Hüseyin YILMAZ
Siyaset zemininde hayr-ı mahz yok!
Bulanık seller gibi şuur ve dimağımızı istilâ eden günümüzün propaganda ve telkin gayyasında boğulmamak, temiz kalmak, doğruyu yanlıştan ayırmak neredeyse imkânsız! Bütünüyle internet, hususiyle de sosyal medyanın lağımdan iki nehir gibi şuurumuzu felcettiğini bile idrak edemiyoruz. Hiçbir hüküm Batı istilâsının bu kirli ve habis öncü kollarının tesir ve tuzaklarından azade, temiz ve müstakim olamıyor. Dolayısıyla da her hüküm; doğru kadar, belki daha fazla, yanlışa yakındır; yanlışlar ihtiva ediyor.
Ruh ve zihnimizin dikkatli bir gusle, günah ve kirlerinden arındırılmaya ihtiyacı var! Batının ufunetli telkinleri ile yol almamızın, ferec ve fecir görmemizin imkânı yok, ihtimali de. Dilleri unutturulan Babillilerden daha zor, daha çâresiz durumdayız; anlaşamıyoruz. Bu gürültü cehenneminde kafalar adedince düşünce kılıklı hezeyan, kelime leşlerine bindirilip kulaklarımıza boca ediliyor; her kafadan yükselen ayrı bir ses, ayrı bir gürültü payandası bu cehennemin.
Ne zamandır, bu içtimaî lağımdan uzak durmaya çalışıyorum. Göz ucuyla, kısa müddetlerle nazar etmekle iktifa ettiğim bu kirlilik her ruhu sersem, her aklı geveze ediyor. Eskiden siyaseti siyasetçiler ile partilerin yakın kadroları yapar, gevezeliği basın mensuplarına düşerdi. Geçti gitti... Artık herkes siyasetçi, herkes yazar, herkes stratejist, herkes hatib. Herkesin duyduğu tek ses, kendi sesi. Hayır kendi sesi değil; kendi sesi sandığı gürültülü bir yankılanma, bir uğultu.
Bu dehşetli hakikatlere rağmen önümüzde ciddiyeti ortada bir seçim var. Neticeleri hepimizi şu veya bu ölçülerde ilgilendiren bu seçime karşı bigâne kalmak mümkün değil. İster istemez düşüncelerimi ehibbaya ifâde etme ihtiyacı duyuyorum. Ama önce sık zikrettiğim bir kaç noktayı tekrarlamak istiyorum:
Bir kere; siyasete inanan, mevcud siyaseti tasvib edenlerden değilim. Menfaat ve yalan üzerine kurulu olduğunu görmemek için kör olmak yetmez, şuursuz olmak da gerekir. Altmışa merdiven dayadım, hafızam siyaset sahnesinde temiz kalmış tek bir ismi önüme koymuyor. Temiz başlayanların tamamı, bir şekilde kirlenmiş olarak bitirdiler.
Siyaset arenasını evliyalar yatağı olarak görenler hüsran yaşar, hüsran yaşıyor. Zâlimane tarafgirliğin bütün habisliği ile yaşadığı bu arenaya gönlünü fırlatan değil, bir şekilde taraf olan da âhiretine sadece vebal taşır. Umumî bir menfaat ve vatandaşlık vazifesi olarak oy kullanma zaruretini aşan siyasî meyillerden Allah’a sığınırım.
Sonra, asrın tabiatı hayr-ı mahza müsaid olmadığından oy verdiğim partiyi ehvenüşşer makamında görüyorum. Ehvenüşşer, zâtında “hayr” değil, şerdir. “Hayr” sırasına geçmiş olması, “azamüşşer”in önünü kesmiş olması sebebiyledir. İki şerden küçüğüne, bilmecburiye râzı olmaktır. Zâtı itibariyle sevilmesi, şerre muhabbettir ve şer hükmüne geçer. Parmak veya kolunuzu kesmekle tehdid edip tercihi size bırakan bir zâlime parmağınızı kestirirsiniz, kolunuzu değil. Ama parmağınızı kestiği için hiç bir zaman dönüp bu zâlimi sevmez veya gönülden teşekkür etmezsiniz. Parmağınızın kesilmiş olması da şerdir, hayır değil. Sadece kolunuzun kesilmesinden iyidir, o kadar...
AK Parti’yi de başından beri ehvenüşşer telâkki ederek destekledim. Ondan hayr-ı mahz bekleyip alkışlayanlarla da hiçbir zaman hemfikir olmadım ve değilim.
Ve de tek bir ferdin bile bütünüyle masum, bütünüyle temiz olamadığı bu asr-ı âhirde milyonlarca müntesib ve tarafdarı bulunan siyâsî bir partinin temiz ve günahsız olduğuna hükmetmek, şuursuzluğunu ilân etmek olur. Ölçü, hasenatının seyyiatına galebe gelmesi olmalı. Bilhassa selefleri ile kıyaslandığında AK partinin millet ve memleket hesabına geçen fayda ve hasenatlarının günahlarına galib geldiğini düşünüyorum. İstatistiğe vurulabilecek bir mesele değil ama kanaattim bu istikamette. Dolayısı ile hatalarını tenkid, doğrularını takdir ediyorum; etmekte de devam edeceğim.
Bilhassa dehşetli FETÖ belasının def’ine çalışılırken meydana gelen panik, korku ve bilgi kirliliğinin bir çok masumun hukukunu da heder etmiş olmasını sıkça tenkid ettim; ediyorum. Hukuk ve hukuk adamının hissiyatı olmaz, olsa zulmeder. Nokta-i nazar, hukuk çerçevesinde kılı kırka yararak hüküm vermektir. Şüphe ve ihtimalden hareketle ceza; adalet değil, zulümdür. İstemeyerek bile olsa bu hususta aldığı ahların AK Parti için kaderî bir karşılığının olacağını biliyor ve onlar adına endişe duyuyorum. Bir insanı zan ve şüphe ile bütün haklarından men edip, âile hayat ve saadetini de mahvedip bir yıl içeride tuttuktan sonra “pardon” deyip salmak, hukuk için tam bir yüz karası ve dehşetli bir zulümdür! Ne yapalım, oldu bir kere ile geçiştirilemez.
Bütün bunlara rağmen, yukarıdaki çerçevede kalarak oyumu Erdoğan ve partisine vereceğimi, benden bir işaret bekleyen dostlarım için ifade etmek isterim. Temennim hata ve kusurlarından temizlenmek için daha samimi gayret göstermeleridir.
Şunu da net bir şekilde ifade etmek isterim ki, Erdoğan ve Ak Parti’den daha ehil ve daha faziletli olup iktidara yakın bir alternatif parti olsaydı, hiç şüphesiz oyumu alırdı. Fakat yok... Hem daha iyi, hem de milletin teveccühüne daha fazla mazhar olmuş ehil bir parti yok.
İki kelime de Nur Talebelerine söylemek isterim: Ak Partiye oy vermekle, AK Partilileşmek birbirinden çok farklı şeylerdir. Birincisi hak ve vazife iken, ikincisi elmas ve mücevherler hazinesini, renkli cam parçaları ile becayiş etmektir. Şuur değil, şuursuzluk; kâr değil, zarar... Bu hususta ifrat edenlerin varlığı geleceğimizin aydınlığı değil, karanlığıdır.
Allah, İslâm Ümmetini içine düştüğü badirelerden kurtarsın... İttihad-ı İslâm için kalbinde zerre kadar bir heyecan hissedip gayret edenlere de yardım eylesin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.