Sokakların son oynayan çocukları

Etrafı bağ ve bahçelerle çevrili toprak yolların, bağımsız evlere yol veren sokakların mutlu çocuklarıydık bir zamanlar...

Etrafımızda iğde ve gül kokularının sarmaladığı havayı ciğerlerimize depolamanın ferahlığı vardı içimizde...Neşe ve mutluluk dünyasının peri masallarındaki kahramanlarıydık âdeta...

Dünyamızda kinden, düşmanlıktan, hasetten, incinip incitmekten eser yoktu. Sevgi yumağının etrafında halkalanmış, toplanmış birer nazik ve rengârenk iplerin devamı ve uzantısını teşkil ediyordu bakışlarımız, duruşlarımız. Daha doğrusu, bozulmamış fıtratın sosyal hayata yansımasının tatlı nağmeleri, tebessüm dolu halkaları, bir güven ve kardeşlik manifestosunun küçük ölçekte bir örneği gibiydi.

Tek bir kusurumuz vardı belki, o da komşu bahçeden sarkan elmaları koparıp yememizdi. Helal haram duygusu öylesine yerleşmişti ki belleğimize, elimizi ve gözümüzü nereye kadar uzatacağımız bile refleks halini almıştı.

O sakin ve âsûde  sokakların son oyuncuları bizdik. Şimdi daha iyi anlıyorum, o günden bu güne saflığımızı, özümüzü, ruhumuzu, merhâmet ve şefkat dünyamızı nasıl da kaybettiğimizi... Bencilliğin, acımasızlığın, kin ve ihtirasın sellerden daha yıkıcı, ateşlerden daha yakıcı olduğunu...

Kökünden koparılmışlığın, zengin mâna ikliminden kopuşun, gönüllerde açılan ve doldurulmayan derin çukurların, onarılmaz yaraların, ölçüsüz yalanların, bilgi kirliliğinin, doldurulmayan, sonsuzluk iksiriyle sulanmayan, Hakk'a uyanmayan ruhların, gayesiz, başıboş güruhların huzur ve sükûna indirebilecekleri ağır darbelerin faturasını çok daha iyi anlıyorum.

Bizim zamanımızda ne barut kokusu, ne de molotof korkusu vardı. Yasemenlerin, papatyaların, goncaların doyumsuz güzelliği ve kokusu hayatımızı gül bahçelerine çevirmişti.

Hiç bir millet, kendi evlâdına bu kıyımı reva görmez. Devletin/milletin okulunda halkın vergileriyle okuyup, yaşadığı şehri, bindiği araçları, soluduğu havayı, üzerinde yürüdüğü kaldırımları insafsızca tahrip eden, yakıp yıkan bir neslin yetişmesi/yetiştirilmesi, bir millet için olabilecek en kötü miras ve çok acı bir manzaradır.

Kalplerine gerçek imanın aşılanmadığı, ruhlarının aç  bırakıldığı, ellerinin ebedî hakikatlerden boş çevrildiği genç kitlenin heva, heves, şeytânî tuzaklar, derin mihraklar, küresel tehlikelere karşı uyanık olmasını beklemek safdillik olur.

Ben; barut kokusu değil, zambak kokan, kardeşlik ve muhabbet fısıldayan, korkusuz ve telaşsız dolaşılan sokakların çocuğu olmak istiyorum. Çocuklarımın da böylesi güzel bir dünyanın yolcuları olmasını düşlüyorum.

Umuyor ve bekliyorum ki, dünya ve özellikle cennet vatanımız, ideallerimizin, kardeşliğimizin, İslâm birliğinin,  mutlu geleceğimizin dünyası ve ülkesi olsun.

Yoksa, sokakların son oynayan çocukları biz olacağız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum