Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Sofinin vesvese ve vehimleri
Destan'la 2017 Ramazan’da tanıştılar. Adam bir teravih sonrası evine gelirken arkasından gördü Destan'ı.
Upuzun çıta gibi düzgün endamlı bir genç önünde yürüyordu. Başında beyaz takkesi vardı.
Ardından yaklaşıp selam verdi. Geri dönüp selamını aldı. Adam elini uzatıp, "Allah kabul etsin gardaş sen Kazak mısın?” diye sordu. Genç “Yok abi ben Kırgızım”dedi.
Beraberce yürümeye devam ettiler.
Delikanlı Türkiye'ye turist vizesiyle gelmiş, iş arıyormuş. Şimdilik arkadaşlarıyla bekar evinde kalıyormuş.
Adam yarın iftarı kendi evinde yapmak için davet etti. Destan memnuniyetle kabul etti. Ertesi gün iftarı evinde yapıp kütüphaneli odaya geçtiler. Genç adam kütüphaneye hayran kaldı. Hepsini okuyup okumadığını sordu...
Sonra epeyce sohbet ettiler. Ailesiyle telefonda konuşup konuşmadığını sordu adam.
Genç adam üzüntüyle konuşamadığını söyledi. Geleli beş aya yakın olmuş, düzgün bir iş bulamamış.
Adam hemen telefonunu çıkarıp annesini aramasını söyledi. Konuştuktan sonra adam da konuştu annesiyle. Destan tercümanlık yaptı. Anasının adı Gülnare imiş. O an kardeş ve babası olmadığından konuşamadı. Işıkgöl’e yakın Karakol şehrinin Karakaya köyündenmiş.
Sonra Küçük Sözler’i çıkarıp Birinci Sözü okumaya başladı adam. Kısa ve basit izahlar yapmaya çalışıyordu. Destan dikkatli dinlerken kısa sorular da soruyordu. Kelimeler yetersiz gibi olsa da bakış, tavır ve duygularla anlaşabiliyorlardı.
Adamın dikkat ettiği şey sadece içtenlik ve perdesiz aktarma çabasıydı.
Ders bitince çaylar eşliğinde sohbet koyulaştı. İman-İslam-kardeşlik merkezli olmak üzere her şeyden konuşuyorlardı.
Adam Türklerin ilk anayurtlarının, Altay dağları ile Tanrı dağları arasındaki topraklar olduğunu açıkladı ve "İşte bu topraklar Kırgızistan şimdi" dediğinde Destan çok şaşırmıştı. Bunları bilmediği anlaşılıyordu.
***
Destan’la bu çerçevede bir yıldan fazla görüşüp konuştular. Destan’a uzun uğraşlar sonucu kalıcı ve güzel bir iş bulundu. Adamın evinde risale dersleri ve sohbetler devam etti. Destan’ın evlilik, aile sorunları başta akla gelen gelmeyen her sorununu konuşup çare bulmaya çalışıyorlardı. Destan’ın arkadaşlarıyla tanışıldı, ikram, yardım haricinde geceleri bazen bir sokak başında, bir parkta "Kırgız taylarıyla", uzun sohbet ve dertleşmeler gerçekleştirildi. Risaleler okundu ve hediyeler edildi.
Destan da vefalı çıktı. Onlarca Kırgız tayıyla adamı tanıştırdı. Hepsine imkanlar çerçevesinde, yukarıda bahsedilenler yapılmaya çalışıldı. Bu gençler tek veya grup olarak sayısız defa adamın evinde gece gündüz ağırlandı. Adamın eşi insani bazı sitemler haricinde her hizmet ve ikramı yaptı. Yaptığının ne manaya geldiğini çoktan beri kavramış ve kabullenmişti. Çocukları ise babaları kadar seviniyor ellerinden geleni yapıyorlardı.
Çok kaliteli giysilerini gençlere sunduğunda sevinçleri gözlerinden okunuyordu. Elbise dolabının yükü bu yüzden son derece hafifti...
Destan’ın tanıştırdığı Kırgız tayları 15’i geçmişti. Hepsi de dramatik şekilde ailelerinden kopmuştu. Bu gençlere Kırgızistan’ın Nur Talebeleri gözüyle bakıyordu. Günler böyle akıp gidiyordu.
***
Sonra bir kış vakti Destan Menzil'e gideceğini söyledi. Meğer Destan Menzil tarikatı cemaatine mensupmuş. Adam bir seneye yakın emeğinin pek işe yaramadığını düşündü bir an. Sonra toparlandı çok işe yaradığını düşündü.
Adam harçlık verip vedalaşarak Destan’ı Menzil’e uğurladı. Bir ay sonra döndüğünde aynı işe başladı. İyice sofi olmuştu. Meğer ta memlekette onların adres ve tavsiyesini almış.
