Suudi Arabistan'da Risale-i Nur okunmasına vesile olan radyo

Suudi Arabistan'da Risale-i Nur okunmasına vesile olan radyo

Bediüzzaman’ın talebesi Mustafa Sungur’un oğlu Muhammed Nur Sungur anlatıyor

Röportaj: Abdurrahman Iraz / Nuretin Huyut-Risale Haber

Bediüzzaman’ın talebesi Mustafa Sungur’un oğlu Muhammed Nur Sungur anlatıyor

BABAM BENİM İÇİN “BU KİM?” DİYE SORMUŞ

Kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Ben aciz, naciz Allah'ın kulu olmaya çalışan bir kardeşinizim. 1956 yılında Safranbolu Eflani'de dünyaya geldim. Babam o yıllarda Samsun'da hem askerliğini yapmış, hem de hapis hayatı geçirmiş. Köye geldiğinde ben üç yaşlarındaymışım. Beni babamın önüne çıkarınca, babam, “Bu kim?” diye sormuş. “Bu senin oğlun Muhammed'dir” demişler. İsmimi de rahmetli Şevket dayım vermiş. Zaten babam hizmetlere koşturduğu sırada, biz dayımızın himayesinde büyümüşüz. Adeta manevi bir babalık yapmış bize. Hacı Şevket Güngör... İki üç ay oldu vefat edeli. Allah rahmet eylesin doksan iki yaşındaydı. 

Daha sonra ilkokulu üç sene köyde, iki yıl Karabük'te okudum. İlkokulu bitirdiğim zaman babam Ankara'da hapisteydi. Daha sonra Mersin'e intikal etti. Bizim köyde halıcılık yapan bir Şaban dayı vardı. Babam onun vasıtasıyla bize bir mektup yazmış. Tabi o senelerde köy okulları erken tatile giriyordu. Mayıs ayı gelince okullar yaz tatiline girerdi. Bizim de üç tane ineğimiz vardı. Okul bitince bu inekleri gütmeye başladım. Bir gün Haziran ayının sonlarına doğru Şaban dayı geldi bize. Babamdan bir mektup almış. Babam mektupta beni İstanbul'a götürüp İmam Hatip Okuluna kaydetmesini söylemiş. O da bana, “Hemen hazırlan İstanbul'a gideceğiz” dedi. Bunun üzerine hemen hazırlandım.

ABDULLAH YEĞİN AĞABEY RİSALE-İ NURDAN CÜMLELER EZBERLETİYORDU

Anneniz ne yapıyordu o sırada?

Annem terzilik yapardı. Dikişten kazandığı parayla baktı bizlere. İstanbul'a giderken ceketimin iç cebine 40 lira para bıraktı ve dikti. Yeşil 10 liralıklardan oluşan bir paraydı. Ben bu şekilde annem, ablam ve kardeşlerimden ayrıldım. Önce Karabük'e gelip bir gece kaldık. Daha sonra ertesi gün İstanbul'a vardık. İstanbul’da Şaban dayı beni direk Süleymaniye'de Kirazlımescit sokağındaki 46 numaralı dershaneye getirdi. Zaten başka bir yer de pek fazla yoktu.
46 numarada Abdullah Yeğin ağabey kalıyordu. Asma kat dediğimiz ikinci katında da Zübeyir ağabey bulunuyordu. Şaban Dayı, “Babası Mustafa Sungur, onu buraya getirmemi istedi” diyerek beni Abdullah Yeğin ağabey'e teslim etti. Ben orada 15 gün kaldım. Bu süre içinde kulakları çınlasın Abdullah ağabey bana her gün Risale-i Nurdan bazı paragraflar veya cümleler vererek ezberletiyordu. Mesela bunlardan biri, “Bir tek gayem vardır. O da mezara yaklaştığım bu zamanda İslam memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşların seslerini işitiyoruz” cümlesiydi. Bunun gibi işte, “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet! Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir” gibi bir çok cümle ezberletti bana.
 
Daha sonraki günlerden bir gün Abdullah Yeğin ağabey beni İlim Yayma Cemiyetinin yurduna götürdü. O yurtlarda İmam Hatip talebeleri kalıyordu. Oradaki görevliye, “Biz kayıt yaptırmaya geldik” dedi. Görevli de, “Şu an yaz tatiline girdik. Okullar 15 Eylül'de açılacak. O zaman gelin kayıt yapalım. Şimdi bir şey yapamayız” dedi. Bunun üzerine beraberce geri döndük. Tekrar Kirazlımescit sokağındaki 46 numaraya geldik. Orada yine birkaç gün daha kaldık.

Sonra bir yıl İzmir'de kursta Arapça Hocalığı yaptım. Arapçaya çok merakım vardı. Arapçanın konuşulduğu bir ülkede bulunmak için Suudi Arabistan'a başvuru yaptım. Ve Allah'ın nasip etmesiyle Suudi Arabistan'a gittim.

