Vazifemiz husumet ve menfi hareket değildir

Bugünlerde ciddi fesat kokuları geliyor burnumuza. Tüm tarikatlerin ve Risale-i Nur hizmetinin alet edilmek istendiği bu fitneler sırasında, gerçekleri bilmeyen avam tabakası hakikate karşı iğfal edilmek isteniyor gibi bir durum göze çarpıyor.

Bediüzzaman, dindar hükümete hücum etme izni vermiş midir? Bediüzzaman, Müslümanların birbirlerine düşmesini ister miydi?

Müslümanları ebedi ve ezeli düşmanları karşısında parça parça edip zayıf düşüren fitnelere karşı nasıl tavır takınmamız gerekiyor?

Bediüzzaman’ın yalana karşı tavrı nedir? Mesela abartılı, insafsız haberlerle diğer Müslüman kardeşlerini yıpratmak ister miydi?

Bu gibi soruların cevaplarını Risale-i Nur’a bırakalım da, bu eserlerin günümüzdeki fitne arayışlarına cevapları neymiş öğrenelim.

S: Bu zamanın en mühim siyasi vazifesi nedir?

C: “İhfâ ve havf (korku) riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslam’dır.” (Divan-ı Harbi Örfi, Sadâ-yı Hakikat)

S: Neden ittihad-ı İslam?

C: Çünkü “Azametli bahtsız bir kıtanın, şanlı talihsiz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi  İttihad-ı İslam’dır."

S: İttihad-ı İslam sadece Anadolu Birliği anlamına mı gelir? Suriye’deki, Filistin’deki, Mısır’daki, Arakan’daki kardeşlerimizle birlik olmak istemeyecek miyiz?

C: “İttihad-ı İslam olan İttihad-ı Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) dediğimiz vakit,umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad murattır. Yoksa, İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir.” (Hutbe-yi Şâmiye, Redd’ul Evhâm)

S: İttihad-ı İslam’ın meşrebi nedir? Düşmanlığı kimedir?

C: “Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır.” (Divan-ı Harb-i Örfi)

S: Hükümetin dünya çapında İslam Birliği çalışmalarını teşvik ve takdir etmesi bir eksiklik midir?

C: “Şimdi milletin arzusuyla şeâir-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çâre-i yegânesi, ittihad-ı İslam cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır.” (Emirdağ Lahikası)

S: Mürşidlerin, âlimlerin, şeyhlerin ittihad-ı İslam’a lakayd kalma, onu hafife alma, küçümseme gibi bir hakları var mıdır?

C: “Cemaatimize her bir mü’min mânen müntesiptir. Sûreten intisap ise, Sünnet-i Nebeviyeyi kendi âleminde ihyaya azm-i kat’î iledir. En evvel mürşid-i umumî ulema ve meşâyih ve talebeyi, şeriat namına ittihada dâvet ederiz.” (Divan-ı Harbi Örfi, İhtâr-ı Mahsus)

S: Bir cemaatten ya da hükümetten bir kaç ferdin hatasıyla o taifenin bütün fertleri mahkum edilebilir mi?

C: “Bir taifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatâsıyla o taifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün fertleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm ediliyor. Bir hatâ, binler hatâ hükmüne geçiriliyor. İttifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti zîr ü zeber ediyor.” (Emirdağ Lahikası)

S: Kimi dünyevi sıkıntılara karşı feveran edip, o sıkıntların mevhum faillerine karşı umumi bir saldırı, kapsamlı bir eleştiri vaziyetine geçebilir miyiz?

C: “Aziz kardeşlerim,

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (Emirdağ Lahikası)

S: Ama Bediüzzaman’ın eski Said döneminde metod olarak daha farklı bir mücadele tarzı göze çarpıyor. Buna ne dersiniz?

C: “Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ilemukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım...” (Hutuvat-ı Sitte, Takdim)

S: İslam’a, Kur’an’a hizmetleri çok açık olan bir E’zam-ı Hayr hükümüte kimi hatalarından dolayı hücum edebilir miyiz?

C: “Kardeşlerim, hastalığım pek şiddetli; belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan—bazan men olduğum gibi—men edileceğim. Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, “ehvenüşşer” deyip bazı biçare yanlışçıların hatâlarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfi  hareket vazifemiz değil...

S: Dindar ve demokrat olduğu açık olan hükümete zararımız neden dokunmamalı?

C: Çünkü dahilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; “ehvenüşşer” olarak bakınız. Daha “âzamüşşer”den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara fâideniz dokunsun.” (Nur Talebelerine Üstad’ın Son Dersi, Tarihçe-yi Hayat)

S: Ama içimizde dindar hükümete ısrarla ilişmek isteyenler var. Hiçbir yol yok mu bunun için?

C: “Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men etmiş.” (Şuâlar)

S: Dindar hükümet, Müslümanların umumi desteğini kazanmak için ne yapmalı?

C: “Hâşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar Demokratlara yüklememek, ve âlem-i İslâmın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum: Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakitâlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim.” (Emirdağ Lahikası)

“Demokratlar mecburdurlar ki hem Nurcuları, hem ulemâyı, hem milleti memnun ve minnettar etmek, hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için bütün kuvvetleriyle ezan meselesi gibi şeâir-i İslâmiyeyi ihyâ için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâzım ve elzemdir.” Tarihçe-yi Hayat, İsparta Hayatı)

S:  Gücümüzü dindar hükümete karşı kullanmayacaksak,  kime ve neye karşı kullanmalıyız?

C: “Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhâfaza etmek içindir. 
 (Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. Fâtır/18) düsturu ile ki, "Bir câni yüzünden; onun kardeşi, hânedânı, çoluk çocuğu mesûl olamaz." İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhâfazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak haricî tecâvüze karşı istimâl edilebilir. Mezkûr âyetin düsturu ile vazifemiz, dahilideki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâmda âsâyişi ihlâl edici dahilî muhârebât ancak binde bir olmuştur.” (Emirdağ Lahikası)

S: Pekala haklı davamız için kimi yalan ya da abartılı haberlerden istifade edebilir miyiz?

C: Kizb (yalan), küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır. Kizb, hikmet-i Rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eden, kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvâlini fesada veren, kizbdir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbdir. Müseylime-i Kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsvây eden, kizbdir. (İşarat’ul İcaz)

S: Tekrar sormak istiyoruz. Lütfen bize bir yol gösterin. Birbirimizle husumete hiç mi izin yok?

C: “Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.” (Tarihçe-i Hayat)

S: Müslümanlar arasında uyandırılmak istenen fitne ve fesadı önlemek için ne önerirsiniz?

C: 1- Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkîsi, onun fik-rine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.

2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,

3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, "Mesleğim haktır," yahut "daha güzeldir" diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden "Hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek,

4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,

5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,

6. Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,

7. Nefsini ve enâniyetini,

8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,

9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder. (20. Lem’a) (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum