Salahattin ALTUNDAĞ
Ramazân Okumaları-8: İlâhî Düzen ve Kuantum Mekaniği: Ramazân-Şerîf Ayının Çok Katmanlı Hikmeti
FELSEFE BİLİMİNİN ALT DALLARI EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAYA DEVÂM
İLÂHÎ DÜZEN VE KUANTUM MEKANİĞİ: RAMAZÂN-ŞERÎF AYININ ÇOK KATMANLI HİKMETİ
- "Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nîmet sûretinde halkettiği" ifâdesi:
KUANTUM BİLİNCİ[1] (Quantum Consciousness)
Bedîüzzamân Hazretlerinin bu ifâdesi, zâhirî bir bakışla kuantum biliminin karmaşık teorileri ile pek alâkasız gibi görülebilir. Ancak, daha derîn bir muhâkeme ile bu iki düşünce arasında benzersiz bir uyum ve farklılıkların özgün bir sentezi bulunmakta ve bu ifâdenin kuantum dünyâsının bazı temel fikirleriyle ilginç bir diyalog kurmakta olduğu görülmektedir.
Kuantum bilinci, kuantum mekaniğinin prensiplerinin insân bilinci ve algısıyla nasıl ilişkili olabileceğini araştıran bir alandır. Bu alanda, gözlemcinin (insân gibi) kâinâta etkisi ve bilincin kuantum düzeyindeki olâyları nasıl şekillendirebileceği gibi konular ele alınır. Bedîüzzamân'ın yeryüzünü bir "sofra-i nimet" olarak tanımlaması, kâinâtın bir bütün olarak, içerisinde yaşayan her bir varlıkla nasıl bütünleşik ve etkileşimli olduğunu vurgulayan bir bakış açısı sunar.
Bedîüzzamân'ın özgün bakış açısından yola çıkarak, kuantum bilinciyle ilişkilendirilebilecek bazı noktalar şunlardır:
- Mânevîyât ve Madde Arasındaki İlişki (The Relationship Between the Spiritual and the Material).
- Evrensel Bağlantısallık (Universal Connectivity),
- Gözlemcinin Rolü (The Role of the Observer),
- Potansiyelin Gerçekleşimi (The Realization of Potential),
- Evrensel Bağlantısallık (Universal Connectivity)
“Evrensel Bağlantısallık” kavramı, hem Bedîüzzamân Said Nûrsî Hazretlerinin bu ifâdesinde hem de kuantum bilincinde merkezî bir tema olarak öne çıkar. Bu bağlamda, Bedîüzzamân'ın ifâdesini evrensel bağlantısallıkla daha derînlemesine ilişkilendirmek, iki farklı düşünce dünyâsının kesişim noktalarını aydınlatır.
Kuantum mekaniğinde, herhangi bir noktada, parçacıklar arası anlık bir etkileşim ve bağlantı olduğunu belirten kuantum dolanıklığı fenomeni,[2] kâinâtın temel bir özelliğidir. Bu, kâinâtın en temel seviyesinde bile, ayrı düşünülemez bir birliğin ve bağlantısallığın var olduğunu gösterir. Bedîüzzamân'ın ifâdesi ise, bu ilâhî düzenin ve birliğin mükemmel bir metaforu olarak, Cenâb-ı Hak'ın yeryüzünü insânlık için bir nîmetler sofrası olarak tertip ettiğini vurgular. Bu ifâde, yaratılışın her bir parçasının, büyük bir bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu ve her bir varlığın, bu sofranın birer misâfiri olarak kendi yerine ve rolüne sâhip olduğunu hatırlatır.
Bu perspektiften bakıldığında, evrensel bağlantısallık ve Bedîüzzamân'ın ifâdesi arasındaki ilişki, insânın kâinâttaki yerini ve rolünü yeniden değerlendirmeye yönlendirir. Kuantum düzeyindeki bu bağlantısallık, insânın yaratılış içindeki yerinin de sâdece fiziksel bir varlık olmadığını, aynı zamânda kâinâtla ve Allâh’la mânevî bir bağ içinde olduğunu gösterir. İnsânoğlunun bu sofradan aldığı her nîmet, sâdece bir ihtiyâcın karşılanması değil, aynı zamânda bu kozmik bağlantısallığın bir tezâhürü ve onun bu büyük düzen içindeki aktif rolünün bir ifâdesidir.
Bedîüzzamân'ın vurguladığı gibi, bu "sofra-i nîmet" sâdece maddî bir lütûf değil, aynı zamânda kâinâtın ve içindeki her varlığın birbirine nasıl bağlı olduğunu anlamamızı sağlayan mânevî bir ders de sunar. Bu, kuantum bilincinin araştırdığı bilinç ve evrensel bağlantısallık ile de derîn bir uyum içindedir. Her iki perspektif de varlıklar arası bu derîn ve karmaşık ilişkileri kavramaya, kâinâtın sırlarını çözmeye ve yaratılışın amacını anlamaya çalışır.
Bedîüzzamân'ın "Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nîmet sûretinde halkettiği" ifâdesi, kuantum bilinciyle evrensel bağlantısallık üzerinden kurulan bu derîn bağ, yalnızca fiziksel ve maddî dünyâyı değil, aynı zamânda mânevî boyutları da kapsayan bir anlayışı teşvîk eder. Bu, insânlığı, yaratılışın bu büyük düzeni içindeki yerini daha bilinçli bir şekilde düşünmeye ve kâinâtla olan ilişkisini daha derîn bir mânevîyâtla değerlendirmeye dâvet eder.
- Mânevîyât ve Madde Arasındaki İlişki (The Relationship Between the Spiritual and the Material)
“Mânevîyât ve Madde Arasındaki İlişki” konusu, Bedîüzzamân Hazretlerinin "Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nîmet sûretinde halkettiği" ifâdesi ile kuantum bilinci kavramının kesiştiği en derîn ve en anlamlı alanlardan biridir. Bu bağlamda, bu ilişkiyi daha detâylı ele almak, her iki düşünceden de gelen zenginlikleri ve iç içe geçmiş yapıları ortaya koymaktadır.
Kuantum bilinci, kâinâtın sâdece maddî yapılarla sınırlı olmadığını, aynı zamânda bu maddî yapıların altında yatan daha derîn bir bilinç düzeyinin olduğunu öne sürer. Bu bilinç düzeyi, maddenin ötesine geçerek kâinâtın temel bir parçası olarak görülür ve gözlemlenebilir kâinâtın nasıl ortaya çıktığını anlamamıza yardımcı olur. Bu, maddî dünyâ ile mânevî gerçeklik arasında bir köprü kurar ve her ikisinin de birbirinden ayrılmaz olduğunu gösterir.
Bedîüzzamân Hazretlerinin ifâdesi, bu düşüncenin mânevî yankısını sunar. Yeryüzünün "sofra-i nîmet" olarak betimlenmesi, Cenâb-ı Hak'ın insânlık için sunduğu maddî nîmetlerin yanı sıra, bu nîmetlerin içerdiği mânevî mesajları ve dersleri de vurgular. Her bir nîmet, sâdece fiziksel bir ihtiyâcı karşılamakla kalmaz, aynı zamânda insânı Allâh’la daha yakın bir bağlamda düşünmeye ve O'nun varlığını ve lütfunu tefekkür etmeye dâvet eder.
Bu perspektiften, maddî ve mânevî dünyâlar arasındaki ilişki, bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. Kuantum bilinci ile ilişkilendirildiğinde, bu bütünlük, kâinâtın yalnızca gözle görülebilen bir gerçeklikten ibâret olmadığını, aynı zamânda onun altında yatan daha derîn, gözle görülemeyen mânevî bir boyutun da olduğunu gösterir. Bu mânevî boyut, kuantum düzeyindeki olâylarla ve gözlemlerle doğrudan ilişkili olabilir ve bu olâylar, kâinâtın sâdece fiziksel yasalarla değil, aynı zamânda bir mânevî düzenle de yönetildiğini gösterir.
