Zeki KAMİLZÂDE

Zeki KAMİLZÂDE

Nasreddin Hoca'nın ateistlerle münazarasına Michio Kaku nasıl karıştı?

Efendim, meşhur fıkradır, anlatılır: Nasreddin Hoca merhum birgün gölün kenarına oturmuş suya kaşık kaşık yoğurt atmaktaymış. Görenler sormuşlar: "Hocam ne iş?" Cevap vermiş: "Göle maya çalıyorum." Tabii cevabı duyanlar pek gülmüşler. Hiç öyle şey olur muymuş? Cık, cık, cık. Hocaya da bu itirazlarını açmışlar: "Ya hocam hiç göl maya tutar mı? Aklını başına al Allah'ını seversen. Mantıklı birşey söyle." Hoca da demiş: "Ya tutarsa?" Evet. Yine aynı boşluğa düştük. Ben bu fıkrayı ne zaman anlatsam finalde bir boşluk oluşuyor. Çünkü fıkrada sanki birşeyler eksik kalıyor. Bence bu fıkranın bir öncesi de olmalı. Hoca "Ya tutarsa?" cevabını daha evvelden aynı ahaliden almış bulunmalı. Sonra da intikamını aynı cevabı onlara yapıştırarak vermiştir. Mutlaka punduna getirmiştir. Hocamıza böylesi yakışır. Yoksa, salt bu haliyle, pek bir yavan kalıyor canım. Neyse...

Mevzuun bu kısmını birazdan telafi edeceğiz zaten. Yaaa. O yüzden buradayız. Zeki Kamilzade kardeşiniz yazı piyasasını Ramazan davulu gibi inletiyor. Güm güm de güm güm! Artık fıkralar yarım kalmayacak. Hepsinin eksiğini-gediğini kapatacağız. Edebiyat ne için var a ciğerim! Kalemi elimize aldıksa, estağfirullah, klavyeye elimizi koyduksa hep böylesi yüce gayeler içindir.

Yaşayan en büyük fizikçilerden, aksaçlı ve de yakışıklı, hemi de japongillerden Michio Kaku abimizin de desteğini alacağız bu yazıda. Eee, "Hikmet mü'minin yitiğidir!" buyurmuş, güzeller güzeli Efendimiz aleyhissalatuvesselam. "Nerede bulursanız alın!" diye emir vermiş. Semi'nâ ve eta'nâ. İşittik ve itaat ettik. O halde hangi mevkide denk gelirsek, hoop, hemen cebimize indireceğiz. "Kimin malı acaba?" diye sormayacağız. Çünkü illa bizim kaybımızdır. Kaybettiğimizi bulsak nasıl almakta tereddüt etmeyiz, sağa-sola bakınıp durmayız, aynen öyle de, hikmeti gördüğümüzde de daha tereddütle oyalanmayız. Alırız.

İşte, bu yakışıklı abimiz, aksaçlı filozofumuz, Paralel Dünyalar isimli eserinde 'Goldilocks Bölgesi' diye bir kavramdan bahsediyor ve diyordu ki: Biyolojik hayat pekçok açıdan evrenin 'Goldilocks Bölgesi'nde bulunuyor. Vay, anam, o da ne! 'Goldilock Bölgesi' ne ola ki? Hayır mı şer mi? Yani diyesiydi ki kârîlerim: İnsanoğlunun varoluşu, hayatın varoluşu, dünyanın varoluşu, güneş sisteminin varoluşu, evrenin varoluşu... Hepsi 'özellikle ayarlanmış şartlar' içeriyor gibi... Estağfirullah. Biz müslümanız. Bize 'gibi'si fazla gelir. Bunları uzun uzun anlatıyor kitapta. Azıcık alıntı yaparak meseleyi vuzuha kavuşturacağım:

"(...) Biz, yalnızca Güneş'in Goldilocks bölgesinde değil, birdizi başka Goldilocks bölgesi içinde de yaşıyoruz. Örneğin: Ay'ımız Dünya'nın yörüngesini dengede tutmak için tam da doğru boyuttadır. Eğer Ay daha büyük olsaydı Dünya'nın spinindeki ufacık yörünge sapmaları bile yüzlerce milyon yıl içinde yavaş yavaş birikir ve Dünya'nın fena halde sallanmasına yol açarak iklimde güçlü değişiklikler yapar ve böylelikle yaşamı olanaksız kılardı. (...) Bilim insanları DNA'nın yaratılışının yüz milyonlarca yıl dorukta süren bir kararlılık gerektirdiğine inandığına göre, belirli aralıklarla eksenine doğru kayan bir Dünya, hava durumunda devasa değişimler yaratır ve DNA'nın oluşumunu olanaksız kılardı. Neyse ki Ay'ımız Dünya'nın eksenini dengelemek için 'tam doğru' boyutta. (...) Benzer biçimde Güneş Sistemimizin bilgisayar modelleri, Jüpiter gezegeninin varlığının Dünya'daki yaşam için beklenmedik bir şans olduğunu ortaya koyar. Çünkü uçsuz bucaksız kütleçekimi göktaşlarını dış uzaya savurmaya yardımcı olur. (...) Jüpiter çok daha ufak ve kütleçekimi daha zayıf olsaydı Güneş Sistemimiz halen göktaşları ile dolup taşar ve bunlar okyanuslara dalarak yaşamı yokettikçe yeryüzünde yaşamak olanaksız bir hal alırdı. Bu durumda Jüpiter de 'tam doğru' boyuttadır. Bizler ayrıca gezegenlere özgü kütlelerin de Goldilock bölgesinde yaşıyoruz. Dünya bir parça daha küçük olsaydı kütleçekimi o kadar zayıf olurdu ki oksijenini koruyamazdı. Çok büyük olsaydı da yaşamı olanaksız kılan, en ilkel, zehirli gazların çoğunu korumayı sürdürürdü. Dünya, yaşama yararı olacak atmosfer düzenini sağlamaya 'tam da yetecek' ağırlığa sahiptir. Dahası kabul edilebilir gezegen yörüngelerinin de Goldilocks bölgesindeyiz. Plüton dışındaki..."

