Hüseyin YILMAZ
Sıddık Hoca diye biri!
İsmini ilk duyduğumda sanırım henüz lise talebesiydim. Şöhreti Adıyaman kadar ulaşmıştı. Ne var ki, Nurculuğu ile birlikte bu şöhrete garib bir Kürtçülük iddiası da eşlik ediyordu. İşin tuhafı, bu ürkütücü iddiayı kendi aralarında seslendirenler de Nurculardı.
Yıllar sonra onunla bir ahbabın tavassutu ile bir dost evinde tanıştığımda daha genç bir gazeteci idim. Merhum İzzeddin Yıldırım ile misafir bulunduğu bir ahbabın evine dâvet edilmiştim. Kalabalık bir ders, bir sohbet olacağını düşünürken, iki onlar, iki biz, bir de ev sahibi ile beş kişi olduğumuzu farkettiğimde bu ziyaretin biraz da merkrezinde olduğumu ancak anlamıştım.
Zirâ, o günlerde daha sonra “Doğu Gerçeği v e Müslüman Kürtler” adıyla neşredilecek kitabımın ilk çalışmaları ile meşguldüm. Bu ön çalışmalar, zaman zaman gazeteye de aksettiği için anlaşılan dikkatlerini çekmişim.
Merhum Yıldırım gibi, Sıddık Hoca’nın da Kürt Meselesi ile bir mü’min, bir Müslüman olarak yakından alâkadar olması, Kürtçülükle yaftalanmasına yetmişti. Bu hükme, gece geç saatlere kadar uzayan hararetli sohbetimizin neticesinde net bir şekilde varma imkânım olmuştu.
Hayır!.. İkisi de Kürtçü değildi. Sadece her kavim gibi Kürtlerin de bir takım insanî haklarının olduğunu ve bu hakların Kemalist Ankara muktedirlerince gasbedildiğini düşünüyor, İslâmiyet ve insaniyet zemininde daha âdil bir birliktelik mücadelesi veriyorlardı.
Bu tavır, Nurcuların geniş kitlelerini korkuttuğu için herkesten önce onlar Kürtçülük yaftası ile yaka silkmişlerdi. Türkçülerin yıldırımlarını çekmeleri zaten kaçınılmazdı. Kemalist ve Türkçü derin devlet ruhu da peşlerine takılınca bir çok zihne Kürtçü olarak yerleşip kalmışlardı.
O akşam, sanırım anlaşamadığımız noktalar her şeye rağmen daha fazla idi. Ancak hemen ifâde etmeliyim ki, bunlar, meselenin teşhisi ile ilgili değil, çözüm arayışlarında takınılacak tavırla ilgiliydi. O günün şartlarında, iyi niyetle de olsa, hareket tarzı itibariyle Üstad’ın çizgisini bir parça zorladıklarını düşünmekten kendimi alamamıştım. Yine de dostça ve daha sık görüşmek temennisiyle ayrıldık.
Yazık ki, bu temenni, merhum İzzeddin Yıldırım için bir daha hiç tahakkuk etmedi, Hakkın rahmetine ulaştığını henüz öğrendiğim Sıddık Hoca ile ilgili de bir iki şifahi, üç beş de telefon görüşmesi ile sınırlı kaldı.
Dünya meşgalesinin üzerine dostları ihmâl gibi büyük kusurum da destek verince, sanırım daha çok benden kaynaklı bir uzak kalıştı bu. Galiba son görüşmemiz, iki yıl önce müşterek bir dostumuz kendisini bir bayram vesilesiyle ziyaret ettiğinde ismim geçince arama ve bayramlaşma lütuf ve âlicenablığında bulunması şeklinde olmuştu.
Anlaşılması güç kelâmî tarafına rağmen, insanları harekete geçirebilmiş gayretli insanlardandı.
Cenab-ı Hakk’tan kendisine gani gani rahmet niyaz ediyor, âilesi ve sevenlerine sabır diliyorum.
İnna Lillah ve İnna İleyhi Râciun!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.