Abdulkadir ÇELEBİOĞLU
Bir Dâvâ Adamı'na Yazılan Mektub’un Hikâyesi
Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in notlarından derlenen kitaplarda geçen ve "Bir Dâvâ Adamı'na Yazılan Mektup" diye intişar eden mektup hakkında bir tahkik yapmak istedik.
Bu mektubun başına, ilgili kitaplarda şöyle bir not düşülmüş:
“Merhum Zübeyir Ağabeyin, Bir Nur Talebesine Yazdığı, Sadakat ve Fedakârlık Dersini Tam İfade Eden Mektubu.” (Bir Dava Adamının Notları 1, s. 27)
Bazı baskılarda da şöyle yazılmış: “Zübeyir Ağabeyin Yazdığı, Sadakat ve Fedakârlık Dersini İfade Eden Mektubu.” (Bir Dava Adamından Notlar, s. 63)
En son yapılan baskılarda ise şu şekilde bir düzeltme yapılmış:
"Zübeyir Ağabey'in Arşivi'nden Çıkan, Şevki Doğan Ağabey'in Yazdığı, Sadakat ve Fedakârlık Dersini İfade Eden Mektubu!"
Ardından da mektuba yer veriliyor. Mektup şu şekildedir;
“Aziz Muhterem Kardeşim...
Mademki İslâm’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle:
Vazifen: Dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin!
Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Mûsâ’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar; sevineceksin!
Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, vücut ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin!
Karanlık zindanlara atarlarsa, ışık; paslı vicdanları görürsen, ümit; imansız kalplere rastlarsan, Nur vereceksin. Sen verdiğin için, suç; sen getirdiğin için, ceza; sen konuştuğun için, mahkûm olacaksın. Ve buna şükredeceksin!
Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi Nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin!
Makamlar, servetler verirlerse, nefsini unutacaksın...
Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin... Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma, nerede olursan ol, küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin!
Bir gün, Kur’an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
Bu mektubu okuyunca, Mesnevi’yi okuyan Yunus Emre gibi “Uzun olmuş” diyeceksin. O’nun gibi ben olsa idim:
“Ete, kemiğe bürünürdüm.
Yunus diye görünürdüm”
derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya... Kısaca “Kur’an talebesi olacaksın!” deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira İslâm yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.
Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd olan Hazret-i Allah’tan niyaz eylerim. Âmin.”
(Bir Dava Adamının Notları 1, s. 27; Bir Dava Adamından Notlar, s. 63 - 65)
Bir Dava Adamının Notları 1'de sonuna “Zübeyir Gündüzalp” diye eklenmiş. Bir Dava Adamından Notlar'da ise başta belirtildiği için sonuna “Zübeyir Gündüzalp” diye yazmamışlar.
Bu mektup ile ilgili Şevki Doğan Ağabey ile görüştük ve aldığımız cevabı aşağıya derc ediyoruz:
“Nurlarla yeni tanışan, şevkli bir kardeş hapishaneden mektup yazıyordu. Mektuplarında Risale-i Nur’u tanımaktan mesrur olduğunu vs. söylüyordu. Ankara'daki medresede iken Feyzi Allahverdi Ağabeyler vardı yanımızda. Bana dediler ki:
"Hapisteki kardeşe cevabî bir mektup yaz."
Ben de o mektubu, hapisteki kardeşe yazıyorum. Sadece onda kalacak diye de rahat yazıyorum.
"Aziz Muhterem Kardeşim...
Mademki İslâm’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle…" diye başlayan mektubu yazdım ve hapisteki o kardeşe gönderdim.
O kardeş de artık kendisine mektup yazan herkese, benim yazdığım mektubu göndermiş.
Sonra aradan biraz zaman geçti. Bayram Yüksel Ağabey, beni Ankara'daki 27 Numaralı Medreseye çağırdı. O mektup, ağabeylerin de eline geçmiş. Orada Dr. Mehmed Akay Ağabey de vardı ve mektup ile ilgili şöyle dedi:
"Bu mektup, lâhikaya girecek kadar güzeldir."
Bayram Yüksel Ağabey de bu mektubu beğendiğini söyledi.
1971 yılında Zübeyir Gündüzalp Ağabey vefat ettiğinde, bu yazdığım mektup sandığından çıkmış. Zübeyir Gündüzalp Ağabey vefat ettiğinde beni aradılar ve dediler ki:
"Bu mektup senin mi, yoksa Zübeyir Ağabey'in mi?"
Ben de, mesele Zübeyir Ağabey olunca “Bu mektup; Zübeyir Ağabey'in değil, benim mektubum” demeyi münasip görmediğimden sükût ettim.
Daha sonraları bu mektubun altına birisi Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in adını yazmış. Ve Zübeyir Ağabey'in mektubu diye intişar etmiş.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.