Mehmet Abidin KARTAL

Mehmet Abidin KARTAL

Yürüyen kütüphane

İşi vaktinden çok olup bu topraklarda yaşayanların bıraktığı izler, vakti işinden çok olduğu için hiçbir iz bırakmadan gidenler arasında büyük farklar vardır. Üzerinde yaşadığımız bu dünyadan, bizden önce yaşayanlar arasında yürüyen kütüphaneler gibi insanların yanında, bir cilt kitabı zevkle okumaktan yoksun insanlar da gelip geçmiştir. Dr. Vahid Çabuk ağabey yürüyen kütüphaneydi. Devamlı okur, devamlı yazardı. Onun evindeki odası kütüphaneydi. Evin duvarlarında boş yer göremezdiniz. Her taraf kitaplarla doluydu. O yürüyen kütüphaneydi.

Dünyaya gelen her insan Allah’ın (c.c) verdiği ömür kadar yaşadıktan sonra bu dünyadan ahiret alemine göçüp gitmektedir. Ayet-i kerimede belirtildiği üzere: “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır” hükmü mutlaka gerçekleşmektedir. Hepimizin dünyadan ayrılış biletleri hazırdır. Bilet bize verildiğinde, ebedi aleme göç edeceğiz. Vahid Ağabeyin bileti yirmi yıl önce verildi. Bileti alanlar nereye gidiyor, biz de bileti aldığımızda nereye gideceğiz? “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Dünyanın bin sene mes'udâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.”

Madem hakikat böyledir;

“Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.” (Mektubat)

Vahid Ağabey samimi sohbetleriyle, bilgisiyle, yazdığı eserleriyle, yetiştirdiği öğrencileriyle, “Gök kubbede hoş bir sâdâ bırakarak” bu fani alemden gülerek göç etti.

Dünya madem fanidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. (...) Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için ahireti unutmasın. Ahiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.” (Mektubat - On altıncı mektup)

Vahid Ağabey yukarıdaki hakikatleri bu fani alemde kendisine rehber yaparak yaşadı. Bu dünya, bir misafirhanedir, anlayışı içinde, misafirhanedeki vazifelerine dikkat göstererek yaşadı.

Ashabıyla sükut halinde otururlarken Rasul-i Ekrem’in (s.a.v.) mübarek simalarında bir tebessüm beliriverir bir defasında. Sahabenin soran bakışlarını fark edince şöyle buyurur Efendimiz:

“Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”

Vahid Ağabeyin olaylar karşısındaki duruşu, nebevi bir duruştu. Karşılaştığı haksızlıkları, zorlukları, belaları, hastalıkları sabırla karşıladı. Elde ettiği nimetlere, güzelliklere şükürle cevap verdi.

Anadolu’da şöyle bir söz vardır ‘gencin edeplisi, zenginin cömerti, yöneticinin adaletli olanı, alimin mütevazi olanı sevilir.’ Vahid Ağabey gerçekten mütevazi bir ilim adamıydı. Sohbet ettiği herkesi okumaya, yazmaya teşvik ederdi. Onun sohbetleri, ilim ve iman kokardı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazdınız. O bir “ilim eriydi”…

Onun daima insanları araştırmaya, okumaya sevk edici yönü beni çok etkilemiş olacak ki, onunla tanıştıktan sonra bende araştırmacı bir kişilik hasıl olmuştu. Onun sayesinde birçok çalışma ve araştırmalar yaptım. Değişik gazete ve dergilerde, internet sitelerinde bini aşkın makalelerim yayınlandı, yayınlanıyor. Bir çok kitap yazdım ve yazıyorum. Allah razı olsun Vahid Ağabeyden… Bütün bu yaptığım çalışmalara sebep Vahid Ağabeydir. O gerçek bir dosttur. Bana “Abidin master yapmalısın” demişti. Bunu ısrarla bana hatırlatmıştı. Üç, dört defa master sınavlarına girmiştim, sonunda sınavı kazanmıştım. Özel sektörde çalışırken Vahit Ağabeyin ısrarıyla master (yüksek lisans) yapmıştım. Eğer Vahid Ağabey yaşasaydı belki de ben bugün profesördüm.

İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. ”(Hadis-i Şerif)

Bu mübarek söz, kapsadığı anlamları ile, insanoğlunun önüne serdiği geniş ufuk ve gösterdiği hedef ile Müslüman gayri müslim demeden her insanın çerçeveleterek yatağının başucuna asıp, ibret alması ve insanlık için neler düşünüp, neler yapabileceğine işaret etmesi itibariyle önemli bir hayat prensibi ve uyarıcıdır. İnsanlık, sadece bu sözü kendisine rehber edinse ve gereği gibi hareket etse kurt ile kuzunun yan yana yaşadığı, açlıkların, yoklukların, zulüm ve adaletsizliklerin yaşanmadığı bir dünya kendiliğinden meydana gelirdi. Bir iş yapılacaksa onun en hayırlısının ve insanlığa yararı olanın tercih edildiği asırlar, gerçekten de insanlığın en mutlu olduğu çağlar olmuştur. Tarihimizin altın sayfaları bu örneklerle dopdoludur. Adına vakıf kültürü diyebileceğimiz ve insan, hayvan demeden bütün canlıları koruma altına alan yegâne refah sistemini İslam getirmiş ve ecdadımızda bunu asırlarca en başarılı örnekleri ile suna gelmişlerdir.

İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. ” Hadis-i Şerifini hayatlarına rehber edenler. Gönüllere taht kurup çağları aşmayı başaranlar asla unutulmazlar ve her zaman hayırla anılırlar. Hayırla anılanların başında, önce peygamberler sonra sırasıyla, sıddıklar, şehitler ve salihler, alimler gelir. Vahid Ağabey de benim gözümde hayırla anılan alimler arasındadır.

Hayatlarında kıymetleri bilinmeyip öldükten sonra hayırlı amelleriyle anılıp, gönüllere taht kuranların durumu şöyledir: Dünyaya, makama, maddiyata değer vermeyip insanların hayrına çalışan, arkasında hayırlı eserler, kitaplar bırakan insanların hayatta iken, kıskananları, kendilerine rakip görenleri ve çeşitli sebeplerle düşmanlık besleyenleri vardır. Bir de kendisine değer verenler onların yokluklarını hissetmedikleri için çoğu kere kıymetleri bilinmez.

Bu şahsiyetler ölünce, yani kıskananların kıskanmalarına sebepleri kalmaz, bundan sonra kimseye rakip de değildirler. Hatta bu kıskançlık ve rekabet, “gıbta’ya keşke bizi de arkamızdan böyle yad etselere” dönüşür.

O zatın bu halinden istifade için, kıskanıp, haset ettikleri şahsı o zatın sevenlerine şirin görünmek, onunla bir olduklarını göstermek için o zatı övmeye başlarlar. Diğer yandan aralarında olduğu halde yaşadığı günlerde kıymetini bilemeyenler de kaybedince kıymetini daha iyi anlarlar ve o zatı övgülerle yükseltmeye başlarlar. Bu mertebeye ulaşmaya çalışmak herkesin arzusu olmalı ve bu uğurda yılmadan azimle ve gayretle çalışılmalıdır. Fani olan bu dünya hayatından ahiret alemine göçtükten sonra arkadan insanların hayır dualarıyla anılmak ne güzel şeydir. Vahid Ağabey ailesi, öğrencileri, dostları, sevenleri ve belki de sağlığında kıskananları tarafından hayır duaları ile anılan nadide bir insandır. Ebedi aleme göç etmiş olan anamdan, babamdan sonra dua ettiğim insanların başında Vahid Ağabey vardır. Allah kendisinden razı olsun, yeri Cennet olsun inşallah.

İsterseniz Vahid Ağabey ile tanışma serüvenimi anlatayım. İzmir’de üniversite tahsilimi tamamladıktan sonra, İstanbul’da iş hayatına başladım. İstanbul’da bekarken ev arkadaşım Ali Arslan’la beraber kalmaya başladık. Ali Arslan, Vahid Çabuk Ağabeyi üniversitede okurken tanımıştı. İslam Ansiklopedisi müdürü Vahid Ağabey bir gün, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazanan Hataylılar ile tanışmak istemiş, bu tanışmada Ali Arslan, Vahid Ağabey ile tanışmış. Vahid Ağabeyin eşi Sümeyye Ablanın Yayladağlı olması, Vahid Ağabey ile Ali Arslan arasındaki muhabbeti daha da artırmıştı. Çünkü Ali Arslan Yayladağlıdır. Akademik hayata Vahit Ağabeyin teşvikiyle adım atan Ali Arslan, profesör olarak ilmi çalışmalarına devam etmektedir.

