Caner KUTLU
Ümmi, masum, peygamber
Ümmi olmak, neticeyi bütün unsurlarıyla görmeyi beraberinde getirmektir ki, bir aklî sürecin devamına ihtiyaç bırakmamaktır.
Bir durumun bu şekilde ifadesi, bir çocuğun konuşması gibidir. Çocuk da, ümmi gibi bir şeyin başlangıcından sonucunu kestirecek bir bilgiye sahip değildir.
Bu nedenle bir çocuğun ya da ümminin söylediği aynen olduğu gibidir.
Buna masumiyet de denir.
Masumiyet, katkının olmadığı ya da olamayacağı korunaklı durumları karşılar.
Bir peygamberin (a.s.) ümmi olması ile masum olması birbirini tamamlayan tanımlardır.
Peygamberin söylediği ne kadar büyük bir iddiayı dile getiriyorsa, bu O’nun gördüğünün de o denli büyüklüğünü gösterir.
Peygamber ümmi ya da masum olduğu için sadece gördüğünü ya da gösterileni; veya söyleneni, vahyedileni söyleyebilecektir.
Zira, peygambere söylenen hakikat için neticedir, nihai noktadır; bu sebeple bir peygamberin kendinden bir ileri düşünme ile söyleneni geliştirme, ekleme, çıkarma imkan ve ihtimali olamaz.
Bunun böyle olduğu, peygamberin söylediğinin tüm yönleri ile ayrıntılarının da aynı hakikatin bütününü desteklemesi ve başlangıcı ile sonunun; girişi ile netaicinin aynı bütünlüğü koruması gösterilebilir.
Peygamberin ümmiliği ya da masumiyeti sözlerinin her devrin geneline ulaşmasını ve her devrin diline kendi ‘mecazını’ bırakabilmesini netice vermiştir.
Bu demektir ki, nasıl dünyaya yeni gönderilmiş masum çocukların dilleri evrensel ise (Adem peygambere dünyaya gönderildiğinde isimlerin öğretilmesi gibi, insanın da dünyaya gönderilmesindeki durumu bu noktada aynıdır); aynı şekilde, ümmi, yani masum olan peygamberlerin dilleri de evrenseldir.
Böyle bir ‘sözün gücü’ karşısında ne yapılabilir değil mi?
Her devirde, masumiyetleriyle birlikte iddialarındaki ciddiyetleri ve bütün insanlığın hayatlarını ve zamanlarını etkileyecek büyük sözlerini bir eklemeye, yıkıma, karşı teze maruz bırakmaya mantıken bir yol olabilir mi?
Bu nedenle, inkâr edenleri bitmez bir cezayla tehdit ettikleri halde peygamberin söylediklerini açıktan yalanlama ve bunu ispatlama cüretini hiç bir ‘şeytan’ gösterememiştir.
Buna karşın, kaba kuvvet, kişisel intikam, iftira ve alaycılıkla Firavun, Nemrut, Karun, Müseylime ya da Deccaller gibi; peygamberliği ‘karikatürize’ ederek kendilerini aklı, kalbi ve vicdanı dinlemeyen hayâlât ve vesvese çukurlarının içine mahkûm etmişlerdir.
İnsanlığın cehalet ve zulüm çukurlarına çekilmeye çalışıldığı her devirde peygamberlerin masum elleri bir ışık olarak ind-i İlahîden uzatılmıştır.
Son devir insanı da, bir yetimin, bir ümminin, bir masumun, bir es Sadık'ın (a.s.m.) uzanan elini her tuttuğunda, saf gerçeğin, hakaik’ulhakaikin tüm yüzleriyle kendisine açıldığını (dünyaya gönderildiği zamanki gibi) görecek; sözün (vahyin) gücü karşısında secde etmekten kendini alıkoyamayacaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.