Sonra Destan’ın isteğiyle dergaha gittiler, tanıştılar. Dergahın temsilcisi Menzil’e gitmeyi teklif etti. Adam nazik ve içten "sağolun 14 yaşımdan beri Risale-i Nur okuyorum" diye karşılık verdi. Karşılıklı şekilde Risale ve tasavvuf kitapları hediyeleşerek ayrıldılar.
Adamın mütevazi ve şefkatli hali Destan ve dergahta umut uyandırmıştı. Dergaha katıp veli, sofi yapmak istiyorlardı.
Bundan sonra adam nur hizmetlerini daha da hakkettiği şekilde dava ve ufkunu ortaya koymaya başladı. Bu arada Destan 15 yıllık nurcu Nuristan ile tanıştırdı adamı. (Nuristan’ın özel bir konumu ve müstakil bir yazı konusu olduğunu belirtelim.)
Nuristan Karakol şehrine birçok hediyeyle beraber onlarca Türkçe-Rusça büyük-küçük risaleler götürdü Antalya'dan giderken.
***
Bir gün Destan adama telefon etti. “Abi buluşalım sıkıntılarım var” dedi ve bir akşam vakti evinde buluştular. Yemek, çay ve ikram faslından sonra esas konuya geçildi. "Abi benim çok sıkıntılarım var" dedi ve anlatmaya başladı. Bir namazı 10-15 dakikada ancak kılabiliyormuş.
Namazlarının sahih olup olmadığından şüpheleniyormuş. Bir abdesti bazen yedi kere bazen on kere alıyormuş.
İbadetten tad almamaya başlamış.
“Dergahtakilere açmadın mı?” diye sordu adam. "Açtım ama fayda görmedim acım devam ediyor" dedi. Adamın aklına rahmetli Zübeyr Abi’nin vesvese konusunu okuyuşu geldi. Zübeyr Abi’nin misalindeki adam uzun yıllar medrese eğitimi almıştı. Destan da kısa süre dergah eğitimi aldı ama dergahtakiler derdini çözememişti.
Derhal 21. Sözün ikinci makamından okumaya başladılar. Bir taraftan da açıklama ve örnekler sıralandı. Destanın endişesi dağıldı gülümsemeye başladı.
Adam vesvese risalesinin dünyada bir örneği olmadığını, sıkıştığında okuması gerektiğini söyledi. Dergahtakiler de Risale-i Nurun okunabileceğini söylüyorlarmış zaten. O gün Destan çok rahatlamış şekilde evden ayrıldı.
Günler sonra Destan yine aradı sesi sıkıntılıydı. İkindi namazı sonrası Kızılharım Camiinde buluşup yandaki parkın ahşap oturağına oturdular.
Destan bu sefer hatmeyi hacegandan, rabıtayı şerifeden, evrad ezkarlardan şüphe ve sıkıntıya düşmüştü.
Adam ümitsiz ve bitkin gördü bu sefer genç adamı.
Sorular cevaplar aktı gitti saatlerce. Destan’ın isteği üzerine hatme duasını okuyup izah etti. Sonra rabıta, rabıtay-ı mevt vb. tasavvuf gibi tasavvufun incelikleri izah edilip açıklandı.
Risale-i Nurun on iki hak tarikin bir çeşit özü, özeti olduğu ve ferit makamında olduğu vurgulandı...
Destan, "Abi şimdi hatme ve rabıtayı bırakayım mı bırakmayım mı?" dedi. Adam “Bırakma amma risaleleri de mutlaka oku” diye cevapladı. Akıl-kalp, zihin-gönül beraberliğini vurguladı. Çift kanatlı olmanın zaruretinden bahsetti.
"Abi bu yaptıklarımız doğru mu sence?" dedi.
Adam, “Doğru ama tek doğru değil. Hakka götüren ve Haktan getiren yollar sayısız. Ne sen ne de ben veya başkası, ‘sadece gittiğim yol güzel ve doğrudur’ deme hakkımız olmadığını” Üstad Bediüzzaman’ın (r.a) temel prensip olarak gösterdiği belirtildi ve devam etti, "Bana göre Risale-i Nur hizmeti ahir zamanın en güzel ve sağlam tarzıdır ama tek güzel değil. Sen devam et risaleyi oku, okuyalım.” Bu sefer "tamam abi" deyişi çok farklıydı. İkisi de çok memnun, mesuttu. Kucaklaşıp ayrılırken Destan'ın ayakları yere değmiyor gibiydi. Çin seddine doğru doludizgin giden Kırgız tayını andırıyordu.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.