Dursun SİVRİ
Yaratılış sürecinin başladığı nokta?
Bilgi çağında bilginin önem kazanması kadar bilginin anlamsızlaşması da söz konusu olabiliyor.
Önce şu tespiti yapalım:
Bilgi kelimesi İlim kelimesinin tam karşılığı değildir.
Bilgi anlamlı veridir. İlim ise maluma tabidir. Malum ise beşeri malumat ilahi ilme dayanan ilm-i ezeliye dayanır. Beşeri malum insanın algısına dayanır. Sınırlıdır.
İlm-i ezeli ise Allah’ın(c.c) sonsuz, ezeli ve ebedi ilmidir.
Beşerin ilmi veya bilgisi pozitif bilimin kriterlerine göre laboratuar masasında inceleyebildiği, gördüğü ve anlam yüklediğidir.
İlim odur ki, Yunus Emre’nin sözü ile özlü tarif edilmiştir.
“İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya bu nice okumaktır”
İlim insanın kendini tanıması “ene”nin mahiyeti ile yaratıcıyı tanımaya vesile olduğu zaman anlamlıdır. Gerçek ilim olur.
Verinin, algının anlamlı olabilmesi için ne ile kıyaslandığına bakılır.
Neye göre? Kime göre?
“Kim demiş? Kime demiş? Ne demiş? Ne makamda demiş? Ne zaman demiş? Nerede demiş?...
Her soruya göre söylenen de veri de farklı anlam ifade eder. Bilgi de farklılık arz eder.
Şimdi de ilim ile malum arasında mantık münasebeti kuralım.
“İlim maluma tabidir”
Malum nedir?
-Malum bizim ıttılaımıza (algılarımıza) mı tabidir?
-Hayır
İnsanların elde ettiği her malumat da ilim değildir. Malumun ilim olması ifade ettiği anlam ve vesile olduğu değere bağlıdır.
İşte bilim dünyası burada gece karanlığında yanıp sönen yıldız böceğinin ışığı mesabesindeki malumatı ile, algıları ile tespitleri ile, İlm-i ezeli denilen nefsül emirdeki malûm olan güneşle kıyaslamadır.
Bir kere başladığı ve baktığı noktada kaybediyor. İnsan hangi imkâna sahip olursa olsun kâinat, mevcudat nazarında bir nokta kadar anlam ifade etmeyen yüce yaratıcı ile aynı sıfatlar zemininde beyanda bulunması maskaralıktır. Bu maskaralığın derecesini biraz da medya artırıyor.
Zerreye uluhiyet sıfatı ve anlamı atfediyor ki, bir isim bulmak mümkün olmuyor.
Yaratılış süreci madde ile başlamadığı yaratılışı maddenin kökeninde arıyorlar.
Yaratılış sürecini doğru anlamak için;
İlim, İrade, Kudret bir arada taalluk etmezse yaratma denilen bir olay olamaz.
Yaratılış süreci İlm-i ezeli, sonra Kader-i ezeli, sonra Levh-i mahfuz
Levh-i Mahfuz’un defterleri İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin
Kibab- Mübiin de yazar bozar tahtası olan, ekrana yansıyan levh-i mahv ve ispat tablosudur
Önce ezeli ve ebedi sıfatlara haiz Allah vardı. Süleyman Çelebi’nin Mevlidindeki gibi “Hiçbir şey yok iken O var idi.”
Zaten mutlak adem(yokluk) olamaz. Yok olan şeyin zihinlerde tasavvuru da olamaz.
Mutlak adem(yokluk) yoktur. Mutlak varlık Hak olan hakikat vardır.
Konuyu zihinlerde anlaşılmasını kolaylaştırmak için şemaya bakalım.
Allah(cc.) emr-i künfeyekün “Ol dedi Oldu”
Varlık ile yokluk eşit şarta haizdir. İlim, irade ve kudret sahibi tarafından murad edildi. Ol dedi kâinat oldu. Bir an-ı seyyalede oldu.
Şema ile akla yaklaştıracak olursak yaratılış sürecinde;
İlm-i ezeli, Kader-i Ezeli, Levh-i Mahfuz, İmam-ı Mübin, Kitabı Mübiin ve Levh- mahv ve İspat denilen yazar bozar tahtası. Vizyonda ekranda gördüğümüz şehadet âlemi.
Şemada; eşya made ve mâna her şey, Ezel ve ebed sulatanı ilm-i ezelisinde. Asıl malum olan ilm-i ezelidir. Kader ilim nevindendir kaidesine göre, Kader-i Ezeli denilen ilahi program da ilm-i ilahinin kapsamı içinde mülahaza edilir.