Kaç yılıydı?

1980 yılının Şubat ayında gittim. Yani on üç sene İzmir'de kalmış oldum. Suudi Arabistan'da Arapça Dil Okulu'na gittim. Mekke-i Mükerreme'de Kral Abdülaziz Üniversitesine bağlıydı. Üniversitenin merkezi Cidde'deydi. Ama Mekke'ye bir şubesi açılmış. Ben o kursa katıldım.  Bir sınava tabi tutulduk. Üçüncü dönemden itibaren katıldım. Bir ve ikiyi atlamış oldum. Üç- dört- beş ve altıncı dönemleri okudum.
Tabi bu arada ilk defa yurt dışına çıkmıştım. Daha önce Hacca gitmeye niyetlenmiştim ama maddi imkansızlıklar sebebiyle talebeliğim döneminde nasip olmadı. Ama Kâbe aşkı hep içimde acip bir his olarak duruyordu. Arabistan'a ilk gittiğim zaman rahmetli Bekir Berk ağabey Cidde'de havaalanında karşıladı beni. Yine Gaziantep’te müftü yardımcısı olan Nuh Korkmaz sonra Hasan Hüseyin Tunçbilek, Harran Üniversitesinde doçent olarak bulunuyor. O arkadaşlar beni karşıladılar.

O zaman Mekke'nin nüfusu şimdiki gibi değildi tabi. 400-500 bin civarındaydı. Tabi Kâbe bütün ihtişamıyla duruyordu. Tepeden bakınca o minareleri falan gördüm. Çok acip bir duygu hissettim. İhramlıyız. Kâbe’ye girdik. Dolayısıyla Cennet'e mi girdik diye düşündüm. Yani cennete girdiğimi zannettim. Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla böyle bir ihsana mazhar olduk ve Mekke’de kalmaya başladık. O sırada Türkiye'de 12 Eylül İhtilali oldu. Bu sebeple 12 Eylül'den sonra Türkiye'ye dönemedim. 3-4 sene Mekke'de kaldım. Bir yıllık hapis cezası almıştım. 12 Eylül'den sonra bu durum ortaya çıktı.    

BABAM TARİHÇE-İ HAYAT SEBEBİYLE ARANIYORDU

Neden ceza almıştınız?

İzmir'de bir adli koğuşturma neticesinde ceza almıştım. Türkiye'ye dört sene gelemedim. Bu arada dil okulu bitti. Babam da Türkiye'de Tarihçe-i Hayat sebebiyle aranıyordu. 2.5 senelik hapis cezası almıştı. 1982-1983 yıllarıydı. Neticede ben artık orada kalmanın çarelerini aramaya başladım.

Cidde radyosu Türkçe yayını vardı. Hem Bekir Berk ağabey, hem Hamiddin hoca ve diğer arkadaşlar var. Mekke'de bir Arap arkadaş vardı. O arkadaş benim radyoya girebilmem için, bir kâğıt gönderdi. (Radyo Suudi Arabistan Enformasyon bakanlığına bağlıydı. Merkezi Riyad'daydı.) Hakikaten o mektubun faydası oldu. Riyad'a gittim. Okulu bitirmiştim. Bu sebeple Radyo'ya başvuru yaptım. O arkadaşım beni Radyolar Genel Müdürüne gönderdi. O adam beni yarım saat sorguya çekti, “Neden giriyorsun? Amacın nedir?” falan diye. Hemen Cidde radyosunun müdürünü aradı. Hüseyin Elaskeri adındaydı. Aslı Türk'tü. Ona, “Sana bir arkadaş gönderiyorum. Ona bir vazife verin” dedi. Bunun üzerine Cidde'ye geldim. Yine orada beni bir imtihandan geçirdiler. Yine Allah'ın lütfuyla sınavı geçip, radyoda işe başlamış oldum. 

RİSALE-İ NUR'UN OKUNMASINA VESİLE OLAN RADYO

Radyo da kaç sene çalıştınız?

Radyo'da 5 seneye yakın çalıştım. O zaman Bekir ağabey ve Cihat Hafız Reşad Yunanistan Batı Trakya Türklerinden olan bir arkadaş çalıştılar. Çeşitli dönemlerde çalışıp ayrılan arkadaşlar da oldu. O radyo uzun yıllar devam etti. Bekir ağabeyin teşebbüsüyle Risale-i Nur'un ilk olarak radyoda okunmasına vesile olan bir radyodur. Arabistan’ı tanıtmaya yönelik yayınlar yapılıyordu. Bunun yanında dini yayın yapan programlar vardı. Risale-i Nur'dan da değişik pasajlar, bahisler okunuyordu.  Tabi daha sonra fm radyolar çok gelişti. Şu an sayıları binlerle ifade edilebilecek kadar çoğaldı. O radyonun da pek bir fonksiyonu kalmadı.

(Devam edecek)