M. Maruf ÖZÜLKÜ
Suya-sabuna dokunan kim?
Birilerinin, Risale-i Nur mensuplarına, “suya sabuna dokunmama” suçlamamalarını, “pasif kalma” ithamlarını hep dinleye geldik.
Yargılamadan önce düşünüp anlamaya çalışalım bu sözleri.
“Su-sabun” nedir?
Ciddi sosyal meseleler nedir?
“Pasif kalmak”la kastedilen şey nedir?
***
Evvela, “eski, hal muhal” kaziyesinden hareketle, dünü bugünün şartlarıyla değerlendirmek yanlışına düşmemeliyiz, derim.
1960’lı-70’lı yıllardaki konjüktörle bugünün şartları bir değil.
Köprünün altından çok sular aktı.
Dünya değişti, anlayışlar değişti, şartlar değişti.
***
Bediüzzaman’ın hayatında yeralan “Eski Said-Yeni Said” dönemlerini ardından 1950’lı yıllardan sonraki farklı dönemlerini biliyoruz.
Her dönemde farklı öncelikleri olan ve çağın idrakine göre konuşan Üstad, bu farklı davranışlarıyla çelişki sergilemiş değildir.
O hep Kur’an sevdalısı, hep ihyacı, hep İttihad-ı İslamcı hep Medresetüzzehracı hep hürriyet-i meşrua taraftarıdır. Hep istibdada karşıdır.
Her dönemde tavrındaki tonu değiştirmesi, üslubunu, sözcüklerini farklı biçimde ihtiyar etmesi, bilinçli bir strateji ortaya koymasındandır.
***
Eski Said döneminde Kürtleri, Meşrutiyete sahip çıkmaya çağıran ve “Medresetüzzehra” projesi için İstanbul’da teşebbüste bulunan Üstad, İttihatçılara, 31 Mart isyanında darbeci askerlere, Frenkmeşrep dayatmacılara karşı vakur ve ideal duruşunu ortaya koyar. Kur'an kaynağından dersler verir.
Rus ordusuna karşı Bitlis savunması, akabinden esir oluşu, İstanbul’a dönüşü ve işgalci İngilizlere karşı cansiperane direnişi ve nihayet TBMM’ye gelişi hızlı hareketli bir hayatın kareleridir.
TBMM’de gördüğü manzaranın ardından Van’a gidişiyle başlayan süreç, Yeni Said döneminde asıl meseleye mesai harcar.
Nurlar, neşredilir, çoğaltılır.
Keyfi muameleye, takibata, nefye ve sürgünlere rağmen sergilenen mücahede Risale-i Nur hareketini vücuda getirir.
İman cephesinde yeniden diriliş dönemi başlar ve günümüze kadar gelir.
***
1940’ların sonunda dünyada ve ülkemizde yeni bir dönem başlar.
Sömürgeciler, yorulur ve sömürgelerinden birer birer çekilmek zorunda kalır. Mazlum İslam ülkeleri bir nebze de olsa istiklaliyetlerini elde ederler.
Faşistler mağlup olur, Komünistler geriler.
Dünyada, soğuk savaş cepheleşmesine karşın barış ve hürriyet rüzgarları esmeye başlar.
Ülkede Tek parti iktidarının sonu gelir ve Demokratlar başa gelir.
İşte o günlerde Said Nursi, uzun süredir terk ettiği bazı adetlerine yönelir. Gazete okur, siyasilere mektup yazar, talebelerine yön verir.
***
Bunları şunun için hatırlattım…
Malum şahsı ve ideolojisini sorgulama cesaretini bu ülkede suya sabuna dokunduklarını iddia edenler gösterebilmişler mi?
Ne acıdır ki, bu mevzular konuşulduğunda bedi benzi atanlar suya sabuna dokunma suçlamasında bulunanlardan başkası değildir?
Nur Talebelerinin bu konudaki fikirleri, çalışmaları ortadadır.
Nur Talebeleri, bu ülkeyi ve bu ülkenin yaşadığı badireleri çok iyi biliyor. Yakın tarihi çok iyi okuyorlar.
Derin Devleti, Gladio’yu Zındıka komitelerini iyi tanıyorlar.
Sezgileri kuvvetlidir.
Meselelerin birkaç sloganla, birilerinin iktidarı devralmasıyla çözümlenmeyeceğini çok iyi biliyorlar.
İç kamuoyunun ve dış dengelerin ehemmiyetinin farkındadırlar.
Bazılarına geçmişte “pasiflik” olarak gelen tavrın arka planında bu bilmeler bu sezgiler vardır.
***
Bugün ülkemiz kamuoyu, Ermeni meselesinde Alevi meselesinde Kürt meselesinde ve azınlıklar meselesinde ciddi bir noktaya gelindi. Dün konuşulması dahi sıkıntılı olan hususlar bugün çözümü noktasında tartışılıyor.
Birbirini inkar etmeme, yok etmeme buna karşın tanıma, yardımlaşma ve ittifak etmek düsturuyla sergilenecek açılımların başarı şansı hep olacaktır.
Doğru, şahsa göre, partiye göre, taraftara göre değişmez.
Doğru doğrudur. Yeter ki samimiyet ve gayret olsun.
Ancak dereyi görmeden paçaları sıvamak ya da, bir olaya aşırı değer verip diğer olayları görememek sağlıklı bir düşünce tarzı değildir. Kendi mazlumlarının edebiyatını yapıp, ülkenin diğer mazlumlarını görmemek, sebep ve sonuçları birlikte düşünmemek hatadır.
Büyük fotoğrafı göz ardı etmemek lazım.
Millete deli gömleği giydiren, aklını, basiretini ve iradesini cendereye koyan, hakim ideolojiyi göz ardı etmemek lazım.
Diyarbakır’da taşkınlığa yol açan “Barış elçileri” de bu büyük sıkıntının eseridir.
İstanbul’da ölçüyü kaçırarak tepki gösteren şehit anneleri de.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.