Yaratılışın İlim İrade, Kudretin birlikte taalluk etmesi için kaderin bir alt şubesi kitab-ı mübin.
Çünkü yaratılış Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatlarının tecelli etmesidir. Tecelli sürecinde binbir esmanın tecellisi içinde muazzam, nizam,intizam, hikmet, sanat vs… şartlar bir arada gerçekleşiyor.
Şemadaki ilm-i ezeli bir sınır ve çerçeve içinde gösteriliyorsa da ezeli ve ebedi olduğundan sınırsızdır. İç içe sınırlar bize göre değil taraf-ı ilahiye göre farazi sınırlardır.
Allah(c.c) ezeli ve ebedidir. Ezeli ve ebedi sıfatında başlama noktasından bahsedilmez.
Öncelikle Allah(c.c) Hayat, İlim İrade, Kudret, Sem, Basar, Kelam sıfatlarını idrak etmeden yaratılış kavramını anlamak mümkün olmaz.
Eser, Fiil, İsim, Sıfat, Şuun, Zat(c.c) süreci ve hikmeti anlamak
Yaratılış sürecinde ilk yaratılan Nur-u Muhammedi, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa(asm) ın nurudur.
Masiva denilen, Arş-ı âzam denilen Allah(c.c) dan başka hiçbir şey yok iken bizim idrakimize göre geçmiş gelecek her şey Cenab-ı Allah(c.c) ilm-i ezelisi dediğimiz O’nun ilmi dahilindedir.
Hangi şekil ve keyfiyeti alacak? “Kader-i Ezeli” sinde yer almaktadır.
Malûm olan Kader-i ezeli safhasıdır. İlahi ilme tabi kader-i ezeli…
Sonra Levh-i mahfuz dediğimiz- tabir temsil için –sınırsız ilahi hard disk.
Sonra olacak olmuş her hadise, maddi, manevi şekil ve keyfiyetin ekrana yansımadan önceki safhası İmam-ı Mübin. Yine İlim cephesi.
Sonra tabir temsil için kudretin tecellisi planın uygulama aşaması olan Kitab-ı Mübiin.
Ekrana yansıyan, tabir uygun düşerse vizyona giren son safha ise levh-i mahv ve ispat denilen görüntünün değiştiği yazar bozar tahtası. Ekranda gördüklerimiz ve yaşadıklarımız.
Maddede aranan ilahi sıfatlar. Sapıtmak ve saçmalamak kelimesi bir tarif için hafif kalır.
CERN’de yapılan deney önemlidir ve önemsenmelidir.
Ancak araştırmaların çapı ne kadar büyük olursa olsun yaratılış olayına nereden bakıldığına göre anlam kazanıyor. Maddenin mahiyetinden yaratılış sürecini anlamak mümkün olamaz
Maddenin asıl olduğu açısından olaya bakıldığında yaratılış hakikatının anlaşılmaz olduğunu hatırlatmak işin aslını bilenin vazifesi.
Maddenin mahiyetinde bilinmeyenlerin bilinmesi, yeni keşiflerin yapılması da önemlidir değerlidir. İnsan hayatını kolaylaştırıcı keşif ve icatlara vesile olacaktır.
Bu konuların tafsilatlı izahı bilindiği üzere Risale-i Nur’un Otuzuncu Söz ene ve zerre risalesi,
Kader Risalesi, Otuz ikinci Söz gibi bir çok yerde var. Bu yazıdan maksadımız anladıklarımızı paylaşmaktır.
CERN ‘de yapılan deneyin amacı için medyada kullanılan tabiri yazmayı da uygun bulmadığımdan “ilah parçacık” üzerine yazılanlardan böyle bir değerlendirme yapmak arzu ettim.
Yaratılış sürecinde maddenin asıl olmadığı madde mana üzerine örtülmüş bir perdedir.
Özet olarak Yaratılış sürecini madde referans alınarak açıklanamaz.
Oğuz Düzgün kardeşimiz isabetli bir tespit yapmış. “İlah parçacık değil ilahi parçacık” deyimi ve değerlendirmesi harika olmuş ve tam yerine oturmuş.
Risale-i Nur penceresinden yaratılış hakikatını anlayabilmek için tevhid bahislerini, esma tecellilerini, ilim, irade, kudret, sem, basar, kelam ve hayat sıfatlarının tecellilerini derinlemesine mütâlâa etmek gerekiyor.
Bu yazıda anladıklarımdan çıkarımlarımdır. Yanlışlar bana aittir. Tashih ve katkı yapanlara şimdiden teşekkür ederim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.