Şahin DOĞAN
Ateist İle Müslüman Tartışması -3-
Ateist: Çok yargılayıcı ve dahi yaralayıcı ifadeler kullanıyorsunuz. “Kur’an da çelişki yoktur” söyleminiz havada kalıp tatmin edici olmaktan çok uzak. İster dediğiniz gibi “yakından” isterse “uzaktan” bakalım Kur’an da çelişkili ayetler olduğu su götürmez bir gerçek. Bunu bazı İslam düşünürleri de utangaç bir biçimde kabul ediyor. Kur’an dışı sağlam ve inandırıcı bir delil göstermediğiniz sürece bu gerçek dağ gibi duracak önümüzde. Savaşla alakalı çelişkili ayetleri “tarihsel bağlam” paranteziyle açıklamaya çalıştınız. Bir parça anlamlı bir açıklama ama bu ayetler arasındaki çelişkiyi nasıl te’vil edeceksiniz çok merak ediyorum. Şeytanın kimliğiyle alakalı bir yerde “o, cinlerdendir” deniliyor: “Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!” (Kehf/50) bir yerde meleklerden olduğu anlaşıyor: “Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.” (Taha/116) Her iki ayet arasında görünür bir çelişki var. Aynı şekilde Müslüman düşünürleri hayli meşgul etmiş olan insan iradesiyle ilgili ayetler arasında da açık bir çelişki göze çarpıyor. Mesela “Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.” (Rad, 33) “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”(Tekvir, 29) “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez…” (Tevbe, 51) gibi bazı ayetlerde açık bir şekilde insan iradesi yok sayılırken; “De ki ister iman etsinler, ister inkar etsinler” (İsra, 107) “Dileyen iman etsin dileyen küfrü seçsin” (Kehf, 29) gibi bazı ayetlerde de insanın özgür irade sahibi olduğu belirtiliyor. Bu konuda hadisler arasında da çok açık bir çelişki var. Müslüman düşünürler “kader” olarak isimlendirdikleri bu sahada yoğun bir şekilde emek sarf etmelerine rağmen insan aklını tatmin edici bir açıklama yapamamışlar henüz. Bunun gibi daha bir düzine çelişki bulmak mümkün. Siz inanç gözlüğünü takarak baktığınız için ya görmüyorsunuz ya görmezlikten geliyorsunuz ya da gördüğünüz halde tanrısal bir hikmete bağlıyorsunuz. Eğer iddia ettiğiniz gibi İslam akıl dini ise bahsi çeken çelişki ve tutarsızlıkların akıl ile halledilmesi ihtimalden uzak gibi görünüyor. Aynı çelişkileri mesela bir Tevrat da, İncil de, Avesta da görseydiniz eminim ısrarla hemen çelişki olduğunu söylerdiniz. Ama söz konusu Kur’an olunca en açık bir çelişkiye karşı inatla gözlerinizi kapatıyorsunuz. Kırıcı olmak istemem ama bu bence bilimsel değil psikolojik bir durum.
Müslüman: Bu saatten sonra sizi ikna etmek sadece zor değil, imkansız çünkü Kur’an’ı benden iyi biliyorsunuz. Anlaşılan anlamak için değil daha çok kusur bulmak için okuyorsunuz Kur’an’ı. Böyle olunca Kur’an ayeti tam yerini buluyor: “Sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onların azgınlık ve küfrünü artırır.”(Maide 68) Ama sizi ikna etmek için değil hakikati ortaya koymak amacıyla bazı açıklamalar yapmaya çalışacağım. Kur’an da en ufak bir çelişki olmadığını bizzat Allah söylüyor ve bize göre Allah’ın beyanı üzerine söz olamaz. Çelişki gibi duran bazı ayetler sırrına vakıf olamadığımız bir sebebe binaen yer alıyor Kur’an da. Bu dünya inancımıza göre bir imtihan meydanı olduğu için bazıları çelişki gibi görünen ayetlere takılarak inkara sapar. Saydığınız hususlara gelince ilgili konular üzerine İslam tefsir ve kelam tarihinde çok çetin tartışmalar olmuş. Ama bu tartışmalar kabul ve inkar temelinde değil çelişki gibi duran ayetler arsındaki uyumu yakalamak ve şüpheye düşen akıllar için makul bazı izahlar getirerek Allah’ın gerçek muradını ortaya çıkarmak amacıyla yapılmış. Daha doğru bir ifadeyle inancı akli ve rasyonel bir temele oturtmak için. Bir ateistin karşısında zahiren aciz kalmak bir mümin için çok zor ama dürüst olmak her şeyden daha önemli. Bu konularda kendi adıma inanç dışında bir şeyle çıkış yolu bulamıyorum. Ben inandığım için çelişki gibi duran hususların derin bir hikmeti olduğuna; siz inanmadığınız için yani hikmeti görmek zorunda olmadığınız için görünürde haklı gibi duruyorsunuz. Şeytanın kimliğiyle ilgili ayetler de bazı alimler yukarı da saydığınız gibi birincisine dayanarak onun cinlerden olduğunu söylemiş bazıları da ikinci ayetlere dayanarak onun meleklerden olduğunu ispat etmeye, Muhammed Esed gibi bazıları da daha derin ve yer yer sembolik açıklamalar yapmaya çalışmış. Gerçi cinlerin kimliğiyle yani ne olduklarıyla ilgili vazıh bir açıklama yok (çağdaş dönemde Mısırlı Muhammed Abduh gibi bazı alimler onların enerji olabileceği ihtimali üzerinde duruyordu) ama iblisin cinlerden olduğunu söyleyen ayetler daha açık durduğu için kendi adıma iblisin cin taifesinden olduğu görüşü daha sahih gibi duruyor. Müslüman alimlerin ekseriyeti de bu kanaatte. İnsanın iradesi ile alakalı ayetlere gelince birinci ayet grubunu (“Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur…” Rad, 33) tercih edenlere göre insan rüzgarın önündeki yaprak gibidir. İslam tarihinde bu tezi savunanlara Cebriye denilmiş. Cebriyenin aksine Mutezile bu ayetleri Kuran bütünlüğü içerisinde te’vil edip “Dileyen iman etsin dileyen küfrü seçsin” (Kehf, 29) gibi ayetlere dayanarak insanın özgür irade sahibi olduğu tezini temellendirmeye çalışmış. Bu konuda meselenin aslına zarar vermeyen hafif bazı tartışmalar olmasına rağmen meseleye en sahici ve en makul çözümü getirenler Maturidilerdir. Onlara göre kul talep eder Allah da bu talebe karşılık olarak hidayet veya sapkınlığı yaratır. İmam Ebu Hanife kulun bu talebini “istita’at” imam Eş’ari ise “meyelan” olarak isimlendirir. Yani yaratma fiili sadece Allah’a özgüdür. Bu fiili Allahtan başkasına vermek Kur’an literatüründe şirktir. Farkındayım, bu açıklamalar sizin açınızdan anlamsız çünkü başta söylediğim gibi sizi ikna etmek için değil tartışmayı takip edenler için anlatıyorum. Modern zamanlarda bu güçlüğü gidermek amacıyla Allah’ın dilemesini (istemesini) insan dilemesine bağlayan akla yatkın bazı güzel yorumlar yapıldı. Mesela “Allah dileyeni (isteyeni) hidayete erdirir, dileyeni (isteyeni) saptırır.” Orijinal metindeki yeşa’u (dileme) eylemini Allah’a değil insana vermişler. Yani imanı ve sapmayı isteyen Allah değil insan. Böylece semantik açıdan biraz da kısa yoldan konuya bir çözüm getirmeye çalışmışlar. Allah hidayete gelmek isteyeni hidayete getirir, sapıklıkta kalmak isteyeni sapıklıkta bırakır. Bu açıklama Kuran’ın anlam bütünlüğü içerisinde çok dikkate değer bir yorum. Kısacası inanç gözlüğünü takarak meseleye eğilince yani isteyince çelişki ortadan kalkıyor. Aslında bunu anlamamanız çok normal çünkü Allah’ın varlığına inanmıyorsunuz. Allah’a inanmayınca gerisini anlatmak çok zor. İnanç konsepti içerisinde sorun yok. Sorun sizin gibi dışarıdan tecessüsle bakan birine anlatabilmekte.
Ateist: Bir anlık meseleyi anlamak için kendimi sizin yerinize koyuyorum inanın durumunuz benimkinden çok daha zor. Çünkü apaçık bir çelişkiyi gözünüzle gördüğünüz ve aklınızla anladığınız halde onu te’vil etme gereksinimi duyuyorsunuz. Aklınız ve mantığınız bunu kabul ediyor ama inanca teslim olmuş olan duygularınız kabul etmek istemiyor. Siz istediğiniz gibi inanmakta özgürsünüz, işin o tarafına diyecek sözüm yok ama buna rağmen kalkıp da inancınızı akli ve rasyonel olduğunu söylerseniz zor duruma düşersiniz. Sade inancınız yalnız sizi bağlar ama akıl ve mantık herkesi bağlar. Modern dönem Müslüman düşünürlerin konuyu çözmek için başvurduğu yöntem kelimenin en yalın anlamıyla bir çaresizlik örneğidir. Sözgelimi insan iradesiyle alakalı ayetlerde geçen yeşa’u (dileme) eyleminin insana verilmesi ayrıca bir çelişkidir. Çünkü bu eylemin geçtiği diğer ayetlere baktığımızda Allah bütün dileme eylemlerini kendisine atfediyor. Mesela “Allah, dilediği kimseye kız evlâd verir, dilediği kimseye de erkek evlâd verir. Yahut dilediğine hem erkek, hem kız çocukları verir ve dilediğini de kısır yapar. Çünkü O, her şeyi bilendir, sınırsız güç sahibidir.” (Şura, 49-50) “Bilmezler mi ki Allah, dilediğine bol rızık verir, dilediğine de az…” (Zümer, 52) Bu ve buna benzer ayetlerdeki yeşa’u (dileme) eylemi tamamen Allah’a aittir. Eğer önceki ayetlerdeki dileme eylemi insana ait, buradaki dileme eylemi Allah’a aittir denilirse yine açık bir çelişkiye düşülmüş olur. Çünkü Allah Kur’an’ın her yerinde bu eylemi kendisine atfediyor. Bahsini ettiğiniz düşünürler bu açık çelişkiyi görmüyorlar mı? Bence modern dönem Müslüman düşünürlerin yaptığı şey Allah’a rağmen Kur’an’ı kendi isteğine göre keyfice yorumlamaktır. Bu keyfi tutumu sadece bu meselede değil, Muhammed’in eşi Ayşe’nin yaşı, kölelik, cariyelik, kadının şahitliği, miras taksimi gibi konularda da görmek mümkün. Bunlar bir kelimeyle kaçamak yorumlar. Önceki Müslüman düşünürler bilimsel etik açısından çok daha objektif ve tutuarlı.
Müslüman: Aslında bu işin sırrı imtihan metaforunda yatıyor. Biraz zor ama şöyle anlatayım: Kur’an hayat kitabıdır. Hayat ve içindeki her şey bir bütün olarak Allah’ın ayetleridir. Bütün olarak bakıldığında hayatta nasıl bir nizam, intizam ve düzen varsa Kur an da da hem dilsel açıdan hem de anlam açısından aynı şekilde akıllara durgunluk veren bir nizam ve intizam var. Siz atomcu (parçacı) bir nazarla baktığınız için parçalara takılıyor, bütünün yüzeyinde görünen muhteşem uyumu göremiyorsunuz. Kur’an hayata tutulmuş bir ayna gibidir. Nasıl tikel olarak bakıldığında hayatın parçaları arasında bir uyuşmazlık, bir zıtlık göze çarpıyor; siyah/beyaz, gece/gündüz, zengin/fakir, kötü/iyi, güzel/çirkin… görünürde birbirine zıt gibi duruyor ama bütün olarak bakıldığında bunlar çelişki değil uyumun ta kendisi. Biri olmadan diğeri olmuyor. Biri olmadan diğeri anlaşılmıyor. Aynen hayat gibi Kur’an’ın ayetleri de tikel olarak bakılınca bazı zaman çelişki gibi görünen ayetler var ama bütün olarak bakılınca muazzam bir ahenk ve uyum var. Kur an’ın ana hedefi çok açık: Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik, adalet, öldükten sonra dirilme, cennet ve cehennem. Bu konularda İslam alimleri arasında herhangi bir ihtilaf yok. Yani esasta, bütünde, gayede sorun yok. Sorun bizi ilgilendirmeyen bazı müteşabih (benzeşmeli) ayetlerin yorumunda. (“Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” Ali İmran, 7) Hayatın çelişkili gibi görünen yönleri nasıl bir imtihan için ise Kur’an da çelişki gibi görünen ayetler de bir imtihan içindir. Her şey net, berrak ve açık olsaydı imtihanın bir anlamı kalmazdı. Modern dönem Müslüman düşünürlerin bazı yorumları bence de çok problemli. Batı’nın emperyal, düşünsel ve kültürel taarruzu karşısında apolojik (savunmacı) bir ruh haletiyle Kur’an’ı tefsir etmeye çalışıyorlar. Halbuki Kur’an ve İslam neyse öyle anlatmamız lazım. Tekellüflü (zorlama) yorumlara tevessül etmenin bir anlamı yok. Amma onların bu açıklamaları da Kur’an ayetlerinin homojen ve katı tek bir yorumunun değil heterojen ve esnek birçok yorumunun olduğunu gösteriyor. Bu husus, gelişmiş, olgun, demokratik bir kültüre işaret etmesi bakımından ayrıca önemli.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.