İsmail AKSOY
Zerreler âlemine yolculuk-4
İlâhî ilim; her şey için bir kanun ve ve ilmî bir program tayin etmiştir. Zerreler bu kanuna göre hareket ederek an be an Kitab-ı Mübîn’den geometrik şekiller alınıp, o program ve şekle göre varlıklara haricî vücud giydirilip şehâdet âlemine gönderilir.
Meselâ, dağ kadar bir ağacın ilmî programını küçücük bir çekirdekte, insanın târihçe-i hayâtını mercimek kadar kuvve-i hâfızasında, koca âlemi bir insanda dercetmekteki intizâmât, İmâm-ı Mübîn’de mevcûd düsturların ve ilmî programın bir delîlidir.
***
İnsan mizan ve adaletin ürünüdür:
İmâm-ı Mübîn’de tesbît edilen eşyânın kànûn ve programı ile Âlem-i Şehâdet’te nizâm ve intizâm görünür. Kitâb-ı Mübîn’de ta’yîn edilen geometrik şekil ve muayyen miktarlar ile de Âlem-i Şehâdet’te mîzân ve adâlet vücûd bulur.
İşte bir Şeriat- fıtriye-i İlâhiyye nümûnesi…
***
O ilmî program ve kanun imâm-ı Mübîn’in yansımalarıdır.
Meselâ: İncir çekirdeğinin içinde o incir ağacının programı vardır.
Delili ise incir ağacının düzen ve sanat yönüdür.
***
Şekil ve sûretler biçilip giydiriliyor:
Şu hayvana dikkat et; nasıl câmid, sağır, kör, şuursuz zerreler onun büyüyüp gelişmesi için düzenli bir hareket dahilinde görevlerini şaşırmadan yapabilirler?
***
Âlemin ilk hareketi zerreden başlar:
Her bir zerrenin içinde elektronlar var. Bu elektronlar çekirdek etrâfında döner. O zerre, bir hücreye girdiğinde, o hücre de dönmeye başlar. Böylece bütün âlem hareket hâlindedir, döner. Küre-i arz döner, ay döner, güneş döner, bütün âlem döner. Ancak âlemin ilk hareketi, zerreden başlamaktadır. Küçük dâireden büyük dâireye doğru bir hareket, bir dönüş var…
Her bir zerrenin iki hareketi var. Biri, kendi etrâfında dönüyor. Buna enfüsî hareket denir. Diğeri, cüz’ olduğu mevcûdun etrâfında dönüyor. Bununla berâber nizâmât-ı âleme de riâyet ediyor. Cüz’ olduğu mevcûdla berâber bütün âlemin harekâtına tâbi’ oluyor. Buna da âfâkî hareket denir.
***
Zerreden tâ Arş’a kadar bütün mevcûdât, bir tesbîhin tâneleri gibi birbiriyle irtibât hâlindedirler. Bir tânesinin yerinden çıkması, âlemin harâbiyetini netîce verir.
***
İşte o şekillerin ilmî programı yazı sûretinde İmâm-ı Mübîn’de, geometrik şekilleri ise Kitâb-ı Mübîn’de mevcûddur. Yâni Kitâb-ı Mübîn, İmâm-ı Mübîn’in ma’nevî kalıbıdır, şekillendirilmiş hâlidir. Mevcûdâtın âlem-i şehâdette her an görünen şekilleri, Kitâb-ı Mübîn’de mevcûddur. Öyle ise denilebilir ki; İmâm-ı Mübîn, ilim defteridir, Kitâb-ı Mübîn ise kudret defteridir. Çünkü Kitâb-ı Mübîn’deki mevcûd şekillere göre masnûât, âlem-i şehâdette tecessüm eder, şekil alır.
***
Bu görev alma ve görevi başarıyla yürütme özelliği, her zerrede farklı bir yazılım ve program uygulaması biçiminde hiç şüphesiz vardır. Her bir zerre tüm kâinattaki görevleri aynı anda yapmazsa da, her bir zerrenin birden fazla görevi aynı anda yürüttüğü bir gerçektir.
***
Âlemdeki bütün tebeddülât ve tahavvülât iki gàye içindir:
Birincisi: Her bir tebeddül ve tahavvülde bin bir ism-i İlâhî’nin nakışlarını gösteren hârika âsâr-ı san’at vücûd buluyor.
İkincisi: Mevcûdâtı, bâhusûs zerrât-ı âlemi ebedî bir âleme intikàl ettiriyor. Kâinâttaki tebeddülât ve tegayyürâttan maksad, bu iki şık olmakla birlikte, asıl gàye; Kâinat Hâlıkı’nın kendi esmâ ve sıfatının tecelliyâtını bizzât görmek ve seyretmek istemesidir.
İşte kâinâttaki tebeddülât ve tahavvülâttan maksad bunlar gibi fâidelerdir. Zaman ve zerreler, bu yüce maksad ve ulvî gàyeleri düşünebilir mi? Hâşâ ve Kellâ!
Zerrenin müvekkel görevlileri :
Her bir zerrenin başında dört büyük meleği temsîl eden dört müvekkel melek vardır:
Birincisi: İsrâfil (as)’ın vekîlidir ki, Allah’ın izniyle o zerreye canlılık ve hareket verir. O melek, o zerre nâmına devâmlı “Yâ Hay! Yâ Kayyûm!” der, zikreder.
İkincisi: Mîkâil (as)’ın vekîlidir ki, Allah’ın emriyle o zerreye muhtaç olduğu rızkı yetiştirir. O melek, o zerre nâmına dâimâ “Yâ Rahmân! Yâ Rezzâk!” der, zikreder.
Üçüncüsü: Cebrâil (as)’ın vekîlidir ki, Allah’ın izniyle o zerreye vazîfesini ilhâm eder. Nizâm ve intizâmla hareketini tesbît eder. O melek, o zerre nâmına dâimâ “Yâ Alîm! Yâ Hakîm!” der, zikreder. Dördüncüsü: Azrâil (as)’ın vekîlidir ki, Allah’ın izniyle o zerre vefât ettiğinde onu çekip alır. O melek, o zerre nâmına dâimâ “Yâ Kâbid! Yâ Mümît!” der, zikreder.
***
Yâ Rab ! Kâinatın zerreleri adedince Sana hamdü senâlar olsun ki, Kur’ânın bu zamana bakan hakikatlı sırlarına bizleri cüz’î de olsa mazhar buyurdun. İnsanın tılsımını keşfetmek ve Senin yüce azâmetini daha iyi derk edebilmek için Kur’ân’dan süzülen bu derin hakikatlara bir nebze de olsa gönlümüzü makes kılarak Senin Ulûhiyyet ve Rubûbiyyet dergâhında acz ve fakrımızı anlamayı, bütün zerrelerimizle secdeye varmayı, Nebevî yakarışla Sana yalvarmayı, bu ikrar ve imân ile huzuruna varmayı, şu mübârek Cuma hürmetine nasip ve müyesser eyle. Âmîn, âmîn, âmîn…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.