Erdem AKÇA
Tahkik, tedkik, ilim ve hikmet
İlim ehlinin Hakikate yolculuğunun adı, "Tahkik"tir. Hikmet erbabının, Hakka yolculuğunun adı "Tedkik"tir. Tahkik ilim ehline, meselenin hakikatini, zaman-üstü özünü hediye eder. Tedkik ise, hikmet ehline, o meselenin hikmet ve sırlarını, hakikatin kâinatta nasıl tecelli ettiğini, hakikatin nasıl hak haline geldiğini, farklı suretlerde görünüşünü ve bunun gerekçelerini gösterir. Bu manada tahkik, zâhirden hakikate geçmedir. Latîf isminin tecellisi ve nüfuz-u manevi sırrıdır. Zekânın eseridir. İmanın yoludur. Gaybı aydınlatmaktır. Tedkik ise, hakikatten hakka geçmek, zâhir ile bâtını birleştirmek, sûreti hüviyet haline getirmek, ilmi şuur boyutuna yükseltmektir. Habîr isminin tecellisidir. Şehadet âlemini tevhid-i şuhud ile aydınlatmak, hakikati her yerde ve her şeyde temaşa etmektir. Hakikat bulunmadan ve bilinmeden hakka, hikmete, sırlara vasıl olunamayacağından tahkiksiz bir tedkik olamaz.
Tahkik bir "Tümevarım"dır. Tedkik ise bir "Tümdengelim"dir. Bu konuyu kelam âlimleri "Bürhan-ı İnnî" (Hakikati Gösteren Bürhan) ve "Bürhan-ı Limmî" (Hikmeti, Hakikatin Tecelli Sırrını, Yaratılış Gerekçesini gösteren Bürhan) ile ifade edip özetlemişler. Fakat kâinatta canlılık olduğu, canlılıkta ise maddedeki cüz-küll ilişkisinden ötede cüz'î-küllî hakikatleri hâkim ve baskın tecelli ettiği, kâinatta hayatın farklı tabakaları zuhur ettiği, şuurlu canlılık maddeyi kendi etrafında toplayıp dilediği gibi onda tasarruf edebildiği manzarası gösterir ki, Tümdengelim tabiri yetersizdir. Küll demek, küll ve cüz olarak tecellidir. Bu noktada ehl-i felsefe tıkanıp kalır. Kâinatı çözemez. Kur'an, kâinatı ve yaratılışı Muhyiddin-i ibn Arâbî’nin tespitiyle Şeceretü'l-Kevn adıyla isimlendirir ve meseleyi ağaç modeliyle çözer. Ağacın cüz-küll boyutu taşıyan kısmı elhak vardır, fakat cüz'î-küllî boyutu taşıyan meyveleri de bariz bir gerçektir. İnsan Hakikate uruç ettiğinde kâinatı daima bir ağaç olarak müşahede eder. Hz. Musa (AS), zeytin ağacı olarak, Hz. İbrahim (AS) incir ağacı olarak, Hz. Peygamber (ASM) sidre (kiraz) ağacı olarak...[1] Demek Hakikat, külli bir ağaçtır. Her insan ve zihayat ise hakikat çekirdeğini ruhunda saklayan bir meyvedir. Bu manada Tedkik işin esasında "Tümdengelim" değil, "Tümeldengelim"dir. Üstad Bediüzzaman bu meseleyi Vâhidiyet ve Ehadiyet hakikatleri çerçevesinde şöyle anlatır:
“Cenab-ı Allah’a çok şükrediyorum ki, mesail-i Rububiyetten (Rububiyete ve Yaratılışa ait meselelerden) en büyük bir mes’eleyi, Mantık ilminin bir mes’elesiyle bana açmıştır, şöyle ki: “Küllî-i zi-l cüz’iyat ile küll-ü zi-l cüz’ (tâbiri diğerle “küllî-i zû cüz’iyat ile küll-ü zû ecza”) arasındaki farktır. Bunun Türkçe tabiri ise, “Cüz’iyata sahib olan küllî ile, cüz’lere malik küllün” arasındaki farktır. İşte cemal ve Ehadiyetin tecellisi, küllî’ye benzediği gibi; celal ve vâhidiyet tecellisi de küll gibidir. Fakat kemal ve kibriyânın tecellileri ise, cem’in cem’idir. Yani aynı küll içinde küllî ve aynı cüz’ içinde cüz’î olduğu gibi, ayn-ı celal içinde bir cemaldir.”[2]
Evet tahkik, Vâhidiyeti bulmaktır. Tedkik ise, Ehadiyet ile her şeyi bizzat Allah'ın yed-i kudretinde müşahede etmektir, diye bu şekilde Bediüzzaman meseleyi izah eder. Bu açıdan kesretten Vahdete, kesret-i suretten vahdet-i hakikate tahkik ile yönelmeden, Hakikati hakkalyakin bulmadan ve bilmeden gerçek bir tedkik olamaz. Hakikati bilen ve tadan birisi, o hakikatin hangi zamanda, hangi toplumda ne surette görünürse görünsün semavi özünü ve tadını orada alır. Bu şekilde kâinatı boğulmadan okur, nurun ala nur sırrıyla günden güne dünyasını aydınlatabilir. Şuur tabakalarında sonsuz yolculuğa çıkar. Cehaletten, tasavvura ve marifete, oradan suret-i sâbite, tasdik ve ilme, oradan hüviyet, hikmet ve irfana şeklinde ebediyet yolculuğunu yaşar. (Âsâr-ı Bediiyye, Rumuz Risalesi)
[1] Bakınız Tin suresi ve Necm suresi… “8. Söz’deki hikâye-i temsiliye, Suhûf-u İbrahim’de (AS) aslı bulunan bir temsildir.” (Fihrist Risalesi, 8. Söz’ün Fihristi) Bu temsilde, kuyudaki incir ağacı anahtar vazifesi gören unsur ve semboldür.
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Badıllı Tercümesi, 10. Risale.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.