
Misafir Kalem
Sekeratta imanını kurtaran kırkta bir mi yoksa yüzde doksan dokuz mu?-8
Nail Yılmaz
Sekerat anında Cebrail (as) şeytanı oradan kovar
1- İmam-ı Şa’rani’nin naklettiği bir rivayette: ‘’Cânab- Hak sekarattaki bir mümin kuluna bizzat Cebrail (as) ile beraber birçok rahmet meleklerini gönderir. Cebrail (as) ve rahmet melekleri son nefesini vermekte olan müminin yanından şeytanı kovarlar.
Sonra Cebrail (as) mümin’e der ki: Ey falanca! Sen beni tanımadın mı? Ben Cebrail’im. (şeytanları göstererek) bunlar da senin düşmanlarındır.
Sen millet-i İbrahim olan, Muhammed (as) şeriatı üzere öldün. (ölüyorsun) diye müjde eder. İşte o sırada hiçbir söz insan için bu haberden daha sevimli olamaz.’’[1]
’Kırkta bir iki kişi kurtulur’’ sözünü tebliğde kullanırken hakikatin dengesini muhafaza etmek
Birçok Kur’an tefsirlerinde, hadis kaynaklarında ve dini irşad kitaplarında tergib ve terhib maksatlı bir kısım uç örnekler yer alır. Bunlar yerinde, zamanında, makamında ve dozunda kullanıldığı zaman gayet faydalı olurken, yer, zaman, mekân, makam ve muhatab kaideleri yok sayılarak hikmetsiz bir şekilde nakledildiği zaman faydadan çok zarar getirdiği göz ardı edilmemelidir..
Meselâ bazı hadis-i şeriflerde "Kim iki rek'at namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır. Veya gıybet, katil gibidir’’ denilmiş. Şu nevi rivayetler tergib ve terhib için olup sadece hayra teşvik ve şerden sakındırmak içindir. Hem, vukuu her zaman daimî ve küllî değil, ya muvakkattır, veyahut mümkinedir.[2]
Demek ki böyle ‘’Mübalağalı (bir şekilde yapılan) tergib ve terhib katl ve zinayı tahfif ve haccın kıymetini tenzil ediyorlar. Bu sırra binaen: Vaiz hem hakîm, hem muhakemeli olmalıdır. Evet müvazenesiz vaizler, çok hakaik-i neyyire-i diniyenin husufuna sebeb olmuşlardır.’’[3]
Aynen bu örneklerde olduğu gibi; Şualar’da: “Bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler (ise) kaybetmişler”[4] denilir.
Bir kelam öncelikle o kelamın bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Bağlam ise kelamın nerede söylendiği, kime söylendiği, hangi maksatla, ne amaçla söylendiği ve kelamı kimin söylediği gibi durumları ifade eder.
Buna göre bir sözün mebde ve müntehasını, sıyak ve sıbakını yani bağlamını nazara almadan, bir sözü umuma teşmil etmek, her yerde bunu Demokles’in kılıncı gibi ehl-i imanın başında sallamak, sözün en kibar ifadesiyle:
- Çok basit bir şark kurnazlığı,
- Veya bektaşi mantığı,
- Veya muvazenesiz bir mübalağa,
- ‘Dinde mutassıb, muhakeme-i akliyede noksan’ sözüne masadak olmaktır. .
Hz. Üstad böyle kıt akıllı, iyilik yapayım derken dine zarar verenler için: ‘’Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir (der.) Öyle ise şimdiye kadar yalnız düşmanın tarafına bakıp eldeki elmas kılınçla onların tefritlerini kırardım; fakat şimdi mecburum: Öyle dostların terbiyeleri için, onların avamperestane ve ifratkârane olan hayalâtlarına, o kılıncı bir derece iliştireceğim’’[5] der. Her ne ise…
Çünkü: Hz. üstadın hüsn-ü hatime için verdiği en son fetvaya göre; ‘’Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, (her ehl-i imandan yüzde de doksan dokuz ihtimal ile) kurtulur ’’[6] demişti. Ve bu fetvasını sıkça nazara verdiği birçok cerh edilemez burhan ve hüccetlere istinad ettirmişti. Mesela:
- Ellerinde nişane-i tasdik olan hadsiz mu'cizeler bulunan yüzyirmidört bin peygamberler,
- Ve onların verdikleri haberlerin izlerini ve sinemada gibi gölgelerini, keşf ile, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan yüzyirmidört milyondan ziyade evliyalar,
- Ve o iki kısım meşahir-i insaniyenin haberlerini aklen kat'î bürhanlarla ve kuvvetli hüccetlerle -fikren ve mantıken- yakînî bir surette isbat ederek tasdik edip imza basan milyarlar gelen geçen muhakkikler,
- Ve o müçtehidler ve sıddıkînler; bil'icma', mütevatiren nev'-i insanın güneşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-ı azîme
- Ve bu üç taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük ve âlî heyetlerin fermanları ile verdikleri haberleri dinlemeyenleri yüzde doksandokuz dehşetli tehlike ile korkutmuş.
- Ehl-i iman ve taati ise saadet-i ebediye ile yüzde doksandokuz ihtimali kat’i tebşir etmiştir.[7]
R. Nur Külliyatında yüzlerce yerde geçen bu kadar kesin burhan ve hüccetlere istinad ettirilen ‘’ Ehl-i iman ve taattan, yüzde doksandokuz kişinin kurtulacağı’’ haberine karşın;
Altı bin kusur sahifelik Külliyatta orijinal metin olarak, bir tek yerde geçen, ‘’ sekeratta bir ehl-i keşfin müşahedesiyle, kırk vefiyattan birkaç kişinin kazandığını, ötekilerin kaybettikleri’’ haberini teşmil etmek hakperestlik değildir ve olamaz.