Efendim, uzatmayayım, saçı uzun ama aklı da uzun Michio Kaku abimiz, bu minval üzere sayfalarca daha beyanatta bulunuyor. Allah hidayet versin. O kadar izahatta bulunuyor da gözü imana açılmıyor. Fakat bizimki açıktır. Kah Samanyolu'na çıkıyor, kah Güneş Sistemi'mize iniyor, kah Dünya'nın özel durumlarından bahsediyor, ama hepsinden de şuna işaret ediyor: "Öyleyse bu da bizi antropik ilkeye ve bir 'tasarım evren' olasılığına yönlendiriyor." Yani "Allahu ekber!" demekten beş dakika öncesi. Bizim için arası bir saniye bile yok. Şıp. Gönül rahatlığıyla deriz: "Allahu ekber!" Rabbim Michio abimize de nasip etsin.

İşte, kârîlerim, ateistlerin yukarıdaki Nasreddin Hoca fıkrasına dahil oluşu da burada başlıyor. (Evet. Konuyu buraya getireceğim belliydi zaten.) Belki de fıkranın nakloluna gelen kısmının evvelinde, Nasreddin Hoca merhum, bir grup ateistle karşılaşıyor. Bakıyor, antin kuntin lâflar ediliyor, mevzuu hemen Michio Kaku abimiz gibi 'Goldilock Bölgesi' tefekkürlerine getiriyor: "Ulan kefereler, bak nasıl herşey insan için ayarlanmış, hayat için ayarlanmış, imtihan için ayarlanmış, Allah deyin bre nâdânlar!" deyu racon keserken, bizim ateistler topsakallarını kaşıyorlar, her zamanki gibi pis pis sırıtıyorlar ve diyorlar ki: "Hocam, belki de tesadüfen olmuştur, sonsuz sayıda(!) evrenden birisinde sabiteler denk gelmiştir, sonsuz sayıda galaksiden bir tanesinde Samanyolu'nun ayarları tutmuştur, sonsuz sayıda gezegen içinde bizimkinin Ay'ı böyledir, sonsuz sayıda tesadüf çalkalanmasından sonra canlılık meydana gelmiştir..." Nasreddin Hoca da artık nüktedânlığı bir kenara bırakıp bu nâdânlara demiştir. "Bre gafiller, bre akıldan nasipsizler, bre cahiller. Hiç tesadüfle böyle şeyler olur mu? Bu kadar ince ayar, hem de üstüste, hep böyle denk gelmiş olabilir mi? Böyle tesadüf mayası kainatta tutar mı?" Onlar da pişkin demişlerdir: "Ya tutarsa?"

Zaten gözümün nuru Bediüzzaman'ım da demiyor mu Tabiat Risalesi'nde şöyle:

"(...) şu eczahane-i kübrâ-yı âlemde, Hakîm-i Ezelînin mizan-ı kazâ ve kaderiyle alınan mevâdd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irade ile vücut bulabilir. 'Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabâyi ve esbabın işidir' diyen bedbaht, 'O tiryak-ı acip, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur' diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet, o küfür ahmakane, sarhoşâne, divanece bir hezeyandır."

Bizim fıkranın evveli bu şekilde olabilir. Çok mu farazî geldi? Aman canım, daha iyisini biliyorsanız, siz yazın. Fakat siz ne yazarsanız yazın, ben yine yazacağım ki, ateistlerin o kadar herzeyi savururken dayandığı tek şey, oturdukları koltuğun sırtlığından başka, işte bu "Ya tutarsa?" yalancı ümididir. Onlara göre; deneme sayısı arttırılırsa, tesadüfe milyarlarca milyar seneler zaman verilirse, göl mutlaka birgün maya tutacaktır. Nasreddin Hoca merhum da dayandıkları sanrının imkansızlığını kendilerine bu yerinde misalle anlatmak istemiştir. Öhöm. Hocanın yaşadığı zamanlarda ateist var mıydı yok muydu başka bir tartışma konusu. Benimle bunu tartışırsanız sizinle alay ederim. Tıpkı yazı boyunca ateistlerle alay ettiğim gibi. Neden? Çünkü güzeller güzeli Bediüzzaman'ım bana makamında alaycılığın gerekli olduğunu öğretiyor. Mesela yine Tabiat Risalesi'nde diyor:

"Hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, 'Bu fikri kabul etmem' diye kaçacaktır." Demek eşeklerin kaçtığına ateistler koşuyor. Allah ahirimizi hayretsin efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum