedi.
Cemaatlerin siyasetle ilişkili olmalarının kaçınılmaz olduğunu hatırlatan Bulaç, "a) Sosyolojik olarak kaçınılmazdır, zira siyaset doğası gereği “sosyal olay”dır. Cemaatler de birer sosyal oluşumdur. Ancak sosyal olay siyasetten ibaret değil, bir cüz’üdür. Cemaatler açısından da siyaset toplumsal yapıların ve faaliyet alanlarının ancak bir bölümünü teşkil eder. Siyaseti merkeze alan “siyasal İslam” ise faaliyet alanlarının neredeyse tamamını siyasete hasreder. b) Modern devlet bürokrasi ve parlamento (meclis) üzerinden toplumsal hayatın tamamını organize eder, yönetir. Eğitimle de zihinleri kontrol eder. Bürokrasi ve parlamento siyasi karar ve süreçlerden oluşur ve iş görür. Böyle rafine bir totalitarizmde hiçbir toplumsal grup siyasetten bütünüyle bağımsız kalamaz, siyasetten radikal kopamaz" şeklinde yazdı.
İslam ülkelerinde siyasetin din olmadan yürütülemeyeceğini vurgulayan Bulaç, yazısını bir soruyla tamamladı:
"Mısır İhvan’ı ana gövdesi cemaat, faaliyet alanının bir bölümü siyasete ayrılmış olan tipik bir örnektir. Türkiye’de özellikle Nur cemaatleri ise Üstad’dan hareketle fiili durumun icaplarına göre hareket ediyorlar; halin fıkhı bunu gerektirir, başka seçenek yok. Burada ister İhvan ister Nur cemaatlerinin önüne iki yerden itiraz geliyor: Biri siyasi paradigması gereği “liberal demokratlar” ki bunlar dini siyasetin dışına çıkarıyorlar; diğeri İslamiyet’i referans almadığı halde “dindar kimliğini ve dindarane görünürlüğü”nü siyasete taşıyan “muhafazakar demokratlar” onlara “siz cemaatsiniz, oy verdiniz, orada durun; siyasi işler, yasa çıkarmak ve yürütmek bize aittir” diyorlar. Pekiyi bu sorunu nasıl çözeceğiz?
Yazının tamamı için tıklayınız