Caner KUTLU
Sözün yeri ve zamanı
Her eser döneminde değerlendirilmelidir.
Söz, bulunduğu zaman ve mekân itibariyle söylenmişse bu elbette doğru bir yaklaşımdır.
Bir sözün zaman ve mekânını belirleyen kimdir?.. Sözü söyleyen.
Sözü söyleyenin kimliği ile sözün yeri ve zamanı birlikte düşünülmelidir.
Sözü söyleyenin kimliği nedir?..Niyeti.
Niyeti belirleyen, sözün anlamıdır.
Sözün anlamının söyleyenin elinde olması ile niyetin gerçek sahibi olduğu ortaya çıkacaktır.
Sözü söyleyenin niyetini anlamanın yolu sözün 'ne içinde' söylendiğini, bağlamını bulmaktır.
Sözün bağlamını, söyleyen, bulunduğu yer ve zaman içinde keşfetmiş ve burada uygun bir elbiseyi (muhataba göre) giydirmiştir.
Söyleyenin niyeti, sözün kaderini de belirleyen bir özelliğidir.
Niyetin çözülmesi ile bağlamın ortaya çıkarılması, söyleyenin sözünün de anlam coğrafyasında çoğalmasını netice verecektir.
Her sözün bir çoğalması vardır. Çünkü, her ifade aynı zamanda bir çekirdektir. Sümbüllenmekten ağaç olmaya binlerce derecesi bulunacaktır.
Söz'ün, arştan ferşe, mertebeleri vardır.
Görüldüğü gibi, yerinde ve zamanında ve bağlamında söylenen bir söz orada kalmaz, her yer ve zamanı gezebilir bir çoğalmaya namzet olabilir.
Yerinde ve zamanında kalmış ve kişiye bağlı duran sözlere ne olur?.. Tarih olur.
Evet, tarih, yeri ve zamanı, kişiyi ve sözü olduğu yerde bırakır.
Çünkü muhatapları ölmüştür. Başka birisi alıp çoğaltmazsa çürüyecektir.
Anlam coğrafyasına hediye edilen her bir söz yerinin ve zamanının üstüne çıkar, genişler, hükmünü icra eder.
Peki, bir sözün yeri ve zamanını bırakıp genişlemesini sağlayacak başka bir kişinin, o söz üzerinde tasarruf hakkı doğar mı?.. Yerini ve zamanını bırakmış her söz üzerinde başkalarının tasarruf hakkı elbette vardır.
Zamanı geçmiş sözleri, başta tarih, orada bırakarak, zaten kendi tasarrufuna muhtaç bırakmıştır.
Tarih, biraz da ibret çıkarmak olduğu için, sözü yeni anlamlarla, ya da anlamları yeni sözlerle değiştirmeyi de kaçınılmaz olarak kullanacaktır.
Zamanı geçmiş, mekânını kaybetmiş söz (dolayısıyla muhatabı kalmamış) müdahaleye açık hale gelir, zamanın değiştirici gücünden kendini kurtaramaz.
Sözün zamanını ve mekânını belirleyen, kaderini çizen, sözün sahibinin niyetidir, demiştik.
O halde, sözün ömrü içerisinde yapılan müdahaleler, başta sözün sahibine, sonra anlamına büyük bir ihanet olacaktır.
Sözün, ömrü bitmeden hiç bir müdahaleye izin vermesi beklenemez.
Mesela; Allah’ın suhufları ve kitapları tahrif edilmiştir, çünkü yeri ve zamanı kalmamıştır; hükmü kaldırılmıştır.
Allah'ın (c.c.) son kitabı, Kur’ân’ı, tahrif edilememiştir; çünkü, zamanı bitmemiştir.
Kur'ân dışındaki kutsal kitaplar insanların tasarrufuna açık hale gelmiştir, kelimeleri değiştirilebilmiş, yerleri değiştirilebilmiş, bazı bölümler çıkarılmış, başka fikirler eklenmiştir ve bu şekilde devam etmektedir.
Kur’an ise hep taze ve gençtir, yenidir, hep tam zamanıdır, zira, Söz'ün yeri ve zamanı sınırsız bırakılmıştır. Muhatapları bütün mahlûkat kadar çoktur ve sürekli artmaktadır.
Bu nedenle de, Kur’ân’ın değiştirilmesi ve hakiki tercümesi mümkün değildir.
Demek ki, yeri ve zamanı geçmemiş bir kitaba müdahale etmek kimsenin haddi değilmiş.
Muhatapları tükenmemiş ve artarak çoğalan bir 'söz' değiştirilemezmiş.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.