Halil KÖPRÜCÜOĞLU
Tanrı (!) Var mı, yok mu? (5)
(Ertuğrul Özkök’ün, Dan Brown’la, Ekim 2017’lerde Frankfurt’ta yaptığını söylediği “Başlangıç”, diğer ifadesiyle “Tanrı var mı yok mu” röportajındaki bizce safsata olan yazdıklarını değerlendirmeye devam ediyorum, edeceğim inşallah!)
“…Sonra bilim açıkladıkça, boşluklar doldu ve tanrılar da tek tek yok oldu. Çünkü artık güneş tanrısına, deniz tanrısına ihtiyaç kalmadı. İnsan Ay’a bile gittiğine göre, bir Ay tanrısına ihtiyacımız var mı?...” diyorlar…
Bilim sadece maluma, realiteye ait tespitler yapıyor. Buna biz de bilim diyoruz. Ama bu, malum olanı tespit ettikten sonra, gerçeği ortaya koyan, gerçeğin ifadesi olan ilmi, yani “öğrenilen, bilinen bilginin ifadesini”, kilisenin yanlış, baskıcı tutumuna, akıl dışı iddialarına karşı geleyim derken, zahiri realitenin ifadesini, materyalist yorumlarla saptırdılar, kendi gerçeğinden uzaklaştırdılar. O kadar ileri gittiler ki bütün semavi dinlerdeki tek yaratıcı, tek ilah inancına tamamen zıt ve akıl dışı, bozuk, sapkın; insanın dünya saadetini de alt üst eden garip iddialar ortaya attılar. Şu sıra tamamen çöküşünü müşahede ettiğimiz o mimsiz m-deniyyette, çoğu zaman sebeplere ilahlığı yakıştırırken, bazen tesadüflere, bazen kendisi de yaratılmış olan tabiata ilahlık atfettiler.
Bu satırlar o zavallı fikirlerin bir cihetten özeti sayılır… Fakat gerçeği böyle saptırıp, akıl ve kalpleri ikna edemeyen bu safsatalarla bilhassa bizim insanımıza çok şey anlatamazlarsa da tesirleri Batıyı dünyada dahi cehenneme soktu. Müslümanlara da azımsanmayacak zararlar verdi. Hâlbuki sebeplerle, onlara mal edilen neticeler arasında uçurumlar var! Tesadüflere de matematik ilminin olasılık (ihtimal) hesapları müsaade etmez. Biz, tabiatı da meydana getiren bütün varlıkların, sonradan yaratılanların, yıldızların, atomların, dağların, denizlerin, milyonlarca nevileri olan hayvan ve bitkilerin, atmosferin belli yüksekliğinde ozon gazının zararlı ışınları durdurmasına, magmadaki malzemenin nasıl güneşten gelen radyasyona kalkan oluşuna kadar vb. her şeyin failini, öznesini arıyoruz. Bunlara cevabınız varsa söyleyin. Yoksa ebediyen susun!
Sizin iddianız gibi “Boşluklar dolmadı ve tanrılar (!) da tek tek yok olmadı!” Big Bang’ı buldunuz da bir anda on üzeri yetmiş küsur atom nasıl var oldu. Cevabınız nedir? Cevap verin! Hemen arkasından bütün envalarıyla, cansız ve canlılar tamamen, nasıl bu mucize halleri ve vasıflarıyla vücut buluverdi. Bunlara doğru cevap söyleyemeden nasıl tanrıları (!) kovalamaya cüret ediyorsunuz? Neden bizim Samanyolu galaksimizdeki 250–300 milyar yıldız sisteminden sadece dünyamız hayata uygun. Neden dünyamızdaki bitkiler ile hayvan ve insanlar oksijen ve karbondioksit değişimiyle yardımlaşıyor. Dünya saatte 108 bin km hızla dönerken, oksijen ve karbondioksit oranlarımız hiç bozulmazken; diğer gezegenlerde zehirleyecek miktarlarda gazlar hâkim. Neden Dünya belli bir ölçüde hikmetli bir eğiklikle mevsimlerin oluşmasına neden yardım ediyor.
Hücre zarının bütün gümrüklere meydan okuyan harika haline “Seçici geçirgenlik” diye bir isim uydurunca faili buldunuz mu? Mitoz bölünme deyince kalıpsız, ustasız rahimlerde bir damla sudan yaratılışa; yumurta ve tohumlardaki görünmeyen kaderi kalıplara ustasız atom, atom tuğla gibi dizilişleri, harika mucize var edilişleri hallettiğinizi mi sandınız bre cahil adamlar! Mitoz bölünme arkasından şekillenen vücut için endoderm, ektoderm, mezoderm diye bir iki uyduruk isim vererek ilim yaptığınızı, tanrıyı (!) kâinatın dışına mı attığınızı sanıyorsunuz. Allah akıl fikir versin sizlere…Siz elementlerin, hücrelerin, dokuların, enzimlerin oluşumuna bile izah getiremediniz. Şu kadar amino asitten şu protein olmasını görmek tamam, bir ilimdir. Ama o kısır ilminiz olasılık hesaplarına göre pek çok proteinin oluşmasına dünyanın ömrü yetmez diyor! Halbuki proteinler olasılık ilminize meyden okuyup devamlı ve çabucacık oluşturuluyor! Hadi bunun da cevabını verin veya bir yalan, bir kaç karmaşık isim bularak bunları da ortadan kaldırın da görelim. Siz en iyisi susun, hem de kıyamete kadar susun. Çünkü vebaliniz çok büyük. Böyle safsatalarla insanlığı çıkmaza sürükleyenlerin cezasını ancak ahirette Rabbim verebilir.
(Öfkemin nedenini soruyorsanız söyleyeyim. Bosna'da Avrupa’nın gözü önünde ırz ve namusların payümal edilmesinin arkasında; 30 bin tırla PKK’nın desteklenmesinin, orta doğudaki katliamın, bütün dünyadaki katliamların, açlığın, temiz suya ulaşamamanın ve dahi yüzlerce masum kadının öldürülmesinin arkasında, ahlakın temellerini dinamitlemek olan insanların inançlarını yok etmek var da ondan. Bu zulümler karşısında bir şey yapamamaktan, ağlamaktan perişan olduğumdan, bütün masumların tükürükleri bedduaları bana gelir mi diye korkudan titremekten geliyor bu öfkem. Beddua da edemez, küfürde savuramayız biz. Ancak biraz öfkeli yazmamıza müsamaha ile bakmanızı rica ediyorum.)
Filan meşhur âlim, hamamda tasın yüzmesinden suyun kaldırmasıyla ilgili kanunların varlığını idrak edince ‘Evraka’ diye heyecanından peştamalsız, çıplak dışarı fırlaması tamam ama suyun kaldırmasını o gerçekleştirmedi, sadece zahiri sebebini buldu. Kanunun varlığını buldu. Ama kanunu koyanı bulamadı! Binlerce ton demir yığını ve eşyayı suya kaldırtan ilim ve kudrete, failine maalesef ulaşamadı. Ama Kur’an onun Allah olduğunu, onun çıplak dışarı fırlamasından çok önce, 1400 sene önce bize anlatıyordu...
Uçağın kanatlarından, eğimli üst yüzey ile düz alt yüzeyden hava geçerken garip, basit; ama sonucu müthiş bir şey oluyor. Eğik yüzeyden geçen hava tonlarca ağırlığı uçakla birlikte kaldırıveriyor! Asırlarca bu kanunu öğrenirken çok hayatlar yok oldu! Evet, eğiklik meselesi de Peygamberimizi mağarada korumak için örümcek ağıyla kaplanması gibi çok basit gibi görünüyor. Bunu bulup bizi havaya bindirenlere binler teşekkür ederiz. Ve inşallah Rabb-i Rahimimiz insanlığa bu hizmetlerinden dolayı, onları da ahirette saadetle mükâfatlandırsın. En azından eğer imansız iseler ızdıraplarını azaltıp hususi haller nasip etsin. Fakat onlar hava ile ilgili bu kanunu buldular ve istifademize sundular ama, o kanunun sahibini, malikini, suyla ilgili kanunun failini bulamayanlar gibi bulamadılar.
Siz Tanrıları(!) bu mucizelerle dolu dünya ve hatta kâinat sergisindeki her şey var oldukça, her an yeniden mucizeli şekilde yeniden yaratıldıkça, akıllardan, kalplerden asla yok edemez, kovamazsınız. Nasıl bir mantık ve ilminiz varsa bilemem amma bu manalar dışında nasıl düşündüğünüzü (!) sanıyor, utanmadan büyük bir cüretle tanrıyı yok eden ilimden (!) bahsediyorsunuz, hayretteyim!
