Abdurrahman ESEN

Abdurrahman ESEN

Bir Harap Şehir

Dün şehrimizin çarşısında dolaştım. Her taraf harap, gezindiğim adresi tanımakta zorlanıyorum. Çocukluğumun hatıraları silinmiş. Buna çok yandım. Çarşının neredeyse her dükkanı ile muarefem vardı. Eş, dost, aşina, alışveriş yaptığım yerler, sohbet, muhabbet ettiğimiz mekanlar hepsi yıkılmış. Osmanlı'nın şehrimize son yadigârı Yeni Cami'in tahribatını görmek beni de harab etti. Camiin inşasında cennet mekan Sultan Abdulhamid'in de on bin altın şahsî nakdi yardımı olmuş.

Ortaokul yıllarımda mukabele takip ettiğimiz, hatimle teravih kıldığımız, Sakal-ı Şerif ziyareti yaptığımız mübarek camimiz. Rabbim o doyumsuz hatıralarımı Alem-i Ahirette tekraren bana yaşatır mı! Niyaz ve ümidimdir.

Otuz yılı aşkın bir süre camide hatimle teravih namazını kıldıran Hasan Hocayı bulup taziye vermeliyim. Taziyem kederini hafifletir mi bilemiyorum.

Yıllar önce mihrabın sağ üst yanında talik hatla yazılı نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ayetini okuyabildiğim zaman payansız bir ümitle çok sevinmiştim hiç unutamam.

Ancak çok zaman sonra Kur'an’dan devamındaki ayetin "Ve enne azabî hüvel azabul elim" olduğunu fark edince bir bektaşi fıkrası hatırıma geldi: Niye namaz kalmıyorsun ta'zirine adam Kur'an’da 'La tekrebussalate', 'namaza yaklaşmayın' ayeti var der. Ayetin devamını oku denilince de ben hafız mıyım diyerek kendini kurtarmaya çalışır. Anladım ki bektaşilik benim nefsimde de varmış!

Çok geniş zannettiğim çarşı alanı meğerse az bir yermiş. Bunu fark edişimin bende uyandırdığı duyguları tahlil ve ifade etmek zor.

Kenarlara köşelere sergisini açmış esnaf çok munisleşmiş, mütevazi olmuş; tefahur, tekebbür, tecebbür halleri kalmamış.

Aslında güzelce değerlendirilebilirse bu yıkım felaketi bize bir fırsat sundu.

İlgililerimiz basit hesaplarda boğulmadan zamanın teknik bilgisini, şehir olmanın icaplarını, hamiyet ve dürüstlük duyguları ile harmanlayarak şehri imar ve inşa ederlerse felaketten bize hayır doğmuş olur.

Harabeler arasında gezerken yıkılan, çöken camilerin minarelerinin narin endamları ile dimdik, sapasağlam ayakta durduklarını gördüm hayret ettim. Nasıl iştir anlamadım.

Acaba diyorum birer ağız olarak günde beş defa bizlere Kelime-i Şehadeti haykırmalarına rağmen kulak asmayışımızın sebep olduğu akıbete şahid ve meşhud olarak mı ayaktalar?

Hikmetini bilenlerin; bilgilerini benimle paylaşırlarsa müstefid ve memnun olurum.

Şehrin Hükumet Meydanı denilen yerden geçiyorum; milletin ekmek bulamadığı, hayvan tersinden tene topladığı yıllarda meydana dikilen heykele baktım, kaidesi ne durumdadır diye. Kaidenin dört tarafında panolar var. Millete; milletin rağmına olarak dayatılan; sözüm ona güzellikleri anlatan panolar!

Çok incelemişimdir; herbiri ayrı bir mesaj verir. Doğu-batı cephesindeki panolar tarım ve zenaatı tasvir ediyor; ancak dikkatli gözler orak ve çekicin çakıştırılmasından kuşkulu mesajlar çıkarıyor. O günlerde yapılanlara bakılırsa korku ve kuşkular yersiz değil.

Diğer panolar da halkın kılık, kıyafet ve hayat tarzına atılan kılçıkları temsil ediyor. Vatandaşa herhalde ilim, irfan, teknoloji yakıştırılmamış ki bunlara ait bir imaj yok.

O güne kadar hiç yapmadığım bir şey oldu; gözüm heykelin çehresine ilişti. Görünce irkildim, şaşırdım. Âbidevî düşünülen bir heykelde bu kadar abus bir çehre nasıl olur, niye olur. Yeni Cami'nin gün batımına doğru ön çaprazında duran heykel başını biraz daha sol yaparak şehre huşunetle bakmaktadır, sol eli de sıkılmış yumruktur. Neden, niçin?

Rahmetli Bekir Berk'in ifadesiyle "Boğuk sesli ihtiyar" vatandaşlarını hiç mi sevmedi? Kindar olduğu bilinirdi de hususan hemşehrilerine öyle tahkir edici bir nazarla bakmasının anlamı, sebebi ne idi? Hemşehrilerine göz dağı verme düşüncesi idi ise zaten herkes korkuyordu.

Yapılan heykeltıraşın işgüzarlığı mı idi yoksa; anlamadım. Şayet öyle ise müdahale etmek icap etmez miydi?

Zaten herkesin kendisinden titrediğini bildiğine göre hiç olmazsa heykelinin hemşehrilerine gülümsemese bile güven, ümid telkin edici bir çehre ile bakmasını isteyemez miydi anlayamadım gitti. Kaidenin ön cephesinde 'Adın temiz hatıran aziz kalacak' yazılı idi.

Cumhuriyet döneminin 80’li yıllar öncesine kadar ne haltlar, yanlışlıklar, pislikler varsa hepsinin altında ismetsizlik çıktığı için millet ezhanında heykelin kaidesinde yazıldığının aksine ne adı temiz kaldı ne de hatırası aziz...

Müşahede ettiğim bu deprem sıkıntısının üzerine bu da kafama yük oldu, dolaşmaya tahammülüm kalmadı eve döndüm. (8.05.2003-Malatya)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum