Ahmet AY
Yoksa Ahmed, Nouman Ali Khan'ı kıskanıyor mu?
Çok klişe olacak ama böyle başlayalım: İnsan sosyal bir varlıktır. Bir insanın doğduğu coğrafyadan ve o coğrafyadaki hâkim itikadî çizgiden/çizgilerden etkilenmesinden daha doğal birşey yoktur. Bu etkilenmeye dair endişe sahibi olmak da doğaldır. Hele bu insanın konumu talebelikten muallimliğe çıktıkça mezkûr endişenin artması kaçınılmazdır. Zira bu insan 'inandığını sadece kendisi yaşayacak' bir konumda değildir. Başkalarına da 'bildiklerini inandığınca öğretecek'tir. Bu nedenle ehl-i sünnet uleması geçmişten bu yana fikr-i bâtılların hâkim olduğu coğrafyalardan gelen âlimlere veya daîlere/davetçilere karşı müteyakkız davranmışlardır.
Öyle ki; İmam-ı Âzâm Ebu Hanife (r.a.) gibi ehl-i sünnetin surlarından bir âlim bile, bu teyakkuzun tezahürlerinden âzâde olamamıştır. Doğup büyüdüğü coğrafyanın mutezile gibi, mücessime veya müşebbihe gibi bâtıl fırkaların gelişim sahası olması, İmam-ı Âzâm Hazretlerine de bir kısım ehl-i sünnet büyüklerinin temkinle yaklaşmasına neden olmuştur. Bunların içinde bizzat gelerek kendisini sınayanlar bile vardır. Buna dair pekçok örneği Ebubekir Sifil Hoca eserlerinde okurlarına nakleder.
Kaybettiğimize en çok üzülmemiz gereken hassasiyetlerden birisi de bu: Biz, karşılaştığımız bir âlimi veya daîyi itikadının sıhhati yönüyle sınamıyoruz. Ya? Etrafında kaç kişinin toplandığıyla, cemaatinin ne kadar büyük olduğuyla veya kaç televizyon kanalında gezdiğiyle yargılıyoruz. Eğer bunlarda bir başarı varsa o âlim veya daî gözümüzde 'tadından yenmez' oluyor. (Bu yönüyle FETÖ fitnesinin verdiği dersin dahi yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum ben.) Bugün bile hâlâ internette videosu çok tık almış, yayınevinde kitabı kapış kapış olmuş, seminerinde salonlar tıklım tıklım dolmuş, televizyonda programı rating rekorları kırmış insanlar makbul. Peki ya asıl sınanması gereken? Onu dile getiren var mı? Çok az.
Numan Ali Han'ın Türkiye ziyareti öncesinde dile getirdiğim endişeler de bununla ilgili. Ben Numan'ı çok izlemiş/okumuş birisi değilim. Hakkında yargıda bulunamam. Ama sevenlerinden kaçı onun ehl-i sünnet itikadına bağlılığı noktasında bir merak/sınama sahibidir, bilmiyorum.
Bunu neden önemsiyorum? Çünkü Numan Ali Han bir Daru'l-Harp çocuğudur. Daru'l-Harp'te yaşayan bir müslüman İslam'ın azınlıkta/zayıf olduğu bir toplumda büyür. Zayıf olan güçlü olana meyletmeye meyyaldir. Bu yüzden Daru'l-Harp'te yaşayan bir müslümanın seküler bir toplumdan etkilenme ihtimali Daru'l-İslam'a kıyasla daha fazladır. Bugün 'modernist/reformist/ehl-i bid'a birçok akımın Batı topraklarında büyüyen (veya hayatının bir devresinde oraya gitmiş-gelmiş-kalmış) isimlerce İslam topraklarına yayılması bu noktada bizi bir teyakkuza sokmalı değil midir? Ben gördüğüm örneklerin bu temkin için yettiğini düşünüyorum.
Numan Ali Han bize destek olmaya geldiyse, hoşgeldi. Elbette dünya coğrafyasında ilgi gören bir ismin kardeşlerine vereceği destek önemlidir. Ancak bütün bunlar yaşanırken Batı'da makbul olanlara karşı göstermemiz gereken temkini yitirmememiz gerekir. Bunun da bir adım ötesinde: Daru'l-İslam'ın dinini öğrenmesi gereken yer kendi topraklarıdır. Kendi toprağının özsuyu ile beslenmiş âlimleridir. Bu noktada, Daru'l-Harp'te muteber olana itibar gösterme bizi dolaylı yoldan bir Batı etkilenmişliği içinde bırakacaktır. Keyfiyetin kemiyete üstünlüğünü bari bu sefer hatırdan çıkarmayalım. Numan Ali Han'ın doldurduğu salon Elmalılı Hamdi Yazır'ın veya Zahid el-Kevserî'nin veya Bediüzzaman Said Nursî'nin asıl süt emmemiz gereken memeler olduğunu unutturmasın. Endişem özetle budur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.