Nurettin HUYUT
Arapça vacip
Münazarat Sempozyumu hedefine ulaştı diye düşünüyorum. Vermek istediği mesajı en çarpıcı bir şekilde vermiş oldu.
Daha doğrusu Bediüzzaman Hazretleri tarafından yüz yıl önce söylenen sözler dile getirilerek bir daha nazarlara sunuldu.
Kürt Meselesine ışık tutacak çok güzel fikirler serdedildi. Her şey söylendi. Artık icraat zamanıdır. Bu konu beklemeye gelmez, buzdolabında dondurmaya hiç gelmez. Bir an evvel çözüm bulunmalı ki kan dursun.
Hükümetin pasif davranmasını gerektirecek bir durum da yoktur. Zaten her şey ayan beyan ortada, her kes her şeyi açık ve net görüyor.
Ertuğrul Özkök’ün Risale-i Nurlardan aktararak Hükümete nasihatte bulunması da bunun en güzel delilidir. Madem sizi Said Nursi’nin öğrencileri olarak görüyorlar. O halde siz de bunun hakkını vermelisiniz.
Zira bu konular tehevvüre, çekinmeye, beklemeye tahammülü olmayan konulardır.
Sn. Gürbüz Aksoy’un Samanyolu Haber’de dile getirdiği konular hemen ele alınmalı ve çare üretilmelidir.
Ne demişti…
1-“Ana dilde eğitim mutlaka sağlanmalıdır. Madem yaşayan diller Allah’ın delilleridir. O halde Allah’ın müsaade ettiği bir şeyi bizim yasaklamamız doğru olmaz.”
2-“Saadetimiz Ermenilerle dost olmaya vabestedir” sözünün dikkate alınması ve dostluğun tesis edilmesi gerekmektedir”
3-“Anayasal Vatandaşlık getirilmeli ve Anayasada etnisiteyi çağrıştıracak hiçbir şey olmamalıdır.”
4-“Anayasada değişmez madde kalmamalıdır. Ölüler ancak kendilerini yenileyemez. Her şey yenilendiğine göre Anayasa da gerektiğinde yenilenebilmelidir.”
Şu dört maddenin tahakkuk edilmesi bile başlı başına bir olaydır. Türkiye’ye çağ atlatacak bir reform hareketi demektir.
Bu dört maddenin her biri bir ayete dayanmaktadır. Bu ayetler Emirdağ Lahikası 2. Cilt ve 320. sayfadaki mektubun sonunda var. Orada görmek mümkündür.
“Arapça vacip” meselesine gelince çokça dile getirilen bir meseledir. Medreset-üz Zehra diye adlandırılan üniversitenin eğitim dilini belirleyen “Arapça vacip, Kürtçe caiz, Türkçe lazım” cümlesinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte İslam dünyası ile bağların koparılması sonucu geçen bir asırlık zaman dilimi nedeniyle rafa kaldırılmış olan Arapça dili ve edebiyatının öğrenilmesinin ne kadar gerekli olduğu Ortadoğu ile ilişkilerin artması sonucu daha iyi anlaşılmaktadır.
Yoğun bir trafik söz konusu; hacca gidenlerin dil problemi bir yana ticaret erbabının bu dile ne kadar ihtiyacı olduğu her gün biraz daha iyi anlaşılıyor.
Yüz yıl önce bu proje uygulamaya konsaydı ve o günden bu güne Arapça dili gençliğe öğretilseydi bu gün Körfez Ülkeleri ile ticaret kat kat artmış olurdu.
Ülkeye ve bu millete bu ağır ihaneti yapanlar elbet bir gün hesabını verecektir. Bundan şüphemiz yoktur. Ancak, zararın neresinden dönülse kardır kaidesince biran evvel bu açık kapatılmalı ve yeni nesillere bu dil “vaciptir” emrine itaat sadedinde öğretilmelidir.
Yani hem İlahi emir yerine getirilmeli hem de Ortadoğu ticaretinin temel öğesi olan dil probleminin halledilmesi sağlanmalıdır.
Din ile devlet işlerinin bir birinden ayrılması fikrinin aslında pek bir mana ifade etmediği bu meselede açık ve net görünüyor. Dünyevi gelişmemiz dinin emriyle örtüşüyorsa elbette din referans alınır. Bunda hiçbir sakınca yoktur, aksine uygulamada kolaylıklar sağladığı için bir avantajdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.