Zaman, zaman Vahid Ağabeyi Ali Arslan’la birlikte evinde ziyaret eder, engin ilminden istifade etmeye çalışırdık. Hemşerileri olmamız bize yakınlığının artmasına sebep olmuş, bu sıcak muhabbetler neticesinde beni çeşitli ilmi çalışmalara yönlendirmişti. Bazı özel ansiklopedi projelerine beni de almış, Hatay’da düzenlenen sempozyumlara konuşmacı olarak katılmamı sağlamıştı.

Evlendiğimde İstanbul’da kiralık ev bulmama Vahid Ağabey yardımcı oldu. Bana kefil oldu. Onunla komşu olduk. Dostluğumuz zirvelere ulaştı. İlk çocuğum Ayşenur Samatya Hastanesinde dünyaya geldiğinde, hastanede yanımda yalnız Vahid Ağabey ve eşi Sümeyye Abla vardı… Allah kendisinden razı olsun… Bu satırları yazarken o yılara gittim… Gözlerim yaşardı… İyi ki böyle bir insanı tanımışım…

Eserler, kitaplar yazarsanız unutulmazsınız. Yazarsanız, ölseniz bile unutulmazsınız. Vahid Ağabey, arkasında üç hayırlı evlat bıraktı. Hayırlı evlatları olanın, kitap yazanların amel defteri kapanmaz. Vahit Ağabey, başta 10 ciltlik Osmanlı Tarihi olmak üzere, 40’a yakın esere imza atarak ebedi aleme göç etti.

Yazmak, sonsuzluğa mektup atmak gibidir. Vahid Ağabeyin, yazarak oluşturduğu mektupları hem biz, hem de gelecek nesiller sürekli okuyacak ve asla unutulmayacak... Dr. Vahid Çabuk vefatının yirminci yılında 3 Mart 2020’de İstanbul Fındıkzade Trabzon erkek öğrenci yurdunda sevenleri, dostları, öğrencileri tarafından Fatih Öztürk hocamızın Kur’an ziyafetiyle anıldı.

Dr. Vahid Çabuk, Türk Milletinin İstikbal Stratejisi adlı makalesinde siyasi ahlakla ilgili görüşlerine yer vererek yazımı noktalıyorum.

"…Millî kültürümüzde yazılmış olan "Siyasetname" kitaplarında, ahlâk ve kişinin (yöneticinin) ahlâkî özellikleri üzerinde hassasiyetle durulmuştur

Ahlâkın pek çok manası içinde, temizlik elbette önemli bir yer tutmaktadır. Siyasî ahlâk denince akla gelen temizlik, toplumun yaşamayı plânladığı temizlik anlayışından çok daha öte, geniş kapsamlı bir mana ifade etmektedir. Öyle ki, devletin, koruyucu, kollayıcı, besleyici ve barındırıcı ana görevleri içinde idarenin ahlâkî değerlere sahip olması, özlenen, beklenen ve umulan bir umumi istek hâlini almıştır. Çünkü devlet yönetimini konu edinen siyasetnamelerin yanı sıra ahlâk konusunda da pek çok kitaplar yazılmıştır. Bu ahlâk kitaplarında da, devlet yöneticilerinin nitelikleri üzerinde özenle durulmuştur

Millî tarihimizde, bu denli geniş ölçüde üzerinde durulmuş olmasına rağmen, bugün siyaset geliştirme ve idarî ahlâk hususunda içine sürüklendiğimiz olumsuz durum, genel bir karamsarlık meydana getirmektedir. Dürüst siyaset ve temiz ahlâk, ideal bir kavram hâlinde kalmıştır…"

Menfaati esas tutan siyaset canavardır. Menfaati esas tutmayan siyaset temiz ve dürüst siyasetin en önemli unsurudur. Temiz ve dürüst siyasetin kavram olmaktan çıkıp uygulanması, milli ve manevi değerlerimize bağlı, adaleti, birlik ve beraberliği sağlamak için siyaset yapma demektir. Bunun için hangi görüşten olursa olsun siyaset yapacakların kendi bulundukları bölgedeki insanların tercihi ile aday olması birinci şart olmalıdır. Bu yolla siyasi hayata atılanlar hesabı millete verirler. Millet dürüst ve temiz siyaset istiyor. Bu milletin iradesi, temiz ve dürüst siyaset yapanların yanındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum