Yürüyen adam

Lise yıllarım, O'nun hukuk külliyatını okumakla geçti. Mahkeme tutanaklarını bile okuyan bir gençtim. Davası aziz, müvekkilleri mazlum, kendisi ise onların avukatıydı.

O bir avukat değil, bir efsaneydi. Bir serdengeçtiydi. Bu satırları yazarken bile, "Haddimi aşmadım inşallah" diyecek kadar titrek bir iç hissiyatın galeyanı ve teyakkuzu içindeyim.
1950'lı yıllarda kendi kuşağının öncüsüydü. Aksiyon bir insandı. Milli duyguları, ülke sevgisi çok güçlüydü. Popülerdi. kabına sığmıyordu.

Hülasa yürüyen bir adamdı. Yürüdü Yürüdü Yürüdü
Yollar O'nu Üstad'a götürdü. Bediüzzaman'a talebe oldu. Sonra Nur'un avukatı oldu. Nurun müdafii oldu. Savunma stratejilerini belirlemek için sordu maznunlara:
-Sizi mi savunayım, davanızı mı?
Üstad'dan alınan ders netti:
Bizi değil, davamızı savunacaksın.

Bundan sonra, yollar onun için geçit vermek zorundaydı. Engeller ona ram olmak mecburiyetindeydi. Çünkü kaderin omuzuna yüklediği dava, istihdam olmanın iki meziyetini onda dercetmişti:
Fedakarlığı ve cesareti. Birisi onu sebat abidesi yapmış, şuurlandırmıştı. Engelli veya engelsiz her koşuya vardı ve koşuyordu. Araçların zamanında gidemeyeceği  her mahkeme, onun zamanı durdurması  için keşfedilmiş bir yürüyüştü, bir yetişmekti, bir buluşmaktı, bir duruşmaktı, bir müdafaaydı, bir cesaretti, bir şecaatti, bir haykırıştı.  Kardeşleriyle, müvekkilleriyle, dinleyicileriyle, O'nu merak eden hukukçularla ve daha da ötesi O'na hayran kalmaya mecbur kalan mahkeme üyeleriyle bir hem hal olmaktı.
Çünkü O, yürüyen adamdı.

İthamları reddediyorum, Hakkın Müdafaası, Zafer Bizimdir, Nurculuk Davası,
Hukuk destanı kitaplarından birkaçı.

Bu yiğit insanı, Karadeniz evladını, burnumdan tüterek Mekke'de tekrar yaşıyorum. Ömrünün son yirmi yıla yakın Cidde havaalanı-Mekke-Medine arasında geçmiş, öncesi Türkiye'de fırtınalar estirmiş, Nur talebeleri hakkında binin üstünde berat kararına vesile olmuş bir kahramandan bahsediyorum.

Ordunun dereleri
Aksa yukarı aksa
Vermem seni ellere
Ordu üstüme kalksa

İddiasını, folklorunu ve hasretini seslendirerek yaşayan bir adamdan bahsediyorum. Bu parçayı çok sevdiğini öğreniyorum.
Yani yürüyen adam… Koşan adam… Aksiyon adam… Cesur adam… Akil adam… Bilge adam… Model adam… Kariyer adam… Sadık ve metin, bir o kadar etkin ve çapı Türkiye'yi aşmış adam… 

Daha doğrusu irfani gelenekle ağabey… Yürüyen ağabey… Endişeden zerre olmayan. Olumsuz fikirlerden, tereddütlerden ve ikircillikten asla hazzetmeyen ve affetmeyen ağabey.

Yürüyen ağabey. Motorize bir güç. Lokomotif bir kuvvet…
Ancak, kader ağını örünce, zalimlerin oyunu, hislerin saflığında bir tecelliye vasıta olunca Cidde'ye hicret etti. Orada yaşadı.

Türkiye'den gelen, haberdar olduğu her kardeşini havaalanında karşıladı.
Cidde'de çalıştı. Mekke ve Medine'de yaşadı. Resulullah'la (asm) buluştu. O'nun şefaatine sığındı. Üstadının hasreti, karşılık bulamadığı ülkesinde onu vekil olarak bu mekanlara göndermişti.
Üzmüşlerdi, üzülmüştü ama bunu bilmezdi, bilmedi, bilinmedi.

Kendisini Türkiye'de gezdirmek isteyen, ”Beraber gidelim Anadolu'yu gezelim, hasret giderelim” diyen bir dostuna, Mekke arkadaşına  şöyle demişti:
“Ben cennetin sekizinci kapısı olan Cidde'de ölmeye geldim. Sen Van'a gidersen, Raif Zernekli'nin evine gideceksin. Yengenin böreklerinden yiyeceksin. Bir de meyve bahçesinde benim adıma, bana mahsus bir erik ağacı vardı, ondan yiyeceksin…”

Hasret, ihanet, dönememek, beklenen seviyede çağrılmamak… Hepsi hasretin yangınları...
Şükür bu yangınlar Kabe'ye, Ravza-i Mutahhara'ya götürmüş. Asrın vekilinden selamla gitmiş, vekaletle gitmiş ve ….

Seni, buradaki yol arkadaşlarından dinlemek, bazı aralanmalar fark etmek, seni özlemek beni o kadar sardı ki…
Yürüyen ağabeyim…
Hukuk metinlerin inşallah bir gün hukuk stratejileri olarak meslektaşlarınca incelenecek. Adına kongreler yapılacak. Benden sonraki kuşak seni duyamadı, okuyamadı ve yeterince tanıyamadı. Çünkü seninle buluşturacak kanallar yeterli değildi... Burası içimi yakıyor…
Ama mazlumdun, maznundun, asildin, merttin ve yürüyordun… Sonuna kadar…
Anlayanlar seni hatıra çemberinden ve şahsi rivayetlerden kurtarıp, adına bir hukuk tarihi yazmalı…
Vesselam…

Allah sizi Resulullah'la (asm) uzun yıllar komşu yaptığı için dünyadayken mükafatını fazlasıyla aldın.
Ancak biz sizi tanıyamamanın ve anlayamamanın ızdırabıyla ve hasretiyle yaşayacağız…
Bu bizim cezamız…
Bekir Berk ağabeyim…

Mekke-Medine  hattındaki nur tohumların şimdi meyve vermiş. Biz o meyvelerden tattık… İçinde erik de vardı…
Ruhun şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.