Misafir Kalem
Şehit Âlim Molla Abdülkerim’in ardından
Prof. Dr. Metin Yiğit’in yazısı
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Bediüzzaman yaşadığı dönem itibariyle İslam Medeniyetiyle modern Batı Medeniyetini karşılaştırırken İslam Medeniyetine Norşin’deki Şeyh Abdurrahman Tâği’nin meclisini, Batı Medeniyetine ise Paris’teki mosan localarını örnek gösterir. Norşin’deki Meclis/medrese gerek Seyda-i Tâği döneminde gerekse mahdumu Hazreti Diyauddin döneminde ilim, irfan ve cihadı şahsında cemeden birçok isim yetiştirdi. Molla Abdulkerim de Hazreti Diyauddin’in ahfadından olup Norşin'deki medrese geleneğinin son temsilcisi idi.
Norşin, ülke sathında ilmi fetretin yaşandığı bir dönemde bin bir çileyle ilmî mirası koruyup sonraki nesillere aktaran merkez görevini icra etmiştir. Cumhuriyet döneminde yetişen hoca, mütercim ve müelliflerin önemli bir kısmının yolu doğrudan ya da dolaylı olarak Norşin’la kesişmiştir.
Ancak modern fırtınanın her tarafı kasıp kavurduğu son 50-60 yılda artık Norşin’de eski canlılık kalmamış ya da zayıflamış durumda idi. Bir zamanlar ilim ve irfanın bayraktarlığını yapan aileler arasında bu damar zayıflamış görünüyordu. Molla Abdulkerim bu fetret döneminde ortaya çıkan ve ümitleri yeşerten bir sima idi.
Doksanlarda Norşin’e Şeyh Muhammed Hafid’i ziyarete gittiğimde tanışmıştım kendisiyle. Bende uyandırdığı ilk izlenim mütebessim, zarif ve ilim ehli bir insan olduğu şeklinde idi. Ondan sonra birçok kez değişik vesilelerle kendisiyle görüşüp sohbet etme imkânı buldum. Klasik tahsilin yanı sıra modern birikimde de behre sahibi bir kimse idi.
Molla Abdulkerim’i tanıdıktan sonra Hazret ailesinde bir dönemdir yaşanan ilmi fetretin artık son bulacağı ve yeniden bir canlanmanın başlayacağı ümidi belirdi içimde. Kendisini tanıyan birçok kimse de aynı hissiyatı taşıyordu. Hakikaten de Molla Abdülkerim, amcası Şeyh Hafid’in vefatından sonra yüzlerce belki de binlerce öğrencinin yetişmesine vesile oldu, ilmiyle ve muamelesiyle etrafına ışık saçtı. Tedris faaliyetinin yanı sıra, yakından-uzağa Müslümanları ilgilendiren sosyal meselelere duyarlı oldu hep. İlmi ve dini hizmetler yolunda birçok meşakkate katlandı. Katıldığı toplantılarda sosyal problemleri müşahhas bir şekilde gündeme getirdiğine bizzat şahidim.
Bu hassasiyetin gereği olarak her kesimden insanlarla diyalog halinde idi. Anlaşmazlıklar üzerine yanına gelenlerle bizzat ilgilenir, davet edenlere gider, gelemeyip telefon açanlara üşenmeden telefonla yardımcı olmaya çalışırdı. Bunun örneklerine defaatle şahit oldum. Nitekim şehâdetine vesile olan olay da belirttiğimiz hususu teyid eder niteliktedir. Anlaşmazlık halindeki iki aile arasında arabuluculuk yaparken tebliğ ettiği şer’î hükmü beğenmeyenler tarafından şehit edildi. “Şehit” diyorum, zira şeriat-ı garrânın ahkamını tebliğ uğruna ve şer’î ilimleri tedris ettiği bir esnada haince öldürüldü. Allah’a karşı kimse, kimseyi tezkiye edemez. Ancak kanaatimiz ve ümidimiz şer-î şerifin talimi ve tebliği yolunda can veren hocamızın hükmen şehit olduğudur.
Bu olay kanaatimce bölgemiz açısından da bir dönüm noktasıdır. Kürtlerde eskiden beri anlaşmazlıklar, hatırı sayılır medrese âlimlerine götürülür ve seydaların hakemlik yapmaları istenir. Bu durum birçok anlaşmazlığın mahkemelere gerek kalmadan çözülmesine imkân sağlamıştır. Sonuç ne olursa olsun seydalar hiçbir zaman verdikleri karardan dolayı husumet ve tepkiye maruz kalmamışlardı. Dini değerlerin aşınmaya başladığı modern dönemde seydaların kısmen nüfuz kaybına uğradığı doğrudur. Ancak her şeye rağmen husumet ve saldırı şeklinde bir tepki şimdiye kadar görülmüş bir şey değildir. Bu olay artık bölgemizdeki sosyolojinin değiştiğini çok bariz bir şekilde göstermektedir. Artık tekke ve ilim meclisleri havasını teneffüs etmiş irfan sahibi gençlerle karşı karşıya değiliz. Kısmen kara cahil kısmen de modern iletişim araçlarının emzirip beslediği bir nesille karşı karşıyayız. Seydaların saygınlığı, şeri hüküm, hürmet ve ihtiram artık karşılıksız kavramlar anlaşılan. Peki, bu durum karşısında ne yapmak gerekir?
Kanaatimce Müslüman ferd ve Müslüman toplumun inşasında takip edilmesi gereken en temel yönteme avdet edip bütün mesaiyi ona göre şekillendirmeli. Bunu yaparken Kur’ân’ın 6000 civarındaki ayetinin sadece 500’ünün ahkâma ilişkin, geri kalanının ahlak ve özellikle imanla alakalı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundayız. İmandan beklenen sonuçların sadece kelime-i şehadet getirmekle hasıl olmayacağı izahtan varestedir. Marifetullahın etkisi kalbin derinliklerinde hissedilmedikçe ve Ahirete iman, yarına inanmak seviyesine çıkmadıkça ismen Müslüman ama fiilen gayr-i Müslüman olan ifritler eksik olmayacaktır.
Ümidimiz, M. Abdülkerim’in şehadetinin yeni bir silkinmeye ve uyanışa vesile olmasıdır. Ayet-i kerimede belirtildiği üzere biz hissetmesek de şehitler diridirler. Onlar diri oldukları gibi inşallah bizim de dirilmemize sebep olurlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.