Çünkü Külliyatta bir tek yerde geçen ve sadece bir keşfe dayalı bu haber, terhib, temkin ve teyakkuz maksadlı olduğu için:
- Yüzyirmidört bin peygamberlere,
- Yüzyirmidört milyondan ziyade evliyalara,
- Milyarlar ile muhakkiklere,
- Ve nev'-i insanın güneşleri, kamerleri, yıldızları olan müçtehidler ve sıddıkînler gibi delil, hüccet ve burhanlara istinad ettirilmemiştir.
Sadece, İmam-ı Gazal’inin çok az kişinin kaybettiğini ifade eden “kibrit-i ahmer’’ misali gibi veya Risale-i Nurda, yüzlerce yerde geçen yüzde birlik veya binde birlik kaybetme ihtimalinin de olduğu nazara verilmek istenmiştir.
Sonuç:
‘’Sekeratta imanını kurtaran kırkta bir mi, yoksa yüzde doksan dokuz mu’’ ana başlıklı bu çalışmamızda gerçekten her vefat eden ehl-i iman ve taatten yüzde kaçı kurtuluyor sorusuna İslamî temel kaynaklar çerçevesinde bir cevap aradık.
Yokluk ve varlık mukayeseleriyle başlayan bu yolculuğumuz;
- Mahfuz ve makbul iman,
- Hüsn-ü hatime veya su-i hatime,
- İmanın, sûreti veya hakikâti,
- Taklid-i veya tafsil-i iman,
gibi alt başlıklar altında, sekerat veya son nefeste nasıl bir ölüm süreci yaşandığının izini sürmeye çalıştık.
Kısmen şuhudî, kısmen gaybî olan sekerat safhasında, genel olarak istikamet ve itaat üzere olan bir mü’minin, imanı’nın asla zayî olmayıp, elden gitmediği, naslar ışığında nazara verilirken, bu konuda öncelikle îtikat imamlarının ve büyük müçtehitlerin görüş, kanaat ve içtihatları belirleyici oldu.
Özellikle bahsimizin ana temasını oluştura n; ‘hüsn-ü hatime’ veya “su-i hatime” safhasının, hayatın farklı zaman dilimlerine yayılmış bir süreç mi? Yoksa sekaratta yaşanan ve bir an-ı vahidde olup biten bir sonuç mu? sorusuna ilişkin, izahat ve açıklamara genişce ve tafsilatlı bir şekilde yer verdik.
Ehl-i sünnet imamlarımızın ekseriyetine göre, son nefeste imanın veya inkârın bazı istisnalar dışında neticeyi pek değiştirmediği vurgulanırken, ömür boyu istikamet ve itaat üzere olan ehl-î imanın, farzları yapmak ve kebireleri işlememek kaydıyla yüzde doksan dokuzunun kazanacağı, ehl-i isyan ve tuğyan olan ehl-i dalaletin ise yüzde doksan dokuzunun, kaybedeceği nazara verilmeye çalışılmıştır.
(Manisa/Soma İlim Kültür Vakfı Aralık/2025- Kış Programı Seminer Notları)
- İmam-ı Şerani Ölüm– Kıyamet- Ahiret. Terc. Halil Günaydın.1981 baskı. İstanbul. Bedir yay. Sh. 46- Terc. Naim Erdoğan. Sh. 39, İstanbul/ Nisan-2016
- Sözler (347)
- Muhakemat (32)
- Şualar (203)
- Muhakemat (51)
- Kastamonu Lahikası (148)
- Şualar (86)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1-“Siz öyle bir zamandasınız ki, içinizden kim emredildiklerinin onda birini bırakırsa helak olur; sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda yaşayanlardan kim emrolunduğunun onda birini yaparsa kurtulacaktır.” buyurur. (Ramûzu’l-Ehadis s. 136, 1753, hadis Tabarani filkebir, İbn-i Adiy, Ebû Hureyre’den)
Yanıtla (3) (0)* Bu hadisin bugünkü anlam ve açılımı:
-Hz. üstadın hüsn-ü hatime için verdiği en son fetvaya göre; ‘’Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, (her ehl-i imandan yüzde de doksan dokuz ihtimal ile) kurtulur ’’Kastamonu L.
Allah razı olsun.Güzel bir analiz ve izah oldu.Üstad (ra) Risale-i Nurlarda havf ve recâ dengesini iyi kurmuş.Kimse imanına güvenmesin.Ey imân edenler!Allahtan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlardan olarak ölün. (Âli İmran Süresi 102.Ayet.)Allahın rahmetinden ümit kesmek kebâirdendir.Bu nokta recâ noktası.Üstadın keşif olarak anlattığı ise havf noktasıdır.Bizlere düşen Cenab-ı Hakka olan kulluğumuz noktasında fiilen ve kalben dua etmek, gayret göstermek ve bu uğurda azîm,sebat,sabır,irade ve güç talep etmektir.Allah bizlerin ve ailelerimizin de âkibetini hayr etsin.Allahümme entesselâm.Ve minkesselâm.Tebârekte yâ zel celâli vel ikram.Amin.
Yanıtla (3) (0)