Cesaretinize de diyecek yok hani! Osmanlı döneminde bir şair zalim olarak düşündüğü paşaya kinayeli olarak: “Siz çok cesursunuz. Çok ama çok cesur! Hatta siz Hz. Ali’den bile cesursunuz! Çünkü o, Allah’tan korkardı. Siz Allah’tan da korkmazsınız!” Gerçekten böyle adamlar çok cesur (!) oluyor.
Bakın Kur’an onlar gibilere nasıl hitap ediyor: "Ey hakareti içinde mağrur ve mütemerrid ve ey za'f ve fakrı içinde serkeş ve muannid olan cin ve ins! Nasıl cesaret edersiniz ki isyanınızla öyle bir Sultan-ı Zîşan'ın evamirine karşı geliyorsunuz ki; yıldızlar, aylar, güneşler emirber neferleri gibi emirlerine itaat ederler. Hem tuğyanınızla öyle bir Hâkim-i Zülcelal'e karşı mübareze ediyorsunuz ki, öyle azametli muti' askerleri var; faraza şeytanlarınız dayanabilseler, onları dağ gibi güllelerle recmedebilirler. Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelal'in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibadından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız, arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şüvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar. Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa, arzınızı yüzünüze çarpar. Gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler.”
(Evet, Kur'an'da bazı mühim tahşidat vardır ki, düşmanların kuvvetli olduğundan ileri gelmiyor. Belki haşmetin izharı ve düşman şenaatinin teşhiri gibi sebeblerden ileri geliyor.)
Sizin “Deniz Tanrınız kim?” Yunanlıların tangırtı tungurtularından biri ise onların ve pek çok insanın o tanrıları (!) hayatına devam ediyor (!) O pespaye ilim adamları (!)anlattıkları pespaye şeylerle onları bile yok edemediler. Hemen vehmettiğiniz yaratıcısız (!) bir dünyada her şeyi yapmaya kalkmayın, çok heyecanlanmayın sakın! Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman pek çok mümin tek yaratıcıya inanıyor. Ve o dinlerin doğru esaslarına bağlı, doğru müntesipleri, iyi insanlar, dünya sulhunu beraber sağlayacak, Hz İsa AS’ın velayetiyle tekrar gönderilişiyle, doğru ve tek Allah’larını hem de ilmen, kalben bütün insanlığa ondan aldıkları ahlakla gösterecekler inşallah.
Hem denizin, hem Güneş'in, hem Ay'ın hem her şeyin tanrısı, doğru ifadesiyle Allah bütün icraatı ve sonsuz ilim, kudret, iradesi ve sonsuz isim ve sıfatlarıyla yerinde duruyor. Mekân ve zaman ile maddenin de dışında, onların kayıtlarından uzak, kâinatın sayısız varlıklarıyla kendini ispat etmeye devam ediyor. Fakat akıl, idrak ve kalben talep etmek şartıyla herkes görebiliyor!
Bakınız 1970’lerde gidilen ay ile ilgili, o gidişten 40-45 yıl önce, o her şeyi yaratan Allah’ımızın bize lütfettiği son semavi kitap olan Kur’an'dan ilham alarak,1930’larda nasıl bir haber veriliyor:
"Şimdi sen dahi ey Katre içine giren hakîm feylesof! Senin katre-i fikrin dûrbîniyle, felsefenin merdiveniyle tâ Kamer'e kadar terakki ettin, Kamer'e girdin. Bak, Kamer kendi zâtında kesafetli, zulümatlıdır. Ne ziyası var, ne hayatı. Senin sa'yin beyhude, ilmin faidesiz gitti. Sen ye'sin zulümatından ve kimsesizliğin vahşetinden ve ervah-ı habisenin iz'acatından ve o vahşetin dehşetinden şu şartlar ile kurtulabilirsin ki, tabiat gecesini terkedip hakikat güneşine teveccüh etsen ve yakînen inansan ki, şu gece nurları, gündüz güneşinin ışıklarının gölgeleridir…” (Risale-i Nur Külliyatı, Sözler,454)
*Bizim röportajcılar bütün güçleriyle adeta bütün inkarcıların sermayesinden inançsızlıkla ilgili çok çeşitli zehirlerini bir kitap anlatımı adı altında şırınga etmeye devam ettiklerinden; biz de Kur’an ve Sünnetten lemaan eden Risale-i Nurlarla bu zehirlere karşı şifalar ortaya koymaya devam edeceğiz efendim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.