Bedîüzzamân'ın "Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nîmet sûretinde halkettiği" ifâdesi ve kuantum bilinci arasındaki ilişki, maddî ve mânevî dünyâların birbirleriyle iç içe geçmiş, birbirlerini tamamlayan ve birbirlerine bağımlı olduğunu vurgular. Bu ilişki, kâinâtın ve içindeki her şeyin anlamını ve amacını kavramamızı sağlayan bir anlayışla, maddî imkânın ötesinde, daha derîn bir mânevî gerçekliğe işâret eder. Bu, insânın hem maddî hem de mânevî varlığının, evrensel bir düzenin parçası olarak bir arada var olabileceği ve her iki boyutun da insân hayâtındaki öneminin altını çizer.
DEVÂM EDECEK İNŞALLÂH
- Gözlemcinin (İnsân gibi) Rolü (The Role of the Observer)
- Potansiyelin Gerçekleşimi (The Realization of Potential)
[1] Kuantum Bilinci: Kuantum mekaniğinin prensiplerinin insân bilincinin doğası ve işleyişi üzerine nasıl uygulanabileceğini inceleyen teorik bir alandır. Bu yaklaşım, bilincin ve zihinsel fenomenlerin, kuantum mekaniksel olâylar ve durumlarla ilişkilendirilebileceği fikrini öne sürer. Kuantum dolanıklığı, süperpozisyon ve diğer kuantum mekaniksel özellikler gibi konseptler, bilincin bazı gizemli yönlerini açıklamak için kullanılır. Ancak, bu alandaki teoriler henüz kesin deneysel kanıtlarla desteklenmemiş olup, bilim ve felsefe arasında tartışmalı ve spekülatif bir konumda yer alır.
Kuantum bilinci, genellikle bilim ve felsefe arasındaki sınırları bulanıklaştıran bir konsepttir. Temel olarak, kuantum mekaniğinin prensiplerinin insân bilinci ve algısına nasıl uygulanabileceğini araştıran hem bilimsel hem de felsefî yönleri olan bir alanı ifâde eder. Kuantum bilinci, doğrudan bir felsefî görüşten ziyâde, kuantum fiziğinin bulguları ve teorileri üzerine kurulu, bilinci ve gerçekliğin doğasını anlamaya yönelik bir çabanın ürünüdür. Ancak, bu çabanın içinde barındırdığı konular ve sorular felsefî tartışmaları besler ve önemli felsefî konseptlerle kesişir.
Kuantum bilinci üzerine yapılan çalışmalar, özellikle zihin-fizik ilişkisi, bilincin doğası, gerçekliğin temeli gibi konularda felsefî soruları da içerir. Bu alan, kuantum teorisinin, bilincin nasıl işlediğine dâir anlayışımıza katkıda bulunabileceği varsayımı üzerine kuruludur. Örneğin, kuantum dolanıklığı ve süperpozisyon gibi kuantum mekaniksel özelliklerin, bilincin bazı gizemlerini çözmede potansiyel olarak önemli olabileceği düşünülmektedir.
Bu nedenle, kuantum bilinci doğrudan bir felsefî görüş olarak tanımlanmasa da hem felsefî meseleleri tetikleyen hem de felsefî düşünceye zemin hazırlayan multidisipliner bir araştırma alanıdır. Bu alandaki çalışmalar, felsefî analiz ve spekülasyonu gerektirir ve felsefe ile doğa bilimlerinin kesişim noktasında yer alır. Bu kesişim, bilimin sınırlarını genişletirken aynı zamanda felsefenin temel sorularına yeni perspektifler ve yorumlar sunar.
[2] Fenomen: Gözlemlenebilen her türlü olây, varlık ya da deneyim anlamına gelir. Genellikle, bir şeyin dış dünyâda gözlemlenmesi veyâ deneyimlenmesi sonucunda ortaya çıkan ve bilinç düzeyinde algılanan herhangi bir olgu veyâ nesne için kullanılır. Felsefî bağlamda, fenomen, şeylerin bizlere nasıl göründüğüyle ilgili bir kavramdır ve bu anlamda nesnelerin özünden ziyade, onların algılanış biçimine odaklanır. Bilimde ise, fenomen terîmi genellikle doğal olâyları açıklamak için kullanılır; örneğin, bir gökkuşağı veyâ yer çekimi gibi doğa olâyları birer fenomendir. Fenomen, aynı zamanda, sosyal bilimlerde bireylerin veyâ toplumların deneyimleriyle ilgili olâyları tanımlamak için de kullanılır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.