Alaaddin BAŞAR
Sevinç Kaynaklarımız
İnsanın zevk ve lezzetlerinin iki temel kaynağı vardır: Beden ve ruh. Yani zevk ve lezzetleri ya duyu organlarımızla tadarız, yahut kalbimiz, aklımız ve his dünyamız vasıtasıyla. Birincilere maddî, ikincilere manevî lezzetler diyebiliriz. Ve ruhun aldığı lezzetlerin maddî lezzetlerden çok daha ileri olduğunu aklımız ve vicdanımız birlikte tasdik ederler.
Şu var ki; bu iki lezzet birbirinden tamamen ayrı da değildir. Mesela, yediğimiz bir elmayı, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ifadesiyle “iltifat-ı rahmet” olarak yediğimizde, hem dilimiz hem de kalbimiz o elmadan kendilerine mahsus lezzetlerini alırlar.
…
Risale-i Nur Külliyatında insanın “binler nev’i lezzetler ile mütelezziz ve binler çeşit elemler ile müteellim” olduğu beyan ediliyor.
Yine Külliyat’ta insanın “çok nazik, nazenin ve nazdar” yaratıldığı ders veriliyor.
İnsan soğuk havadan da rahatsız olur, soğuk muameleden de… Bedeni taş darbeleriyle yaralanırken, ruhu hakaretlerden, tenkitlerden yara alır…
Meyvelerin farklı güzellikleri ve ayrı tatları gibi sevginin, merhametin, tevazuun, tefekkürün de ayrı manevi zevkleri vardır.
…
Hayvanlar âleminde ise, ruh âlemiyle alınan zevkler de elemler de yok denecek kadar azdır.
Onlar sadece yavrularını sevmekten bir süre lezzet alırlar, ama insan, kendi çocuğunu sevdiği gibi başka çocukları da sever; denizleri ve nehirleri sevdiği gibi güneşi, ayı, yıldızları da sever. İnsanları, hayvanları, bitkileri de sever. Ve bu sevgi, bitmek tükenmek bilmez.
…
Kalb ve ruhumuzun aldığı manevî lezzetlerden bazılarını şöyle bir hatırlayalım. Mümin olan insan Allah’a imanın ve itaatin zevkini tadar. Ve hal diliyle durmadan şu hakikatleri terennüm eder, bunların sevincini yaşar:
“Ben bütün âlemlerin Rabbinin terbiyesinden geçmiş müstesna bir sanat eseriyim.”
“Her varlığın her şeyini en güzel şekilde takdir eden Allah, benim de bütün organlarımı, bütün duygularımı ve hissiyatımı en güzel şekilde tanzim etmiş.”
“Ben O’nun misafiriyim. Semadan akan ve arzdan kaynayan sonsuz nimetleriyle beni O beslemektedir.”
“Ben ‘bu fani misafirhanede bâkiyane bir sohpet’ olan namaz ile her gün beş defa, O’nun huzuruna çıkar, ibadet ve şükür görevimi yerine getiririm.”
“Aldığım gıdaların kan, et, kemik olmalarından, okuduğum yazıların ilim ve feyiz olmalarına kadar bütün hayırlar O’nun elindedir ve O’nun ihsanıyla bana ulaşırlar.”
“Ben ancak bütün âlemleri terbiye eden Allah’a ibadet etmekten, muhtaç olduğum bütün yardımları da Rahmân ve Rahîm olan Rabbimden beklemekten, ayrı bir haz duyarım.”
“Onun sevdiği kullarının yürüdükleri ‘sırat-ı müstakimde’ yürümek benim için en büyük bir ihsan ve yine en büyük bir şereftir.”
Bu sayılanların ve daha nice mazhariyetlerin tümü şu cümlede saklıdır:
“İman, bir manevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.