Misafir Kalem
Uyku hali…
Nedir bizi aldatan, uyutan, gerçeklere karşı kayıtsız hale getiren?
Televizyon, internet, yaşadığımız sosyal çevre vs. Bu listeyi daha bir sürü şey ekleyerek uzatabiliriz. Bunları biliyor olmamız bizi realiteye yaklaştırıyor mu derseniz; cevap hayır olacaktır. Uyanık olduğumuzu zannettiğimiz anda, uykunun en derin dehlizlerinde buluyoruz kendimizi. Aldanıyoruz, ama buna aldırış etmiyoruz. Kalbimiz, ruhumuz ve aklımız gerçek zannettiğimiz yaşayıştaki yalancı putlarla dolmakta. Dolan yere başka bir şey koymak da imkânsız hale geliyor neticesinde.
Peyami Safa ikinci bir ruhtan bahseder. Bu ikinci ruh gerçeği bilmekte; fakat bildiği halde sana bunu gizlemektedir. Hissedersin, belki de anlarsın ama görmezlikten gelirsin. Dingin bir göle taş attığındaki etkiyi göstermez bu ikinci ruhun hissi. Çılgın akan bir nehre attığın taş gibidir. Ne olduğu belirsiz, o karmaşanın içinde kaybolan bir etkidir.
Aldanmaya gidişimizi en çok kolaylaştıran şey, uykunun o tatlı yüzüdür. Uyuşturur, acılardan kederlerden uzaklaştırır, hiçbir zaman ulaşamayacağın şeylere umut verir bu tatlı uyku (eğer uykudan uyanmayı düşünmüyorsan.) Rahat yaşarsın (bir yere kadar)…
Önce esnersin uzun uzun. Sonra göz kapakların yarıya iner yavaş yavaş. Adım adım uzaklaşırsın hayattan. Artık bir başka dünyadasındır. Her şeyi görmek istediğin gibi görürsün. Zaten bu da sana yalancı huzur dediğimiz hissi tattırır.
Ne yazık ki sahip olduğumuz bu tatlı rüya, gençlik gecesinin biteceği ve ihtiyarlık sabahına uyanacağımız gerçeğini değiştirmiyor.
Öyle bir sabah ki; o tatlı rüya ile bertaraf ettiğimiz yanlışlar bir bir ruhumuza ve kalbimize saplanarak artık çok geç diyor…
Yine de deniyoruz değişmeyi… Eski yanlışlarımızı tekrar yapmamayı…
Maalesef yanlış yapmaya alışmış bu beden, bizim bir adım öteye geçmemize izin vermiyor.
Ve böylece bitişe doğru adım adım yaklaşmada buluyoruz kendimizi…
Uyumaktan yorulmuş gözler, artık kapanmak istemiyor...
Ve acılarla dolu bir kalp ile baş başa kalıyoruz…
Şimdi çileli bir bekleyiş zamanı…
Fakat aynı ortamda yaşayıp, gerçek doğruyla yaşayan insanları da gözlemliyoruz. O çılgın nehre belli bir uğraş sonucu set çekebilmiştirler. Uyanık gezer onlar. Hayatın aslına susamışlardır. O aslı içebilmektir onları rahatlatan.
Acı, keder, gözyaşı ayrı bir lezzet verir onlara (çok garip değil mi?) Kaçmazlar, saklanmazlar, kendi doğrularının yanlışlarını görseler bile…
NOT: Bu yazı uyku haliyle yazılmıştır. Eleştirilerinizde dikkate almanız ricasıyla…STarg
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.